Namık CEYHAN

Namık CEYHAN

“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete”

“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete”

Cem Karaca merhumun meşhur şarkısında söylediği gibi “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete”

Bu söz, ilk kez Sultan II. Mahmud döneminde, söylenmiştir. Osmanlı Devleti’ne hediye olarak gönderilen bir zürafa Gülhane Parkında tutulur. Onu binek hayvanı zanneden bir kişi zürafanın üstüne çıkar. Hayvan korkuyla koşturmaya başlayınca “Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete” sözünü söyler.

Böylece ne zaman bir belirsizlik olsa söylenen bu söz yaygınlaşarak günümüze kadar ulaşır. Peki, “Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete” Atasözünün anlamı ne demek?

Türk Dil Kurumu (TDK)'na göre bu atasözünde nasıl sonuçlanacağı belli olmayan olaylar anlatılır. Geçmiş yıllarda ''Alamet'' sözcüğü daha çok yeni buluşlar için kullanılırdı. Her yeni icadın insanlığa fayda getirmeyeceğini belirtmek için de “Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete” sözü söylenirdi.

 Kısaca bu söz, insanların korkmasına ve endişelenmesine sebep olan belirsiz durumları anlatmak için kullanılır. Son günlerde yaşanan karşısında başka ne diyebiliriz ki?

Bir yılı aşkın bir süredir yaşadığımız bu virüs acaba daha ne kadar devam edecek? Ne zaman bu illetten kurtulup derin bir oh çekeceğiz? Hemen her gün korona mı oldum endişesi daha ne kadar sürecek? Nereye gidiyoruz? Sonumuz ne olacak? Kim ne derse desin hemen herkeste aynı endişe, aynı korku. Tabii ki dilimizde aynı cümle “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete”.

Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizin de başı korona virüs musibetiyle dertte. En önceliğimiz bu olması gerekirken Allah aşkına ne oluyoruz? Neden bu işin hakkından gelemiyoruz? Neden tedbirlere uymuyoruz? Bütün bunlar yetmiyormuş gibi birbirimizi yiyoruz?

İlk önceliğimiz insanımızı yaşatmak olması gerekirken, neden başka projelere odaklanıyoruz? Hemen her gün mutlaka birbirini suçlayacak konuyu bulan siyasileri izlerken, siyasi ikbali peşinde koşan biri birlerine söylenmedik söz bırakmayan milletvekillerini izlerken, tedbirleri yok sayıp alem yapanları, sokaklardaki kalabalıkları izlerken umutsuzluğa kapılmamak mümkün mü?

Sokağın sesine kulaklarını kapatanları, esnafın, emeklinin, işten çıkarılanların, çocuğuna ekmek alamayan babaların isyanını, sağlık çalışanlarının iflas noktasına gelen çabalarını, bazı bilim adamlarının basın mensuplarının, çizdikleri karamsar tabloları, her gün izlerken üzülmemek mümkün mü?

Bütün bunların karşısında “Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” sözünden başka ne denebilir ki?

Türkiye topraklarında yaşayan ve aynı havayı teneffüs eden, aynı dili konuşan aynı duyguları paylaşan bireyler olarak önce şunu aklımızdan çıkarmayalım: Hepimiz aynı gemide yol alıyoruz. Gemi su alırda batarsa hepimiz batarız. O nedenle hepimiz geminin sağlıkla ve güvenle seyahat etmesi için hep birlikte çaba göstermeliyiz. Çözüm belli alınan tedbirlere uymak, maske, mesafe, temizlik ve tabii ki aşı olmak. O kadar zor mu?

Öte yandan aşı sırası gelenlerden yaklaşık dörtte biri randevu aldığı halde gitmemiş. Bu neyin kafası neden gitmiyorsun? Herkes ah ben de bir aşımı olsam derken bu lüksü nereden buluyorsunuz? Reva mı bize? Bu işin şakası yok, başka yolu da yok. Hem aşı olacağız hem de tedbirlere uyacağız.

Kim ne derse desin, yaşanan bu mücadele ve içinde bulunduğumuz durum, bir kurtuluş savaşı gibi milli seferberlik halinde üstesinden gelinebilecek bir konu. Tıpkı 15 Temmuz sonrası yakalan Yenikapı ruhu gerektiren bir konu. El ele gönül gönülle hep birlikte odaklanıp topyekûn bir seferberlikle üstesinden gelebileceğimiz bir konu.

Sayın Cumhurbaşkanımız Başkanlığında, Sağlık Bakanı ve bilim kurulu üyelerimiz başta olmak üzere diğer yöneticilerimizin koordinasyonunda yürütülen ve yürütülecek salgın hastalıkla mücadeleye destek olalım. Bunun için gelin, başta tüm partilerin sayın genel başkanları ve parti mensupları olmak üzere toplum önderleri, sivil toplum liderleri, lütfen kişisel çıkarlarınızı, siyasi ikbalinizi düşünmeyi bir süreliğine erteleyin. Biz sizlerden kavga değil umut ve çözüm istiyoruz. Çok mu zor?

İçinde bulunduğumuz mübarek ayın getirdiği manevi iklimde lütfen kavga değil barış, suçlama değil çözüm. İsyan değil tevekkül. Nefret değil sevgi sözleriyle topluma umut aşılanmasını, ama illa da tedbirlere uyulmasını, öncelikle bunları alanların uymasını ve örnek olmasını, üzerimizdeki tüm belirsizliklerin dağıtılmasını bekliyoruz.

Yoksa daha çok “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” demeye devam ederiz.

Ramazan-ı Şerifimiz mübarek olsun. Yine de dilimizden duayı ve gönlümüzden umudu eksik etmeyelim. Allah (c.c) kimseye taşıyamayacağı yükü vermezmiş. Bu günlerin hatırına hastalarımıza şifa, dertlerimize deva versin, cümle Muhammed ümmetini bu illetten kurtarsın inşallah. Kalın sağlıcakla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Namık CEYHAN Arşivi