Mustafa AYCAN

Mustafa AYCAN

İslam' da Engelliye Bakış

İslam' da Engelliye Bakış

 

İnsanı temel alan, insanı değerli kabul eden bir algının yerleştiği günümüzde insanların engellilik farkındalığı günbegün artıyor. Bununla birlikte, engellilik ile ilgili duyarlılığın arttığı ancak daha da artması gerektiği de bir gerçek. İşe yaramaz gözüyle bakılan engellilerin insanlık tarihinde zaman zaman öldürülmeye kadar varan uygulamalara muhatap oldukları biliniyor.

Hz. Peygamber’in engellilere çok daha fazla değer verdiğini görmekteyiz. Bu değerin bir göstergesi olarak Allah Resulü’nün engelli insanlara engeli olan uzvuyla cennette bir araya geleceğini söylemesi çok anlamlıdır. Gözünden engeli olan insanın cennette gözlerine kavuşacağını veya ayağını kaybeden bir insanın ayağının cennete kendisinden önce gittiğini söylemesi engellilere verilen cennet müjdeleridir. Hz. Peygamber’in, insanlar nasıl bakarlarsa baksınlar engelli insanların Allah katında değerli olduğunu söylemesi bu tavrın bir başka yansımasıdır.

Peygamber efendimiz (s.a.v) kendi döneminde pek çok reform yapmış ve toplum hayatına dair müthiş düzenlemelerde bulunmuştur. Bu düzenlemelerden biri de engelli kimseler hususundadır. İşte peygamber efendimizin engellilerle ilişkileri: Eskiden bazı toplumlarda zihinsel engelliler, içine şeytan girmiş, cinlerin musallat olduğu kimseler olarak görülürdü. Zihinsel engelli hastaları ateşe atıp yakarak, öldürerek bu durumlarına son verildiği, onların kurtarıldığı düşünülürdü. Yazımıza başlarken eski toplumlar dedik belki ancak; günümüzde de bu tür vakalara rastlamak mümkün.

Nitekim haberlerde dönem dönem zihinsel engelli kimselerin ahırlarda veya evin bir köşesinde zincirlere bağlandığını görüyoruz. Efendimiz (s.a.v) kendi döneminde pek çok reform yapmış ve toplum hayatına dair müthiş düzenlemelerde bulunmuştur. Bu düzenlemelerden biri de engelli kimseler hususundadır.

Efendimiz (s.a.v) insanlık dışı her tür hareketi kaldırmıştır. O, kendi döneminde yaşayan engelli sahabelere sevgiyle yaklaşmış, onlara şefkat ve ilgi göstermiş, sahabelerinden de aynı şeyi beklemiştir.

Efendimiz (s.a.v) engellilere iltifatlarda ve ikramda bulunmuş, toplum içinde hiçbir sosyal statüye sahip olmayan ve horlanan engellileri, şefkat politikalarıyla o durumdan kurtarmıştır. Engellilerle şakalaşmış, onların sosyal hayata katılımlarını sağlayan kolaylıklar getirmiş, mesleki anlamda ve istihdam boyutuyla yeni imkânlar sağlamış, onları günlük hayatın içinde başarılı olmaları yönünde teşvik etmiştir.
Nitekim bir Hadis-i Şerifinde, “Âmâya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde hitap etmen, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade etmen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir…” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/168-169)
****
ENGELLİ SAHABELERDEN BAZILARI
Efendimiz (s.a.v) döneminde engelli sayısı tam olarak bilinmemekle beraber azımsanmayacak kadar olduğu da bir gerçektir. Engelli sahabelerin çok bilinmemesinin sebeplerinden belki de en önemlisi şudur. Sahabelerin bedenindeki engelden şikâyet etmeyişleri, gündeme getirmeyişleri, Allah’tan gelen her şeyi rıza ile karşılamaları onların engelli olarak bilinmesinin önüne geçmiştir. Engelli sahabelerden bazısına değinmek istiyoruz.

En meşhur engelli sahabe âmâ olan Abdullah bin Ümmi Mektum’dur. Hakkında ayetler dahi inmiştir. (Abese 80 /1-12) Efendimiz (s.a.v) onu müezzin olarak tayin etmiş, on üç defa da Efendimiz’in (s.a.v.) yerine imamlığa vekillik yapmıştır. Abdullah bin Ümmi Mektum’un (r.a.) evi mescide uzak bir konumdaydı. Kendisini mescide götürecek kimse olmadığından dolayı Efendimiz’den (s.a.v) namazları evde kılmak için müsaade istediğinde Efendimiz (s.a.v) ezanın okunduğunu işitiyorsan o davete icabet et buyurmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere Efendimiz (s.a.v) hem cemaatle namazın önemini vurgulamış, hem de engellileri atıl kalmaya mahkum ve zavallı bir kitle olarak görmemiştir.
Kısa boyu ve ince bacakları ile dikkatleri çeken Hz. Abdullah bin Mesud’un bünyesinin tüm çelimsizliğine rağmen Kureyş müşriklerinin bulunduğu Kâbe’ye gitmesi ve orada açıktan Kur’an okuması, büyük işkencelerden sonra iyileşir iyileşmez tüm uyarılara rağmen yine aynı hareketi yapması büyük bir kahramanlık örneğidir.

Sahabe arasından Nesibe Hanım, Uhud savaşında cephe arkası hemşirelik hizmetleri yapmış ancak; Efendimiz’in (s.a.v) müşkül durumunu görünce, kadın haliyle onu korumaya koşmuş ve müşriklerle çarpışırken birkaç yerinden yara almıştı. Medine’ye döndükten sonra aldığı ağır yaranın tedavisi bir yılda ancak kapatılmış, Efendimiz (s.a.v) ise onu sık sık ziyaret etmiş, ona iltifatta ve özel dualarda bulunmuştur.
Aynı şekilde Nesibe Hanım, Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında da ileri yaşına rağmen Yemame savaşına aktif olarak katılmış, on iki yerinden yara alarak bir kolunu kaybetmiştir. Ordu Medine’ye döndüğünde, Hz. Ebû Bekir (r.a.) bu kahraman hanımı ziyaret etmiş ve ona beytül maldan maaş ödenmiştir.
Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf (r.a.) Uhud savaşında aldığı yaradan dolayı sakat kalmıştı.
Muaz bin Cebel (r.a.) ayağından sakattı. Peygamberimiz (s.a.v.) onu Yemen’e vali tayin etmişti.
Amr bin Cemuh (r.a.) ayaklarından sakattı. Aynı zamanda Uhud’da ilk şehit olanlardandır ve şahadeti Efendimiz’i (s.a.v.) hayli sarsmıştır.
Amr bin Tufeyl (r.a.) ve Bera bin Malik (r.a.) hastalıklı bir bedenle hayatını sürdürmüşlerdir.
İmran bin Hüseyin (r.a.) yıllarca yataktan kalkamamıştır.
****
EFENDİMİZ (S.A.V) ENGELLİ SAHABE İLE PAZARDA SATIŞ YAPIYOR
Allah Resulü (s.a.v) döneminde Zahir isimli bir sahabe vardı. Bu sahabe engelli olduğu için toplum içine çıkmaktan çekinir, çölde yaşardı. Efendimiz (s.a.v) bu sahabeye çölde yetişen bazı meyve ve bitkileri toplayarak Medine pazarında birlikte satmayı teklif etmiştir. Efendimiz (s.a.v) Zahir’e pazarda yardımcı olmanın yanında ona iltifatlarda da bulunmuştur. Bir defasında şöyle buyurmuştur: “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz.” (Tirmizî, Şemâil, 120, Beyrut, 1406.)
Yine bir gün Zahir Pazarda Efendimiz’i (s.a.v) beklerken, Efendimiz (s.a.v) ona arkadan sessizce yaklaşarak Zahir’in gözlerini elleriyle kapatarak şakalaşır. Efendimiz’in (s.a.v) o güne kadar kimseye bu denli yaklaştığını görmeyen diğer sahabeler bu ilginç manzarayı seyrederler. Efendimiz (s.a.v) etrafındakilere seslenerek: “Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?” diyerek şakasını sürdürür.
Bunun üzerine Zahir, “Ey Allah’ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satır alır?” deyince Efendimiz (s.a.v) şakasını o andan itibaren sonlandırır ve bütün ciddiyetiyle etrafındaki kalabalığa seslenir: “Ya Zahir, and olsun ki Allah ve Allah’ın Resulü katında senin değerin paha biçilmez! Bunun için biz de seni seviyoruz.”
Engellilere iyi davranmak, şefkatle muamele etmek, onları utandırmamak, sevgiyle yaklaşmak Efendimiz’in (s.a.v) bizlere tavsiyesi olmuştur. Bedenindeki engelden dolayı bir kimseye uzun uzun bakmamak, onu incelememek, onur kırıcı ve rahatsız edici tavırlar sergilememek engelli olmayan her insanın engellilere karşı sorumluluğudur. Unutmamak gerekir ki durumları onların tercihi değil, Yaradan’ın takdiridir. (Kaynaklar: 1- Prof. Dr. Mithat Eser, 2- Türk İslam Ansiklopedisi)
Hayırlı Ramazanlar dileklerimle,

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa AYCAN Arşivi