Arkeolojik Kazılar ve Arkeoloji Bilimi…
Anadolu toprakları doğası ile olduğu kadar eşsiz kültürel ve tarihi zenginliklere de sahip. Öyle ki bu zenginliğimiz aslında ülke adına ekonomik olarak ta bir kazanım.
2020 yılında dünya genelinde Covid-19 salgınına rağmen ülkemizde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ve desteğiyle 502 arkeolojik kazı ve araştırma gerçekleştirilmiştir. 2021 yılı itibariyle bu sayının daha da artırılarak 600’ü bulması bekleniyor. Anadolu’nun geçmiş izlerini ve tarihini gün yüzüne çıkaracak, farklı tarihsel metotlar ortaya koyacak bilimsel çalışmaların artması, sürdürülebilirliği ve aynı zamanda açığa çıkarılan bu kültürel varlıkların korunması ve turizme kazandırılması ülkemiz adına gayet güzel bir durumdur. Arkeoloji; farklı disiplinler ile birlikte disiplinler arası çalışmalarda yürüterek bilime, geçmişe, tarihe ışık da tutmaktadır aynı zamanda. Son günlerde gündeme geldiği gibi arkeoloji; vandalizm, hurafe veya öldürücü bir silahta değildir. Fakat terör örgütünün Suriye’de Palmyra antik kentini yerle bir etmesi asıl vandalizmdir. Çünkü geçmişin izlerini tamamen silmiştir. Ülkemizde arkeoloji; aksine geçmişe merak, tarihe saygı, tüm medeniyetlerin kültürel zenginliklerini hoşgörü ile bünyesinde barındırmaktadır. Dini olarak ta zaten bizden olmayanı ötekileştirmek gibi bir inancımızda yoktur. Nitekim ülkemiz hoşgörülükte, din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın her renge ve her ülke vatandaşına eşit ve adaletlidir. Kaldı ki tarihine de öyle. Geçmiş tarihimizde de zaten azınlıkların varlıklarını yağmalamamış aksine onarıcı olmuştur. Ülkemiz toprakları üzerindeki tüm tarih ve kültürel zenginliklerde bizimdir. Bu ülkemiz içinde bir ayrıcalıktır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak son yıllarda ülkemizdeki arkeolojik kazılara ciddi anlamda bir destek söz konusudur. Arkeolojik kazıların varlığı, geçmişin izlerinin aydınlatılması sanıldığı gibi arkeolojik emperyalizm değildir. Ayrıca bu topraklarda var olan kendi öz kültürümüzü, dini inançlarımızı, yaşam biçimimizi de asla etkilemek, hipotek altına almak, değiştirmek gibi bir durum da söz konusu değildir.
Kaldı ki ülkemizde adeta bir medeniyetler beşiği olarak geçmişten günümüze kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve farklı kültürler bu coğrafya da hep birlikte yaşamıştır. Arkeolojik kazılarda sadece Yunan ve Roma kültürleri ile tapınak ve Hıristiyanlığa ait kiliselerde çalışmalar yapılıp açığa çıkarılmıyor. Osmanlı, Selçuklu, Beylikler Dönemi gibi tarihimize ışık tutan ecdadımızın pek çok mimari eserleri de gün yüzüne çıkarılıyor ve yeniden onarılıyor. Bu çıkan eserlerden birçok farklı şehirlerde İslam Eserleri Müzeleri açılıyor. Örneğin yine ülkemizin en önemli araştırmalarından olan Muş’un Malazgirt ilçesinde Malazgirt Savaş Alanının Tespiti, Tarihi ve Arkeolojik Yüzey Araştırması bu yıl 38 akademisyen tarafından büyük bir proje ile yürütülmektedir.
Aynı şekilde Antalya’nın Kaş ilçesinde Patara antik kentinde bulunan Osmanlı'nın ilk telsiz telgraf istasyonundaki kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin, oluşturulacak Abdülhamit Han Telgraf ve Telsiz Müzesi'nde sergileneceği büyük bir proje devam ediyor. 1906 yılında yapılan Abdülhamit Han Telgraf ve Telsiz İstasyonu restore edilerek müzeye dönüştürülecek ve buradan çıkan eserler sergilenecek. Beçin Kalesi Yelli Camii, Stratonikeia antik kenti Şaban Ağa Camii, II. Kılıçarslan Köşkü, Kubadabad Sarayı ve daha birçok sayamayacağımız alanda arkeolog ve sanat tarihçi bilim insanları tarafından projeler yürütülmektedir. Bunun gibi 600 kazının içerisinde daha nice eserler tekrar ülkemiz kültürüne kazandırılmaktadır. Bunu da turizme dönüştürebildiğimiz ölçüde ekonomik bir artıdır.
Aslında kültürel ve ekonomik kayba en güzel örnek; 1870’li yıllarda Alman mühendis Carl Human’ın İzmir Bergama Zeus Sunağı’nı Almanya Berlin’e kaçırmasıdır. Berlin’de şu anda isim kökeni bile bizim ait olan Pergamon Museum’da sergilenen bu eserleri ülkemizden daha fazla turist ziyaret etmektedir. Giriş ücretleri de bizim ülkemizde ki kadar ucuz da değil üstelik. Yabancı diye baktığımız ama bizim topraklarımızda var olan bu kültürlere sahip çıkıp, arkeolojik kazısını yapıp, onarıp ayağa kaldırsak hem kültürel kazanım hem de turizm gelirlerine ciddi bir kazanım sağlamış oluruz. Sağlam, sürdürülebilir, disiplinler arası çalışan, özverili, ülkesi için çalışan arkeolojik kazılardaki bilim heyetleri ile bu dönüşümü kendimiz fazlasıyla yapabilecek durumdayız artık.
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kazılar Dairesi Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Temmuz ayı ile normalleşmeye geçilmesi ile birlikte kazı ve araştırma çalışmaları başlayacak. Yerli ve yabancı bilim heyetleri ile müze müdürlüklerinin başkanlığında sürdürülen arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları, Türkiye'nin dört bir yanında Covid-19 tedbirleri kapsamında yürütülecek. Anadolu'da geçmişin izlerinin ortaya çıkarılması için yapılan arkeolojik kazı ve araştırmaların, 2021 yılında, 600'ü bulması hedefleniyor. Türk bilim heyetleri tarafından 141, yabancı bilim heyetleri tarafından 31, müze müdürlükleri başkanlığında da 45 olmak üzere 217 arkeolojik kazı çalışması gerçekleştirilecek. Müze Müdürlükleri Başkanlığı'nda 180 kurtarma kazısı, 15 kamu yatırım alanı kurtarma kazısı ve 60 sondaj kazısı olmak üzere 255 arkeolojik kazı çalışmasının da yapılması öngörülmektedir. Arkeolojik kazıların 12 ay boyunca sürdürülmesi projesi kapsamında 65 arkeolojik kazı Türk Tarih Kurumu tarafından desteklenecek. Bu kapsamda ciddi bir arkeolog istihdamı sağlanmış oldu.
Anadolu’nun tüm kadim medeniyetleri, farklı uygarlıklar aslında bizim kültürel zenginliğimizdir. Bu zenginlikleri bizden veya bizden değildir diyerek kutuplaştırmayıp, farklılıklarımızla bir arada sentez oluşturmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.