Azim Abidesi Helen Keller
Bu hafta sizlere kendisi de görme engelli bir eğitimcimiz olan, Halil Köseler hocamdan da alıntılar yaparak, azmin zafer abidesi olmuş, bir engelliden bahsetmek istiyorum.
Helen Keller.
Aslında bu konu çokça bahsettiğim, hayattan çok fazla şikayetçi ve beklentili olan engelli dostlara, sitemli bir şekilde anlatmaya çalıştığım, eskiden engelli olmak çok daha zordu. Sizler yani 2000’li yılların engellileri çok daha şanslısınız görüşümü de destekler mahiyette.
Kör, sağır ve dilsiz olan Helen Keller’in yaşamı bir kahramanlık efsanesi kadar ilginçtir.
Helen Keller; Amerika Birleşik Devletleri’nde 1880 yılında dünyaya geldi. Doğduğunda sağlıklı ve sevimli bir bebekti. Hastalığından önce yürümeye ve birkaç kelime de olsa konuşmaya başlamıştı. Ancak henüz 19 aylıkken geçirdiği ve birkaç gün süren yüksek ateşli bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yeteneklerini kaybetti. Bu hastalık, birden bire onun dış dünyayla bağlantısını kopardı. Sanki, bir daha hiç kurtulmamak üzere karanlık bir hapishane hücresine kapatılmış gibi soyutlanmasına yol açtı. Helen’in durumu ailesini oldukça derinden etkiledi ve çocuğun tedavisi için ellerinden gelen her türlü gayreti gösterdiler. Ancak, bu çabalar hiçbir fayda vermedi.
Helen Keller bundan sonraki yaşamını kör ve sağır olarak sürdürmek zorunda kaldı. Helen, zorluklar karşısında kolayca pes edecek bir kişiliğe sahip bir çocuk değildi. Diğer duyularını kullanarak çevresini keşfetmeye ve tanımaya başladı. Annesi nereye giderse onu eteğinden tutarak takip ediyor ve yaptıklarını taklit etmeye çalışıyordu. İçinde dış dünyayı tanıma konusunda karşı konulmaz bir merak oluştu. Her şeye dokunmak, her şeyi koklamak istiyordu. Karşılaştığı bütün insanların ellerini, yüzünü, elbisesini inceleyerek onları tanımaya çalıştı.
Helen, genellikle başkalarının hareketlerini taklit ederek, bazı şeyleri öğrenmeyi başardı. Örneğin, inek sağmak, hamur yoğurmak gibi işleri yapabiliyordu.
Helen, zeki ve hassas bir çocuktu. Bahçedeki bitkilerin ve toprağın farklı kokularından yararlanarak kendisinin o anda nerede bulunduğunu keşfedebiliyordu. Yedi yaşına kadar ailesiyle anlaşabilmek için kendi kendine 60’dan fazla işaret geliştirdi. Örneğin ekmek isterken bir şeyi kesiyormuş gibi, dondurma isterken kollarını titreterek üşüyormuş gibi yapıyordu.
Helen, beş yaşından sonra kendisinin diğer insanlardan farklı olduğunu anladı. Ailesinin kendisiyle anlaşmak için işaretler kullanmak yerine ağızlarıyla konuştuklarını fark etti. Bazen insanların dudaklarına dokunarak onların konuşmasını taklit etmeyi denedi. Fakat ilk başlarda anlamlı hiçbir ses çıkaramadı. Diğer insanlar gibi konuşabilmeyi çok istiyor, fakat bunu başaramamanın sıkıntısını yaşıyordu, derdini anlatamadığı zaman sinir krizleri geçiriyordu.
Helen’in bilinçli bir eğitime ihtiyacı vardı ve böyle bir eğitimi verebilmek için ailesi yeterli değildi. Bu konuda çeşitli araştırmalarda bulunan ailesi, çok da uzun olmayan bir süreç sonunda 1887’de onları Anne Sullivan ile buluşturdu. Anne Sullivan, körler okulundan mezun, az gören bir kişiydi.
Anne Sullivan 20 yaşından itibaren, ömrü boyunca, Helen Keller için hem bir öğretmen, hem de en yakın ve güvenilir bir arkadaş oldu. Helen Keller’i hiçbir zaman yalnız bırakmadan hayatının sonuna kadar onun yetiştirilmesi için çalıştı. Eğer Anne, sabırlı, anlayışlı, fedakâr ve sevgi dolu bir insan olmasaydı Helen Keller’in yaşamı da farklı olurdu. Belki de toplumdan soyutlanmış, evden dışarı çıkamayan, hiçbir eğitim almamış, hiçbir beceriye sahip olmayan, bilgisiz bir kişi olarak yaşardı.
Anne Sullivan, Helin’in, insanlarla iletişim kurmayı öğrenmesi halinde daha farklı bir insan olacağından emindi. Tatlı sert ve kararlı yöntemlerle, Helen’in bağırma, tekmeleme, ısırma gibi davranışlarını kısa sürede kontrol altına almayı başardı.
Yılmadı, yorulmadı hatta daha da ileri giderek onunla birlikte ayrı eve taşındı.
Helen’la eğitime başladığı birinci günde, 30 sözcük öğretmeyi başardı. Hiç bıkmadan Helen’in yetişmesi ve dünyayı tanıyabilmesi için gece gündüz çalıştı. Sürekli olarak çevresinde olup biten bütün şeyleri konuşarak anlatırken, diğer taraftan ise sözcükleri, cümleleri elinin içine harf harf çizdi ve onları ezberletti. Helen’in bu yolla işitebilen bir çocuk kadar bilgilere sahip olmasını sağladı.
Breyl yazıyla okuyup yazmayı, parmak uçlarını konuşan bir insanın dudağına dokunarak titreşimlerden o insanın ne söylediğini anlamayı öğretti. Böyle bir beceriye aynı durumdaki çok az sayıda kişi sahipti.
Helen Keller, işitme duyusu olmayan bir kişinin çok zor başarabileceği konuşma becerisini de kazandı. Anne Sullivan adındaki saygı değer, azimli öğretmen Helen Keller’in karanlık dünyasına ışık, sessiz dünyasına ses olmuştu.
Helen, diğer insanlar gibi okula gitmek ve bilgili bir insan olarak yetişmek istiyordu. Bu çabalar ve emekler onları önce Radcliffe Koleji’ne ardından Harvard Üniversitesi’ne götürdü. 1904’te 24 yaşındayken tarihte, ilk sağır ve kör bir kişi olarak başarıyla üniversiteden mezun oldu.
Helen Keller, kolejde öğrenciyken Kendi Hayatımın Hikayesi adlı bir kitap yazdı. Bu kitap o kadar çok beğenildi ve satış yaptı ki, Helen Keller kitaptan elde ettiği parayla kendisine bir ev satın aldı. Yazdığı kitap 50 ayrı dile çevrildi.
Ayrıca, körlük, sağırlık, sosyal olaylar ve kadın hakları gibi konularda da 13 kitap yazdı. Yazıları ve kitapları çeşitli dergi ve gazetelerde tekrar tekrar yayımlandı. Helen Keller kitaplarını önce Breyl daktiloda yazıyor, daha sonra bunları normal daktiloyla mürekkep yazıya kopya ediyordu.
Helen Keller, dünyada meydana gelen bütün olaylarla yakından ilgiliydi. Örneğin, insanlar arasında çok büyük adaletsizliklerin bulunduğuna ve insanlara eşit davranılmadığına inanıyordu. Körlüğe neden olan hastalıkların çoğunlukla yoksulluktan ve cehaletten kaynaklandığını düşünüyordu.
Helen Keller, Sosyalist bir düşünceye sahipti. Bu nedenle, kadınların ve işçi sınıfının eşit haklara kavuşması ve onlara çalışmaları karşılığında daha yüksek ücretler ödenmesi gerektiğini savundu.
Helen Keller, aktif ve mücadeleci bir kişiydi. Kadınların başta oy hakkı olmak üzere diğer politik haklar için, özürlülerin eğitim ve rehabilitasyonu için mücadelesi ve çalışmaları dikkate değer boyutlardadır.
Bu gibi konularda, milletvekilleriyle ve cumhurbaşkanlarıyla görüşmeler yaparak, özürlülerin ve kadınların çeşitli haklarını güvence altına alacak yasalar çıkarılması için çalıştı. Kör ve sağırlarla ilgili kuruluşların hizmetlerini yürütebilmesi için onlara mali yardım kaynakları sağlanması konusunda kampanyalar düzenledi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, kör olan askerlerin rehabilitasyonu için bir teşkilat kurulmasını sağladı. 1921’de Amerikan Körler Vakfı’nın kuruluşuna önayak oldu. Bu vakıf, körler ve sağır körler için her alanda halen hizmet vermektedir.
Helen Keller’in yaşamı ve mücadelesi hakkında çok sayıda kitaplar yazıldı, filmler yapıldı ve tiyatro oyunları düzenlendi. O, sadece kendi ülkesinde değil tüm dünyada tanınan örnek bir kişiydi. Çeşitli ülkeler tarafından davet edilerek örnek mücadelesi ve çalışmaları nedeniyle madalyalarla ödüllendirildi. Özürlülerle ilgili birçok okula ve rehabilitasyon merkezine onun ismi verildi.
1946-57 yılları arasında 5 kıtada 35 ülkeyi ziyaret ederek çeşitli konferanslar verdi. Bu konferanslarını konuşma ve işaret lisanı yoluyla veriyordu. Diğer insanlar kadar düzgün olmasa da Helen, konuşmayı öğrenmeyi başarmıştı. Verdiği konferanslarla, her şeyden önce kendi örnek mücadeleci yaşamıyla, ziyaret ettiği bütün ülkelerde, milyonlarca insana ümit, cesaret ve iyimserlik duyguları aşıladı.
Takvimler 1936 yılını gösterdiğinde, çok fazla etkilendiği, Anne Sullivan’ın ölümüyle birlikte, Amerikan Körler Vakfı’nda ve Amerikan Denizaşırı Körler Teşkilatı’nda danışman olarak çalışmalarını sürdürmeye devam etti.
1968’de 88 yaşında, dünyaya veda ettiğinde, cenaze törenine dünyanın çeşitli yerlerinden katılan çok büyük bir kalabalık, onu saygıyla uğurladı.
İçinde bulunduğu şartların zorluklarına rağmen Helen Keller’in kişisel azim ve başarısı toplumsal mücadelesi, özürlülerin eğitim ve rehabilitasyonu için kararlı mücadele anlayışı, hayata bağlılığı, bütün insanlar için örnek olmaya devam edecek ve en zor koşullarda bile bizlere iyimser olmayı öğretecektir.
O, insan beyninin gücünün de canlı bir örneği. Yaşamının ilk on dokuz ayında zihninde yer etmiş tek bir sözcükten, “su” sözcüğünden yola çıkarak başardığı her şey, beynin, kullanıldığı takdirde ne olağanüstü kapasitesi olduğunu gösteren bir mucizenin ifadesi.
Bakan körler, işiten sağırlar ve konuşan dilsizlerle dolu olan bir dünyada, o gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen bir dilsizdi. Azmiyle, yaptıklarıyla milyonlarca insan için esin kaynağı ve başarı örneği oldu.
Bu haftaki yazımızı, Helen Keller’in dünya görüşünü yansıtan ve okuduğumda, en çok etkilendiğim sözü ile bitirelim isterim; "Bir mutluluk kapısı kapanırsa, mutlaka başka bir mutluluk kapısı açılır. Ancak, bizler çoğunlukla kapalı olan kapıya baktığımızdan bizim için açılmış olan yeni kapıyı göremeyiz."
Kalın sağlıcakla...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.