Yapay gündemin unutturdukları ve olan biten
Türkiye olarak, bir taraftan organize suç örgütü liderinin açıklamalarına balıklama atlayıp hükümeti yıkma rüyaları gören muhalefeti izlerken bir taraftan bir NATO ülkesi olan Polonya’ya yüksek teknoloji ürünü ve başarısını tüm dünyaya kanıtlamış SİHA satışının imza törenini. Hem de 24 adet. Üstelik yerli silahlarıyla birlikte.
Bununla da kalmayacağı açık. Başka ülkeler de sırada. Türkiye açısından bu bir ilk.
Bu seviyede SİHA üretebilen dünyadaki 4 ülkeden biriyiz. Dikkatinizi çekerim. Dünyada bu seviyede SİHA ve İHA üreten 4 ülkeden biriyiz. Aynı zamanda o İHA ve SİHA’ları toplu bir biçimde operasyonel olarak sahada kullanabilen tek ülkeyiz.
Atatürkçü olduklarını her vesileyle ifade edenlerin de “muasır medeniyet seviyesine çıkmak” demek olduğu için gurur duyması gereken bir başarı.
Peki öyle mi?
Elbette hayır. Onların gündemi farklı. Ayrıca bırakın gurur duymayı, itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Görmezden gelip başarıyı küçümsemek için yapmadıkları kalmadı.
Varsa yoksa “Hükümet istifa”.
Peki niye?
Çünkü PKK, FETÖ, DAEŞ, Sedat Peker öyle istiyor. Çünkü kurtuluşu orada görüyorlar.
Türkiye’nin savunma sanayisindeki başarısı öyle büyük ve kıymetli bir başarı ki onlar görmese de tüm dünya gördü. Her gün bir ülke medyasında İHA ve SİHAlarımızın başarısıyla ilgili övgülerle karşılaşmak mümkün.
Libya’da, Suriye’de ve son olarak Karabağ’da özellikle Rus hava savunma sistemlerine karşı elde edilen başarı ne ABD’nin ne Rusya’nın ne Çin’in ne İsrail’in ne de Avrupa’nın görmezden gelemeyeceği büyük bir başarı.
Türkiye artık yüksek teknoloji ürünleri ihraç eden bir ülke konumuna yükseldi. Üstelik bu durum sadece SİHA ile de sınırlı değil.
Türkiye artık kendi savunma ihtiyacının % 70’ini yerli imkanlarla karşılar durumda. Bu oran her yıl gittikçe artıyor. Perde arkasında büyük projeler yürüyor. Bu projelerin de başarıyla sonuçlanacağına dair kimsenin şüphesi yok.
Türkiye’nin savunma sanayisindeki parlak başarısı elbette dünyada bu alana hakim olan ülkelerin alarm zillerinin çalmasına sebep oldu.
Uzun yıllar Türkiye içerisinden bu tarz çalışmaları rahatlıkla engelleyebilen özellikle ABD, Avrupa ve İsrail artık içeride eski güçlerini kaybettikleri için parlak bir başarı hikayesi gündemde.
Bu alana hakim devletler açısından rekabete ortak olacak bir yeni oyuncunun pazara girmesi değil alarm zillerinin çalmasına sebep olan. Hem daha önce yüksek bütçelerle sattıkları ürünleri kendimiz ürettiğimiz için para kaybederken, kendi ürettiğimiz savunma sanayi ürünleri sebebiyle bağımsız kararlar alan ve onlar açısından öngörülemez bir ülke olduk.
Onlar için esas tehlike bu.
Türkiye üzerindeki batı vesayetinin sona erdirilmesinden sorumlu gördükleri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti, hedeflerinde.
Hem de uzun zamandır. 2010 yılında Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın FETÖ üyesi savcı eliyle ifadeye çağrılmasıyla başladı her şey.
Her boşa çıkan planları sonrası yeni bir aşamaya geçtiler. 15 Temmuz bu saldırının en yüksek seviyesiydi. Milletin büyük desteğiyle bertaraf edildi.
Vazgeçtiler mi?
Hayır.
Ekonomik saldırılar, yetmedi siyasal iklimi dizayn çalışmaları ve halen devam eden süreç. Tek çare olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kurtulmayı görüyorlar. Bunun için de tüm güçleriyle ve içerideki ve dışarıdaki tüm bileşenleriyle saldırıyorlar.
Bağımsız Türkiye’nin yürüyüşünü böyle durdurabileceklerini düşünüyorlar. Bunun için de siyasal, ekonomik, askeri her tür organizasyonla ülke olarak yüzleştik.
Bugünlerde de organize örgüt lideri üzerinden yaşanan da bu saldırıların yeni versiyonu. Hedefi de diğerlerinden farklı değil.
Tabir-i caizse devletimiz bu tarz saldırılara karşı şerbetli. Yeterince tecrübeli yani. Belki biraz amiyane olacak ama bu tarz saldırılara da pabuç bırakmaz. Bırakmayacaktır da.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu izledik ekranda. İddialarla gazetecilerin sorularını cevapladı. “Bunun bir operasyon olduğunu biliyorum. Asimetrik bir saldırı olduğunu biliyorum” dedi ve bu mücadelede yalnız olmadığını özellikle de partisi tarafından yalnız bırakılmadığını söyledi. Hatta “yakında yalnız olup olmadığımı görürsünüz” dedi.
Hukuk konusunda özellikle de harekete geçme konusunda şikayetçiydi. Savcıların neden re’sen harekete geçmediğini sorguladı. Sedat Peker’in kendi yaptığını itiraf ettiği olaylarla ilgili olarak yargının harekete geçmesi gerektiğini ifade etti.
Sedat Peker’in yayınladığı videolardaki iddialar FETÖ’nün epeydir kullandığı ve sosyal medyadan algı oluşturmak için dillendirdiği iftiralar.
Bu artık çok net bir şekilde ortada.
Süleyman Soylu istifa etmeyi hiç düşünmediğini söyledi. Kaldı ki istifasını gerektirecek elle tutulur bir iddia da yok ortada. Soylu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde en çok istifası istenen kişi olduğunu ifade ederek “Benim istifamı gerektirecek bir durum yok. Yargının önünü açtım ve soruşturulması için dilekçe verdim. Gerekeni yaptım.” diye konuştu. İçişleri Bakanı Soylu’yu istifaya ikna etmenin yolu olarak da “soruşturmanın selameti” ön plana çıkartılıyor.
Bu konudaki ısrardan anlaşılıyor ki tüm planın başarısının ilk adımı Süleyman Soylu’nun istifası. İstifa etmezse planın geri kalanı çöp olacağı aşikâr artık. Bu yüzden plan sahipleri açısından orada tıkandı kaldı konu.
Ne yapıp edip Soylu’yu istifa ettirmeye çalışmaları ve bu yönde baskı yapmaya çalışmalarının sebebi de bu.
Soylu’nun moralinin yerinde olduğu aşikar. Mücadelede kararlı olduğu da. Bir suç örgütü liderinin açıklamaları üzerinden hedefe ulaşabileceklerini düşünüp FETÖ argümanlarının peşine düşen muhalefet asıl problem.
Hedefe ulaşmak için her yolu mubah gören bir anlayış muhalefete bir şey kazandırmaz. Bugüne kadar kazandırmadı da. FETÖ argümanlarına sarılıp ajans’ın faaliyetleriyle sadece algı ile iktidarı ele geçirme çalışmaları yapmak onlara bir fayda getirmeyeceği gibi iktidarı da getirmeyecek.
Onlar da bunun farkında ama yine “Çıkmadık candan ümit kesilmez misali” amaçları için çalışmaya devam ediyorlar.
Gidişat bu planın da onlar için hüsranla sonuçlanacağı yönünde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.