Ah Şu Gençlik
Sokağa çıkma kısıtlaması olmasına rağmen akşam saat ondan sonra evimizin yanındaki parkta oturan, sohbet eden gençleri balkondan uyarmak istiyorum, maske yok, sosyal mesafe yok, ama kıyamıyorum. Tam bir şey söyleyeceğim kendi gençliğim aklıma geliyor, bırak Namık bu gençliğin ruhunda var diye oturuyorum, zaten biraz sonra da gençler dağılıp gidiyorlar.
Ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemi olan gençlik bambaşka bir duygu. Enerjik, atak, biraz asi, hayalleri olan, tutkuları peşinde giden, özgürlük peşinde, coşkulu, yüreği sevgiye açık, duygusal, riyasız, gösterişten uzak dost doğru bir kişiliktir, gençlik.
Ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ, Sümer tabletlerinde “Bu Gençlik Nereye gidiyor?” yazsını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum, diyor. Daha da eski M.Ö. 4. yy. da yaşayan Sokrates’in “Günümüz çocukları lüksü seviyor, Görgüsüzler, otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar. Çocuklar artık ailenin hizmetçisi değil, tiranı (gücü elinde tutan). Yaşlılar içeri girince ayağa kalkmıyorlar.”, M.Ö. 8. yy. da yaşayan Hesiodos’un “Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” sözlerini sosyal medyada okuyunca asırlardır değişen bir şey olmadığını anlıyorsunuz.
Antik dönemdeki gençlik değerlendirmesiyle günümüz gençlik hallerinin aynı olması tesadüf olmamalı. Duygular davranışlar değişmiyor. Yani her toplum yeni kuşak gençlerden şikâyetçi olmuş ve her dönemde yetişkinler gençleri anlamakta zorluk çekmişler ve halende çekmektedirler. Ama onları oldukları gibi kabullenmek gerekir. Empati yapmak gerekir. Su akar yolunu bulur misali elbet büyüyecekler, elbet büyüklerin değimiyle bir baltaya sap olacaklar. Nasılsa bizlerde aynı yollardan geçmedik mi?
Kendi gençliğimi hatırlıyorum da (hoş hiç unutmuyorum ki). Çoğumuzun bildiği hani düzene baş kaldırmasıyla meşhur 68 kuşağından değilim ama onların devamı olarak nitelendirilen 78 kuşağındanım. Seksen ihtilali öncesi gençlik bir başka idi. Yatılı olarak okuduğum Kabataş Erkek Lisesi son sınıfında başlayan gençliğe geçiş günlerinde yaptığımız iş, gece Ortaköy’den kayık çağırıp, okuldan kaçmak, Emirgan’da çay içip geri dönmekti. Çünkü bizden önceki abilerimizde öyle yapıyordu. Son sınıflar için adet olmuştu. Büyümenin, abi olmanın raconuydu gece kaçamakları.
İstanbul Teknik Üniversitesinde başlayan üniversite günlerinde hayatın gerçekleriyle tanıştık. O dönemde gençlik ikiye ayrılmıştı. Sağcı ve solcular. Bir başka deyişle ülkücü gençler, devrimci gençler. Her ne kadar onlarda kendi aralarında fikir ayrılığı nedeniyle değişik gruplara ayrılıyorsa da genel olarak sağcılar solcuları komünist diye, solcularda sağcıları faşist diye nitelendirip sevmezler bir araya katiyen gelemezlerdi. Okullar paylaşılmıştı, kurtarılmış bölgelerle gençlik ayrılmıştı. Sağcılar genelde merkezi hükümetten yana olarak görülür, solcular hükümete karşı görüşlü olarak kabul edilirdi. Hoş askeri darbe sonrası uygulamada her iki görüşteki gençler ayrım yapmadan birlikte ceza çektiler, ayrı konu. Allah bir daha o günleri ülkemiz insanlarına yaşatmasın, göstermesin inşallah.
İnanın o dönemin gençleri genel olarak ortak bir payda da buluşuyorlardı. Davaları vatan sevgisi, ve millet sevgisiydi. Ülkemizin daha aydınlık, daha özgür, daha gelişmiş ve tam bağımsız bir Türkiye olması idi. Hatta M. Kemal Atatürk, solcular için en büyük devrimci, ülkücüler için sarı Başbuğ’du. O dönemde okuyan, düşünen, irdeleyen, sevgisini eyleme dönüştüren bir gençlik vardı. Ah şu gençlik.
Üniversite öğrenciliğimiz sırasında öğle yemek ücreti 5 liradan 6 liraya çıkarılınca boykot etmiş, iki hafta boyunca Taksim’de 20 liraya hamburger yemeğe gittiğimizi, iki kapılı olan sınıflarda dersi beğenmezsek arka kapıdan çıktığımız günleri hala daha unutamam. Aynı sıralarda oturduğumuz, kader birliği yaptığımız sınıf arkadaşlarımız şimdilerde altmışlı yaşlarda olsalar da yıllar sonra sosyal medyada buluştuğumuzda çocuklar gibi sevindik. Sonradan birbirlerini bulan okul arkadaşları gibi bizlerde bir araya geldiğimizde o günleri yeniden yaşamaktan ve yad etmekten çok mutlu oluyoruz.
Yıllar ne kadar geçse de hangi mevkide hangi görevlerde yer alsalar da halen birbirimize ismimizle hitap edebildiğimiz arkadaşlarımız gençlik arkadaşları değil mi? 4-5 yıl birlikte olsak da gençliğimizin en güzel yıllarını paylaştığımızdan, acıyı ve mutluluğu yan yana yaşadığımızdan birbirimizi hiç unutamıyoruz. Siyah beyaz fotoğraflarda kalan anılarımızı tazelemekten zevk alıyoruz. Halen de gençliğimizde edindiğimiz duygularla üzerimize vazife olmayan işlere karışmaya devam ediyoruz. Ah şu gençlik…
Seksen ihtilali sonra gençlik biraz yön değiştirdi. Doksanlarda televizyonların renklenmesi, kanalların artmasıyla birlikte Televole kültürü, magazin kültürü etkili oldu. İki binlerde İnternetle birlikte sosyal medya etkili olsa da gençlerin heyecanları, coşkuları, duyguları hep var oldu. Gençler inandıkları davaların ve duygularının peşinde koşmaya halen devam ediyorlar. Buna rağmen kimileri terör örgütlerinin ağına düştüler, kimileri aylak aylak gezip, baba parası yemeği tercih ettiler, kimileri de din tacirlerinin elinde oyuncak oldular. Ama yine de özlerini kaybetmeyen, memleket meselelerine kafa yoran, yenilikçi, yaratıcı, düşünen, üreten gençlerimiz çok şükür çoğunluktalar. Zaten umudumuzda bu gençlerde.
Değişmeyen tek şeyleri tutkularının peşinde koşmaları, yasakları sevmemeleri, heyecanları, enerjik tavırlarının devam etmesi ve inandıkları doğruların üzerine giderken nasihat almaktan, emir almaktan hoşlanmamaları. Her şeye rağmen ayakta kalma mücadelelerini kaybetmemeleri.
Yüz bir yıl önce Türkiye Cumhuriyetin ilk adımının atıldığı 19 Mayıs gününü Türk gençlerine bayram olarak armağan eden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK geleceğin gerçek sahiplerinin bugünün gençleri olduğunu o günlerde görmüş ve “Ey Yükselen Yeni Nesil, İstikbal Sizsiniz. Cumhuriyeti Biz Kurduk, Onu Yükseltecek ve Yaşatacak Sizlersiniz” diyerek ülkenin geleceğini gençlere emanet etmiştir. Emanetine sahip çıkmak her Türk gencinin birinci vazifesidir.
Bu vesile ile bu cennet vatanda bize Cumhuriyetin tüm nimetleriyle yaşamamız için yüzyıldır milli mücadele savaşı veren, canlarını feda eden başta ulu önder Gazi M. Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve şükranla anıyorum.
Etrafımızdaki gençleri izlerken ve eleştirirken lütfen kendi gençliğinizi düşünün ve ona göre hareket edin, sizden ne farkı var ki. Cumhuriyete sıkı sıkı bağlı tüm gençlerin ve gönlü genç olanların Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.
Sevgili gençler ve genç kalanlar, yaşadığınız heyecanı ve enerjiyi hiç kaybetmeyin, üzerinize vazife olmayan işlere karışın, toprağınıza, yeşil yaprağınıza ve ay yıldızlı bayrağınıza sahip çıkın. Unutmayın ki bu ülkenin geleceği sizden sorulur ve tabii ki muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. Ama şimdi biraz daha evde kalın, sağlıkla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.