Asar-ı Atika Nizamnamesi
Ülkemizde Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’nun temelini oluşturan Eski Eserler Kanunu olarak bilinen Asar-ı Atika Nizamnamesi’nin çıkarılmasıyla ilgili duruma değineceğiz.
Batı dünyasında Avrupa’da 17. yüzyılda başlayan koleksiyonculuk ve müzecilik faaliyetleri, Osmanlı topraklarını açık bir hedef haline getirmiştir. Tarihi eser koleksiyonculuğu ilerleyen yıllarda Avrupalı devletlerin “kökenlerini bulma”, “geçmişini tanıma” isteği ile birleştiğinde, Osmanlı topraklarının resmen talan edilme süreci de başlamış oldu. Dönemin Osmanlı yönetiminin gerekli önlemleri almaması ve toplumda kültürel miras bilincinin oluşmaması sebebiyle, yabancıların eserleri ülkelerine götürmeleri oldukça kolaydı.
Anadolu’da 1903 yılında yabancı şirketlerle imzalanan demiryolu inşaatı anlaşmasına göre, şirketler herhangi bir izin almadan inşaatın gerçekleştirildiği bölgede arkeolojik kazı yapabileceklerdi. Şu anda demiryolu inşaatları sırasında Anadolu topraklarından hangi eserlerin götürüldüğünü bile tam olarak bilmiyoruz. Batılıların tarihi değerleri sahiplenmesi ve kendilerini bu değerlerin koruyucusu olarak görmesi, arkeolojiyi emperyalist bakış açısıyla kullanmalarına neden olmuştur.
Tüm bunların sonucunda ise günümüz Türkçesi ile “Eski Eserler Kanunu” diyebileceğimiz Asar-ı Atika Nizamnamesi, ülkemizin tarihi eser hazinelerinin korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Osmanlı arkeolojisinin başlangıcı sayılabilecek bir adımdır. Birinci Asar-ı Atika Nizamnamesi 1869 yılında hazırlanmıştır.
Osman Hamdi Bey tarafından düzenlenen 1869 tarihli ilk hukuki düzenlemede, Osmanlı topraklarında bulunan keşfedilmiş olsun ya da olmasın bütün tarihi eserlerin devlete ait olduğu vurgulanmıştır. Eski eserlere ilişkin ikinci kanun 1874 tarihinde yürürlüğe girmiştir. O zamanki adıyla “Asar-ı Atika Nizamnamesi” diye anılan bu kanun, 36 maddeden oluşmaktadır. 1874 tarihli kanun, arkeolojik kazılar için birtakım esaslar getirmiş olması bakımından şüphesiz ileri bir adımı temsil etmekteydi. Ancak birçok eksiklik söz konusuydu. Çünkü kazılarda çıkarılan tarihi eserlerin yurtdışına çıkarılmasını engelleyen herhangi bir madde olmaması ülkemizin çıkarlarına değildi.
Nihayet 1883 yılında yeni bir eski eserler kanununun çıkarılması için çalışmalara başlandığı görülmektedir. Bu konudaki çalışmalarda ana fikir; eski eserlerin yurt dışına çıkarılmasının yasaklanması, Türkiye’de yapacakları kazılar sonucunda eski eser bulan yabancıların, bunların sadece fotoğraflarını ve alçıdan modellerini çıkarmalarına izin verilmesiydi. Bu görüşten hareket edilerek Osman Hamdi Bey tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulan 1884 tarihli üçüncü Asar-ı Atika Nizamnamesi, eski eserlerin devlet malı olması ve yurt dışına çıkarılamayacağı esasına dayanır. Yürürlüğe konulduğu yılların hayli ilerisindeki yılların ihtiyacına cevap verebilecek özellikteki bu kanunun bazı maddelerinde 1906 yılında bazı küçük değişiklikler yapılmış, kanun bu durumu ile Cumhuriyet döneminde bile 1973 yılına kadar yarım yüzyıl kullanılmış ve bugün yürürlükte olan 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun temelini oluşturmuştur.
Günümüzde ise 2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu resmî gazetede 1983 yılında yayınlanması ile yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun amacı; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir.
Güzel coğrafyamız Anadolu toprakları üzerindeki tüm kültürel mirasımızı ve kültürel zenginliklerimizi ötekileştirmeden hepsine sahip çıkıp korumalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.