Canım ülkemin mültecileri mi olacağız?
Sevgili dostlar, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde, paramızın, hemen tüm paralar nezdinde kur farkı adı altında pula dönmesi sebebiyle, özellikle sahil beldelerinde Avrupalılar ve Araplarca yoğun şekilde emlak alımı yaptıklarına şahit olmaktayız.
Şayet akım bu haliyle devam ederse, çok da uzak olmayan bir tarihte en iyimser bakışla evlatlarımızın kendi vatanımızda bir Alman'ın, bir İranlının, bir Ukraynalının kiracısı olacağını tahmin etmek afaki bir bakış olmasa gerek.
Ve mülteciler... Belki de can alıcı olan sayıları 10 milyonları aşan, öbekleşen, şirketleşen, birlikleşen, dernekleşen, kulüpleşen mülteci ya da sığınmacılar... Asıl problem orada.
Bu hafta sizlere, değerli usta Sunay Akın'ın bir hikayesini paylaşarak konuya bir bakış açısı daha getirelim isterim.
1957 yılında Amerika'nın güneyine araştırma yapmak üzere üs kuran Nasa'yı bir gün küçük bir Kızılderili çocuk fark eder ve kamplarına gidip büyükbabasına haber verir.
-Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş, aşağıdaki vadide gördüm...Çok kalabalıklar ve bir şeyler yapıyorlar.
Yaşlı Kızılderili homurdanmaya başlar.
-Onlarla konuştun mu?
-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim.
-O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor.
Küçük Kızılderili ertesi sabah yola koyulur. Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip, sorar. Beyaz adamlardan birkaçı başını okşarlar, ona gülümseyip:
-Hani geceleri gökyüzünde parlayan bir şey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz.
-Ay'ı mı? Peki ama neden?
-İleride... çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için... Anladın mı?
Küçük Kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak "Anladım" der ve koşa koşa uzaklaşır.
Hemen büyükbabasının yanına gider ve kendisine söylenenleri anlatır. Ertesi sabah büyükbaba torununu yanına çağırır ve kendi lisanınca yazdığı notu uzatarak der ki;
-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki; "Bunu büyükbabam gönderdi. Oraya, yani aya gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz…"
Küçük Kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar.
Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler. Ancak aradan birkaç gün geçtikten sonra, yaşlı Kızılderilinin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istediğini merak etmeye başlarlar.
Bu merak günden güne öylesine büyür ki, bir tercüman çağırmaya karar verirler. Tercüman deri parçasını eline alır, okur ve ağlamaya başlar:
Not aynen şöyledir; "Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!”
*****
Evet sevgili dostlar, paramızın değerini belki koruyamadık, ama her karışı şehit kanıyla sulanmış bu vatanın topraklarına sahip çıkalım. Yabancıya satış mı zorlaştırıyor başka tedbirler mi alınır, yapılması gereken her ne ise, idarenin bu politikasına bir dur demesini, tedbir almasını sağlayalım. İdare eliyle olmasa bile bireysel tedbirlerle bu işi zorlaştıralım. Bugün 3 kuruş için sattığımız emlakların, arsaların, tarlaların bedelini çocuklarımız, belki torunlarımız ödeyecek, bizlerin vereceği hesap ise bu topraklar için şehit olmuş dedelerimiz.
Bakın 3 gün önceki bir haber; "Hatay'da Suriyeli Mohammad Mustafa tarafından 2 sene önce satın alınan İnce Gençlikspor Play Off’larda grubu lider bitirerek Bölgesel Amatör Lige yükseldi."
1, 2 yıla kalmaz siyasi parti haberi…
Ya sonra?
Bence çok uzak değil kendi topraklarımızda mülteci muamelesi göreceğimiz günler.
Küçük bir not: Yazı okumaktan sıkılanlar ve daha önce izlemeyenler için, lütfen Yotube'da "Sessiz İstila"yı bulun ve izleyin.
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.