Balkanların Serhat Şehri Üsküp
Balkan turumun son durağı olan Makedonya’ya gece geç saatlerde girebildim. Kısa bir otel aramamız sonucunda girdiğimiz oteldeki resepsiyonistin Türkçe konuşması ve bize yardımcı olması yorgunluklarımızı az da olsa azalttı.
Üsküp şehri denince akla Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı gelir. Üsküp doğumlu olan şairin Kaybolan Şehir şiirinden bir dörtlük paylaşmak istiyorum. “Üsküp ki Yıldırım Bayazıd Han diyarıdır, Evlâd-ı Fâtihân’a onun yâdigârıdır. Üsküp ki Şardağ’ında devâmıydı Bursa’nın, Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.” dizeleriyle devam eden şiirini okumanızı tavsiye ederim. Bosna’dan ve Sırbistan’dan önce fethedilen bu topraklar da Osmanlı izlerini hala görebilmekteyiz. Türk Çarşısı’nda sanki Bursa’da eski çarşıda yürüyormuş gibi hissedebilirsiniz. Yemekleri, tatlıları ile bizden farkları olmadığını görmek de beni ayrıca mutlu etti. İnsanların sıcakkanlı yaklaşımları ve bize karşı tutumlarının yumuşak ve nazik olması şehir insanı ile ilgili izlenimlerindendi. Balkan savaşları ile yönetimimizden çıkan Makedonya bir süre Sovyet Yugoslavya himayesinde kalmıştır. Bu dönemde Üsküp’te özellikle merkezi yerlere büyük heykeller yapılmıştır. Makedonya meydanında devasa büyüklükte heykelleri gördüğüm zaman bir açık hava müzesinde gibi hissedebilirsiniz. Büyük İskender’in Makedon olduğu iddiasına istinaden onunla ilgili de büyük heykeller yapmışlar. Üsküp Taşköprü’nün altından geçen Vardar nehri de tüm ihtişamıyla akmakta. Tabi bizde Vardar’ın hüzünlü hikayesi de türkülere yansımıştır. Çan ve Ezan sesini aynı yerde duyabilirsiniz. Bu hoşgörünün olduğu anlamına gelmekte olsa bile şehirde Hristiyan ve Müslümanlar arasında bir soğukluk olduğunu da hissedebiliyorsunuz.
Üsküp’ten sonraki durağımız Manastır oldu. Osmanlı döneminin önemli şehirlerinden olan bu yerde hâlâ Osmanlı eserlerini görebiliyoruz. Mustafa Kemal’in askeri okulunu okuduğu Manastır Askeri İdadisi binasını da görme şansımız oldu. Manastır’dan ayrılarak İskender’in Cennet’ten bir yer dediği Ohrid’e geldik. Eski Osmanlı Çarşısı ile gölün kenarına kurulmuş güzel bir şehirdi. Dağın tepe noktasında yapılmış Çar Samuel kalesi ve yamaçtaki eski Osmanlı evleri ile güzel bir havası vardı.
Göl o kadar sakin duru ve berraktı ki akşam olmasına rağmen fotoğraflar da gölün içini görecektik. Ohri halveti tekkesinin bugüne kadar gelmiş soylarından Özbek Türkü bir gençle tanışma ve hasbihal etme şansımız oldu.
Balkanları güzel bir şekilde gezerek hem ecdadımızın bıraktığı izleri hem de güzel balkan doğasını görme fırsatımız oldu.
Balkanlar serüvenimin son yazısını yazdım. Yeni haftada başka yazılarda görüşmek üzere…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.