Elin ağzı torba değil ki büzesin…
Geniş kültürümüzün önemli bir dalı olan edebiyat tarihimiz yüzyıllar önce başladı. Bu topraklarda ise ilk ürünler 13.yüzyılın sonu ile 14.yüzyılın başlarında verildi. 15.yüzyılda yazma geleneğinin başlaması ile atalarımızın sayısız eser, kahraman, efsane, masal, hikayesi günümüze ulaştı. Dede Korkut hikayeleri, Battal Gazi hikayeleri, Keloğlan, Hacivat ve Karagöz, Karacaoğlan ve niceleri.
Bunlardan biri var ki hepimiz hayatımızın bir bölümünde onun hikayelerine, fıkralarına maruz kalmışızdır. Hatta ismini söylediğimizde hemen onun eşeğe ters binmiş, başında kavuğu, pamuk gibi bembeyaz sakallı tasviri gözümüzün önüne gelir. Evet sizin de şu an tahmin ettiğiniz gibi, Nasreddin Hoca !
Sadece Türkiye’de değil, Kırgızlardan Türkmenlere, Tatarlardan Gagavuzlara kadar tüm Türk dünyasında bilinen bir karakter Nasreddin Hoca. Gerçekten bu şekilde birinin yaşayıp yaşamadığı, gerçek kişiliğinin, efsanevi kişiliğinin araştırmaları sürse de Nasreddin Hoca fıkraları edebiyatımızda önemli bir yer tutarak yüzyıllardır kulaktan kulağa anlatılır. Selçuklu Devleti zamanında yaşayıp Konya’nın Akşehir ilçesinde vefat eden Nasreddin Hoca’nın ilçede bulunan türbesini ziyaret edip onun hakkında daha detaylı araştırmalar yapabilirsiniz.
Yazımın devamında, okurken kimi zaman güldüğümüz kimi zaman düşündüğümüz Nasreddin Hoca fıkralarından bir tanesini sizlere aktaracağım…
Elin Ağzı Torba Değilsin ki Büzesin
Günün birinde Nasreddin Hoca ile oğlunun komşu köylerden birine işleri düşer. Birlikte yola çıkarlar. Yolculuk sırasında Hoca, küçük olduğu için önce oğlunu eşeğe bindirir. Biraz sonra karşılarına çıkan bir adam, eşek ve üstündeki çocuğu iyice bir süzdükten sonra;
“Hey gidi zamane gençleri hey! Hiç utanmadan kendileri eşeğe binerler, yaşlı, bilgin
babalarını yürütürler!” diye söylenir.
Adam, yanlarından geçip giderken oğul da utancından kıpkırmızı olur, eşekten iner ve babasını bindirir. Biraz sonra karşılaştıkları adamlar da başlarlar söylenmeye:
“Aman, şuna da bak! Senin yaşın geçmiş, kemiğin kartlaşmış; hem işte geldin, işte
gidiyorsun. Şu taze fidanı eşeğe bindir de yorma zavallıyı!”
Bu söz üzerine Hoca Efendi oğlunu da eşeğe bindirir ve baba oğul eşeğin üstünde yollarına devam ederler. Bir süre bu şekilde yol aldıktan sonra birkaç kişi daha karşılarına gelir. Bunlar da başlarlar konuşmaya:
“Amma acımasız adamlar var şu dünyada! Bu zavallı eşek ikinizi nasıl taşısın?”
Bu söz üzerine Hoca Efendi ve oğlu eşekten inerler. Eşeği önlerine katarak kırıta kırıta giderlerken karşılaştıkları adamlar da bu duruma karışmadan duramazlar:
“Allah Allah, bu ne budalalık yahu! Bak yahu, eşek önlerinde bomboş, hoplaya zıplaya keyifle gidiyor.”
Bütün bunları duyan Hoca, adamlar uzaklaştıktan sonra oğluna der ki:
“Bak oğul, adamları gördün işte… Hiçbirini memnun edemedik… Ne yapalım elin ağzı torba değil ki büzesin.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.