Hasan DURUCAN

Hasan DURUCAN

Müsait bir yerde inecek var

Müsait bir yerde inecek var

Bir zamanlar, hayatın sadece zâhirinde takılı kalmayan, hadiselerin görünen kısmından ziyâde, derûnundaki hakikatleri temâşâ etme gayretiyle hareket eden, hikmet ehli, yaşlı bir tahta oyma ustası yaşarmış. Bu ustanın da, hayata dâimâ karamsarlıkla bakmayı huy edinmiş, her şeyden şikâyet eden ve hiçbir zaman memnun olmayan ham bir çırağı varmış. Öyle ki, ustası ne kadar güler yüzlü ise, çırak o kadar abus çehreli; ustası ne kadar cömert ise, çırak o kadar cimri; ustası ne kadar yardımsever ise, çırak da o kadar bencilmiş. Günlerini, dünyaya gelişin imtihan hikmetine binâen olduğunun idrâkinden uzak olarak geçiren bu çırak, başına gelen en küçük sıkıntıda bile yüzünü buruşturup şikâyet edermiş. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan, acılardan, dertlerden ve mutsuzluklardan ibâretmiş. Hikmet ehli olan ustası, bir gün bu çırağına güzel bir ders vermek istemiş. Onu, bakkala tuz almaya göndermiş. Âdeti olduğu üzere çırak da söylene söylene denilen şeyi yapmış. Ustasının yanına geldiğinde “şimdi tuzun ne gereği vardı ki sanki!” gibisinden bir tavırla tuzu ustasının önüne koymuş. Usta, çırağını bir müddet süzdükten sonra, sert bir üslûb ile bir avuç tuzu bir bardak suya döküp karıştırmasını söylemiş. İşin nereye varacağını henüz anlamayan çırak, yine suratı bir karış asık bir şekilde söyleneni yapmış. Ustası üslûbunu biraz daha sertleştirerek; “Şimdi de yanımda çırak olarak devam etmek istiyorsan o suyu iç!” diye emretmiş. Çırak önce şaşırmış. Sonra kaşlarını çatmış. “Bir bardak tuzlu su nasıl içilir ki usta!?” diye söylenmiş. Lâkin ustasının daha evvel hiç görmediği sert bir yüz ifadesiyle kendisine hitâb etmesinden dolayı, zorlanarak da olsa bardaktan az bir yudum almış. Almasıyla da yüzünün şeklinin değişmesi ve suyu tükürmesi bir olmuş. Bu hâdise üzerine ustasının da yüzündeki sertlik, birden tatlı bir tebessüme dönüşmüş. Sonra çırağına sormuş:

“Tadı nasıldı?”

Çırak, kızgınlıkla şöyle cevap vermiş:

“Tuzlu, hem de çok tuzlu! Zehir gibi…”

Usta, tebessümüne devam ederken elinden tuttuğu çırağı bu defa köyün kenarındaki tatlı su gölünün kıyısına götürmüş. Az evvelki yaptığını burada da yapmasını söylemiş. Çırak da bir avuç tuzu göle atıp sonra da gölün tatlı suyundan kana kana içmiş. O, ağzının kenarlarından akan suyu eliyle silerken ustası tekrar sormuş:

“Tadı nasıldı?”

“Bal gibi tatlı!” diye karşılık vermiş çırak.

Ustası devam etmiş:

“Peki, tuzun tadını hiç alabildin mi?” diye sorunca çırak şöyle cevaplamış:

“Hayır! Tuzun tadını almadım. Tuz sanki gölün içinde kayboldu.”

Bunun üzerine hikmet ehli usta, suyun yanında diz çökmüş olan çırağının yanına oturmuş ve ona ömrü boyunca unutamayacağı şu dersi vermiş:

“Pek değerli evladım! Hayatımızdaki dertler, sıkıntılar, ıztıraplar tuz gibidir; ne azdır ne de çok. Bunların miktarı hep aynıdır. Ancak, bu sıkıntıların kişiye ne kadar tesir edeceği, onun neyin içine konulacağına bağlıdır. Bir sıkıntın, ızdırabın olduğunda yapman gereken şey gönül dünyanı genişletmek ve duygularını zenginleştirmektir. Bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmaktır. O anda göremesen bile, o sıkıntıların sonucundaki güzellikleri görebilmektir.”

***

Zaman; kiminden alıp, kimine veriyor. Öyle ki birilerine dünyaya gözünü açtı diye sevinçten kahkaha attırdığı gibi birilerine de son yolculuğu sebebiyle gözyaşı döktürüyor. İnsan, kanatları yok ama kuş misali bu dünyada bir bakmışsın var; bir bakmışsın yok. Hayat kısa vesselam. 80'inde bile erkendir ölüm ve bazısına yakıştırılmaz. "Ölüm ona yakışmadı" diye manşetler okur "Daha çok gençti" diye feryatlar duyarsınız. Ama tek bir gerçek vardır ki o da ölümün ta kendisidir. Ya hayat? Doğum ile ölüm arasında ne yaptığınızdır ki bu size ruhunuzu teslim ettiğinizde geri döner. Kimine alkış tutarsın, kimisine homurdanırsın. Kimi mükafatlandırılır, kimi cezalandırılır. Ki Çalık da alkışlandı. Ahmet Yılmaz Çalık, namı-değer Duvar Ahmet. Rabbim taksiratını affetsin, mükafatlandırsın. 27'sinde; bu dünyada ona verilen nefeste o kadar güzel şeyler bırakmış ki geride, taraflı-tarafsız hüzün bıraktı herkes gidişine. Ceketini alıp çıkmıştı oysa, geri dönüp antrenmana katılacaktı. Sivas maçını kaybetmişlerdi. Hafta sonu, en yakın takipçileri Başakşehir ile maçları vardı ve bu haftayı sıkı tempoyla geçmesi gerekiyordu. Bu tempoya alışkındı aslında ama kafasını da oldukça meşgul eden bir sevda vardı. Futbol da onun için bir sevdaydı ama yuva kurmak kutsaldı. Konyaspor'un şampiyon olmasını çok istiyordu, bu seneyi de kazasız belasız geçmek lazımdı. Öyle diyordu kendisine sorulan bir soruda ve bazen ölüm insanın göğüs kafesine kadar geliyor, bunun farkında olmasak da diline bu şekilde yansıyor. İzinli gününde nikah işlemlerini hallettiğini sonradan öğreniyoruz ki 06 CLK 94 plakalı aracıyla dönüş yolundaydı. Ceketini alıp çıkmıştı ya, bir daha dönemedi. Hisarcık civarlarında şarampole yuvarlanmış, Gölbaşı morguna kaldırılıp Elmadağ'da defnedildi. Oysa ki neye niyet etmişti, neler oldu. Sevenlerini gözü yaşlı, gönlü buruk bıraktı. Sahada, İbrahim Sehic'e yapılan geri pasın telafisi vardı ama bunun olmadı. Ne çok seveni varmış rahmetlinin derken taziyesi ülke sınırlarını aştı. Belediyeler ismini yaşatmak adına adeta yarışa girdi. Bilbordlarda ismi geçti, geçiyor. Bazı müsabakaların bilet fiyatları temsilen 6 TL olurken oyunlar 6.dakikada durdu ve Çalık anılırken kimi ağladı, kimi alkışladı. Evet, o kadar sevdik ki biz kendisini; manşetten düşüremiyoruz. Talebimiz sonucu Başakşehir maçı ileri bir tarihe ertelendi. Adana maçının ise saati değiştirildi. Cenaze eviyiz ve bugün rahmetlinin vefatının üzerinden bir hafta geçmiş olacak ki biz taziyeleri kabul edeceğiz. Tribünde yerini alan herkesin gözü onu arayacak ama o yeşil sahada değil; oyuncuların tişörtünde, taraftarın kalbinde olacak. Sakatken, cezalıyken birçok maç izledi tribünden; belki de ilk defa böyle maç izliyor olacak ve kendisine gözyaşı döken, alkışlayan yüreklere tebessümle bakacak. Maçtan önce kadroyu saymaya cesaret edemeyeceğiz, taraftara koşan oyunculara buruk alkış tutacağız. Maçın başlama düdüğüyle "Şimşekler" değil de "Ahmet Çalık" tezahüratı statta, ekranı başında maçı takip edenlerin de evlerinde yankılanacak. 6.dakikada ise karanfilleri sahaya atarken gözyaşı dökecek birçok dost tanıyorum. Atarsak, attığımız gole de ilk defa sevinemeyeceğiz. Gol anonsunu "Ahmet Çalık, Çalık Ahmet" olarak avazının çıktığı kadar, 6 kez verirken Mustafa Durmuş; "Doymadım, doyamadım. Sevmelere seni ben" nakaratları dökülecek hep bir ağızdan..

***

Camia olarak bir hafta öncesine kadar neyi hayal ediyorduk şimdi neyi konuşuyor nasıl yaşıyoruz. Böyle acılı bir günde, bize dert çıkaran isimler de oldu elbette. Serdar Gürler diye bağrına basmıştı oysa ki bu şanlı taraftar onu ama nerden bilebilirdi bir insanın böyle birşey yapabileceğini! "Hani şuan çok şükür iyi gidiyor. Herşey yolunda, hani kafamda sezon sonu filan bir yere gitmek, kesinlikle öyle birşey yok. Burda inanılmaz mutluyum. Ailem mutlu, çocuklarım mutlu, en önemli olan şey bu. Oynuyorum, çok şükür. Hani mutlu olduğum yerden kolay kolay ayrılmam diye düşünüyorum." dizeleri dökülmüştü ağzından. 5 Kasım 2021'de harfiyen bunları konuştu. 13 Ocak 2022'de gitti Başakşehir'e imzayı attı. Hayat elbette senin, tercihlerine saygı duymak gerekir ama 63 gün arayla, belki de imzadan 15 gün önce pazarlık masasına oturan bir insanın hayatında bu keskin dönüş neden yaşanır? Hele ki Gençlerbirliği'nden beri birlikte aynı masayı, sahayı paylaştığın Ahmet Çalık'ı kaybettiğin bu günlerde bu büyük camiaya bu neden yapılır? Profesyonel olabilirsin ama bu camia artık seni tanımıyor. İnsan, bazen hamle yaparken yarınını da düşünmeli; paradan öncelikli şeyler muhakkak var ki bu hüzünlü günlerde üzerine konuşmaya değmez. Kulüp yaptığı açıklamayla zaten noktayı tereyağından kıl çeker gibi yaptı. Hani hep deriz ya, bize bizden başkası yalan; kendi yaramızı kendimize sarılarak saracağız. Okuduğunuz bu köşeye, hikayeyle bu yüzden girmek istedim. Usta'nın da dediği gibi "Bir sıkıntın, ızdırabın olduğunda yapman gereken şey gönül dünyanı genişletmek ve duygularını zenginleştirmektir. Bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmaktır." Evet, belki de ilk defa bu kadar şampiyon olmaya yaklaşmış bir takım vardı ama kim değişir şampiyonluğu Ahmet'e? Biz, el ele verdik mi göl değil, deniz oluruz. Rabbim can Ahmet kardeşimin mekanını cennet eylesin. Tekrardan geride kalan kederli ailesine büyük sabırlar versin. Türk spor camiası büyük bir değer kaybetti. Lakin ailesi bir oğul kaybetmedi; binlerce evlat kazandılar. Metanet diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hasan DURUCAN Arşivi