Çokça Kullandığımız Savunma Mekanizması: Dışsallaştırma
Diğer canlılar gibi insanlar da hayatta kalabilmek için hem fiziksel hem de psikolojik bir çaba sarf etmektedir. Ve birçok yola başvurmaktadır. Kimi zaman gösterilen çaba sonuçsuz kalıp başarısız olununca kaygı ortaya çıkmaktadır.
Kaygı (anksiyete), “endişe, kuruntu, korku, telaş gibi insanda baskı ve gerilime yol açan duygu durumu” olarak tarif edilir. Yani bireyin yetersiz kaldığını ya da kalacağını, başarısız olduğunu ya da olacağını düşündüğü durumlarda yaşadığı stres, üzüntü ve endişe halidir.
Kaygı, kimilerince doğuştan gelen “mizacın bir parçası” olarak kabul edilirken; kimilerince “öğrenilmiş bir tepki” olarak kabul edilmekte; kimilerine göre de “varoluşu duyumsamanın bir aracı” olarak düşünülmektedir.
Kişinin kaygıdan dolayı meslek ve aile yaşamında güçlüklerle karşılaşması, sosyal çevre ve aile üyeleri ile olan ilişkilerinde sorunlar yaşaması, günün büyük bir bölümünde kişinin zihnini olumsuz yönde meşgul etmesi, kişinin korku ve kaygılarını kontrol altında bulundurmakta güçlük çekmesi ve bu sorunların en az 6 ay devam etmesi, kaygı bozukluğundan söz etmemiz için yeterli kanıtlardır.
Kaygı halinden kurtulmak, kaygıyla baş etmek, tatmin olmak, rahatlamak adına bilinçdışında farkında olmadan savunma mekanizmaları gelişmektedir. Ve Freud’un da söz ettiği savunma mekanizmaları, bizi kaygıdan uzaklaştırmak için devreye girer.
Freud‘un Savunma Mekanizmaları
☆Bastırma
☆İnkar (Yadsıma)
☆Çarpıtma
☆Yansıtma
☆Ödünleme
☆Yüceltme
☆Yer – yön değiştirme
☆Karşıt tepki kurma
☆Bahane bulma / Mantığa bürünme
☆Gerileme
☆Özdeşim kurma
☆Düş kurma
☆Dışsallaştırma
☆Saplantı
☆Kısıtlama
☆Mizah
☆Bölme
Savunma mekanizmaları, herkes tarafından kullanılır. Dolayısıyla kullanmakta olduğumuz savunma mekanizmalarının başlığı ruh sağlığımızın durumunu da yansıtır.
Bu yazımızda savunma mekanizmalarından olan “Dışsallaştırma (Haricileştirme, Eksternalizasyon)” başlığına değinelim.
Dışsallaştırma Nedir?
Kısaca tanım yaparsak dışsallaştırma; olayların kader, nasip, alın yazısı şeklinde değerlendirilip içselleştirilerek bu değerlerin davranışa dönüştürülmesidir. Kişinin tutumlarının, mizacının ve düşünce tarzının, sanki dış dünyaya ve dışındaki nesnelere aitmiş gibi algılanmasıdır.
Kişinin kendisinden kaynaklanan başarısızlıklarını dış nedenlere bağlayarak dışsallaştırması durumunda aslında kişi, kötü ve saldırganca olan kendilik ve nesne tasarımını dıştaki kişilere veya nesnelere mal etmektedir. Bu durumda kişi içsel aşamalarını kendi dışından olan durumlarmış gibi görür ve tüm olumsuzluklardan dışsal etkenleri sorumlu tutar. Bir nevi bu durum kendinden kaçış yoludur.
Yaşamın her alanında görebileceğimiz bu durum aile hayatımızda da karşımıza çıkmaktadır. Eşlerden biri böyle bir durum yaşadığında ilişki çıkmaza girecek ve taraflar yıpranmış olacaktır. Örneğin, eşlerden biri sıklıkla tartışma çıkarıp partnerinin sürekli öfkeli olduğunu ve haksızlığa uğradığını düşünebilir. Aslında durum hiç de öyle değildir ve asıl öfkeli olan kişi kendisidir ama karşı tarafın öfkeli olduğunu düşünüp dışsallaştırmıştır. Dışsallığa yönelen kadın ya da erkek, kendini eşine ve diğer kişilere bağımlı kılar. Zira hayatının her daim başkaları tarafından belirlendiğine inanırken onları da değiştirmek, cezalandırmak ve hatta kendisini onların etkisinden korumak ister. Bu durum, yaşadığı her kötü olayın kaderin sorumluluğunda olduğuna, güzel şeylerin ise şans eseri meydana geldiğine inanmasıyla devam eder. Hal böyle olunca çatışmalar kaçınılmaz olur. Sevmeyi ve değer görmeyi içinde değil, dışarıdakilerin sözlerinde kendisine karşı sergiledikleri davranışlarında arar. Bu durum fark edilip tedavi edilene kadar kişinin içinde derin bir boşluk, anlamsızlık duygusu meydana getirir.
Dışsallaştırma, en sık görülen savunma mekanizmalarındandır. Sürekli olarak kullanılan savunma mekanizmaları, ara sıra başvurulan savunma mekanizmalarının aksine, insanın çevreye uyumunu zorlaştırdığı gibi insanın mevcut enerjisini gereksiz yere harcamasına da yol açabilmektedir.
Farkında olmadan kullanın savunma mekanizmalarını gerek kendimiz gerekse karşımızdaki kişi için minimize etmek ancak açık ve doğru bir iletişimle mümkündür. Çünkü iletişim kurulan kişinin konuşma biçimi de savunuculuk davranışlarını olumlu ya da olumsuz etkiler. Yargılayıcı, denetleyici, üstünlük belirten ve sen dilinin hakim olduğu bir tutumla ve kesin bir tavırla konuşan kişilere karşı daha savunucu olunması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu kişilere iç dünya kapatılır ve her daim savunma halinde olunur. Öte yandan karşı taraf; olaylara eşit yaklaşır, soruna yönelik hareket eder, empati yapar, etkin dinleme yolunu seçer ve ben dilinin hakim olduğu bir dille konuşursa, bu kişiye karşı daha rahat olunur ve daha az savunucu olunur. Mühim olan, kurulan her iletişimde iyi niyeti canlı, farkındalığı da yüksek tutmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.