Hümeyra KARADAĞ

Hümeyra KARADAĞ

Çanakkale’nin manevi iklimi

Çanakkale’nin manevi iklimi

Çanakkale cephesine gönüllü katılmış yedek subay Muallim Hasan Ethem merhumun şehitlik mertebesine ermeden az evvel anasına yazdığı ve oradaki askerin hepsine Şamil mânevî iklimi aksettiren mektubunun bir parçasını dikkatlerinize arz ediyoruz:

Vâlideciğim!

Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!

Nasihat-âmiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sâyesinde (gölgesinde) otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş rûhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selâmlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.

Gözlerimi biraz sağa çevirdim; güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir sadâ ile beni müjdeliyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim; çığıl çığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyâtıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.

Sanki bülbül, bu terennümü ile benim duygularımı aksettiriyordu: “Vâliden kaderine küssün, ne yapalım! O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içeçek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek, çıkardığı derûnî nağmeleri duyacak idi.”

Şu anda bu güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Dâvûdî sesli yiğit bir er, ezân okuyor...

Aman yâ Rabbî! Bu ovada bu lâhûtî ses, sanki başka bir alemden geliyordu; ne kadar güzeldi! Bülbüller bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcûdât onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezân-ı şerîf bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.

Dünyanın bütün dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim:

Ey yerlerin ve göklerin Rabbi! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Hâlıkı! Sen bütün bunları bizlere verdin. Yine bizlerde bırak! Böyle güzel yerler ve şu nîmetler, Sen’i takdîs ve Sen’in yüceliğini tasdik eden bizlere ait olsun!

Ey benim ulu Allah’ım! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri, Sen’in ism-i celâlini İngiliz ve Fransızlar’a tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsân eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde Sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!..” diyerek dua ettim ve kalktım.

Artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

Anneciğim, diğer oğlun Hâlid de benim gibi güzel yerlerdedir.

Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor! İnşallah düşman askerini kahreder de zaferle yanına döner ve düğünümü yaparız, olmaz mı?

Vâlideciğim, bizleri dualarından unutma! Allah senden razı olsun!..

Oğlun Hasan Ethem  / 4 Nisan 1331 - 17 Nisan 1915

İşte Çanakkale Zaferi, böyle büyük kahramanların canları mukâbilinde bize sundukları bir muvaffakıyet ve hediyedir. Ve bu şanlı müdâfaa harbinin her zafer hamlesinde bunun gibi bilinen ve bilinmeyen nice misaller mevcuttur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hümeyra KARADAĞ Arşivi