Namık CEYHAN

Namık CEYHAN

ÇEVRECİLİĞİN DESTANINI YAZMAK

ÇEVRECİLİĞİN DESTANINI YAZMAK

Gezi olaylarından yargılananların hüküm giymesi sonrasında iktidar ve muhalefet birbirine laf yetiştirirken benim dikkatimi çeken Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından ifade edilen “Çevreciliğin destanını bu ülkede biz yazdık. Bizler 5 milyon civarında fidan, ağaç dikerek bunu yaptık" sözleriydi.

Literatüre göre Destan, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş söylenceleridir.

Çevrecilik, çevre hareketini destekleme veya katılmaktır. Doğal kaynakları ve ekosistemleri korumak için lobi faaliyeti yapma, çevre eğitimi, çevreci eylemler ve örnekler geliştirmekle merkezi ve yerel yönetimlerdeki karar alma süreçlerini etkileme arayışında olan sosyal bir harekettir.

Buradan hareketle bakıldığında ağaç dikmek destan yazmakla ne kadar bağdaşıyor taktir sizin. Kendi adıma altmış yılı aşkın ömrünün yarısını hem resmi hem de gönüllü olarak çevre ile ilgili işlerle (özellikle fidan dikimi ağırlıklı) geçiren bir vatandaş olarak diyebilirim ki ben çevreci falan değilim çünkü çevreciliğin destanını yazamadım, yazmam da mümkün değil. 

Çevreciliğin destanını kim yazmış diye baktığımızda aklıma Sayın Metin Erdoğan’ın “Dört Efsane Çevreci” kitabında anlattığı “Mustafa Kemal ATATÜRK, Manisa Tarzan’ı, Halikarnas Balıkçısı ve Hayrettin KARACA” öyküleri geldi. Merak eden okuyabilir. Gerçek çevre destanı nasıl yazılmış görebilir. (M.Erdoğan-Dört Efsane Çevreci/Cenova yayınları-2019)

Öte yandan Çevre Bakanlığı çatısı altında olmamasına rağmen gerçekten ağaç dikme konusunda destan yazdığına inandığım Orman teşkilatımızın çabalarını inkâr edemeyiz. Orman Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatıyla birlikte ülkemizdeki orman varlığını arttırmaya yönelik çalışmalar gece gündüz demeden devam ediyor. Bu başarıya FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından 5 yılda bir hazırlanan Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi (FRA) raporunda da yer verildi. Rapora göre 2015 yılında ülkemiz, orman varlığını artıran ülkeler sıralamasında dünyada 46’ncı sırada iken 2020 yılındaki raporda 27’nci sıraya yükseldi. Aynı raporda Türkiye en çok ağaçlandırma yapan ülkeler sıralamasında, Avrupa’da 1’inci, Dünyada ise 6’ncı sırada yer aldı. 

Bu konuda sayın Cumhurbaşkanlığı makamının destekleri çok önemlidir. Milli ağaçlandırma seferberliği başlatarak yazılan destana önderlik etmektedir. Kendisine ve ülkemizin yeşil dokusunun çoğalması için çaba gösteren başta Orman Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatı olmak üzere yerel yönetimlere, emeği geçen resmi ve özel diğer kişi kurum ve kuruluşlara, TEMA Vakfı ve diğer sivil toplum örgütlerine çok teşekkür ediyoruz. Allah herkesten razı olsun.

Ancak çılgın projelerle, maden arama, işletme, HES, RES gibi enerji tesisleri inşaatı, hava limanı ve otoyollar ile “Bin günde 1000 Gölet” gibi projelerin uygulanması sırasında orman alanlarının, meraların, zeytinliklerin yok edilmesine karşı yerel halkın direnişi, güvenlik güçleri tarafından halkın geri püskürtülmesi sırasında anaların bacıların çektikleri çileleri, şalvarlı kadınların yerlerde sürüklenmesi pahasına direniş sahnelerinin yaşanması da zihinlerimizde maalesef yine bir destan olarak yer aldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihi ve buna bağlı yaşanan ekonomik ve ekolojik gelişmeler, cumhuriyet dönemi boyunca değişik evrelerde incelenebilir. Çevre kavramı, geçen yüzyılın son çeyreğinde dünya gündemine geldiğinden itibaren ülkemizde de geçen kırk yıldır konuşulmaya başladı.

T.C. Anayasasının 56. Maddesi hem devlete hem de vatandaşlara sorumluluklar getirmektedir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek hem devletin ve hem de vatandaşların ödevidir. Bunun için çevreyi koruma, çevre kirliliğini kaynağında önleme ve çevresel kaynakları temkinli ve rasyonel kullanma bir gereklilik olmanın ötesinde toplumsal bir sorumluluktur.

Türkiye’nin Çevre politikaları ve çevre birimleri son 40 yılda çeşitli değişikliklere uğradı ve hala değişim ve arayış içindedir. Çevre alanında daha etkili bir kurumsal yapı oluşturmak amacıyla 21 Ağustos 1991 tarih ve 20967 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile müstakil bir Çevre Bakanlığı kuruldu. Çevre Bakanlığı kurulduğu ilk günden itibaren kamuoyunda büyük bir kabul gördü. Çevre adına çok güzel işlere imza attı. Ama kendi haline bırakılmadı, başka bakanlıklarla birleştirildi. Bu konu bir destan gibi kendi halinde halen daha devam ediyor.

AK Parti Hükümetleriyle birlikte 01.05.2003 tarihinde kabul edilen 4856 sayılı yasa ile Çevre ve Orman Bakanlığı birleştirilerek Çevre ve Orman Bakanlığı kuruldu. 2011 Yılına gelindiğinde Çevre ve Orman Bakanlığı mülga oldu.  Yani kapatıldı. 644 ve 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bayındırlık Bakanlığı ile Bakanlığın Çevre birimleri birleştirildi, Orman tekrar ayrıldı ve su birimleriyle birleştirildi. Bu suretle kalkınma ve yatırım ağırlıklı hizmet veren ve güçlü bir yapılanması olan ancak o yıllarda fazla aktif olamayan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Çevre Birimleriyle birleşince yeni bir ivme kazandı. Önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak daha sonra 2021 yılından itibaren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı adı altında hizmetlerine ve destan yazmaya devam ediyor.

Geçen süreçte yanlış olan çevrenin kalkınmanın önünde engel olarak görülmesi. Sürdürülebilir kalkınma için sürdürülebilir çevre, kalkınmanın temel esaslarından olmasına rağmen maalesef bu kanı özellikle sanayi sektöründe yaygın. Bu nedenle son otuz yıllık süreç içinde yapılan değişikliklerde çevrenin korunması ve geliştirilmesi adına genellikle olumlu yönde olmadığını gözlemliyoruz. Genel kanı çevre korumadan ziyade kalkınmanın ön plana alındığı yönündedir.

Bir çevre gönüllüsü olarak beklentimiz çevre adına destan yazılması değil, vatandaşlarımızın temiz hava soluyabilmesi, temiz su içebilmesi, sağlıklı gıdalarla beslenmesi, tabii ki çocuklarımızın oynayabileceği yeşil alanların ve ormanların çoğaltılmasına yönelik çabaların artırılmasıdır. Bu arada çevrecilik sadece ağaç dikmek olarak görülüyorsa Orman Teşkilatının neden Çevre ile ilgili Bakanlığın çatısı altında olmadığı sorusunu da aklımıza getiriyor?

Öte yandan işin mevzuat yönüne bakıldığında: Çevre ilgili temel kanun olan 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu kanuna istinaden çıkarılan yüzden fazla yönetmelikle birlikte Avrupa standartlarında mevzuat uyumu sağlandı. Mevzuat çıkarmak çok önemli ama uygulamaya geçirmek daha önemlidir. İlk bakışta çok olumlu gelişmeler olarak görülen mevzuat düzenlemeleri zamanla pek çok değişikliğe uğradığı da ayrıca dikkat çekmektedir.

Uzun uzun her bir mevzuatı ele almayacağım. Sadece 1993 de çıkarılan ilk “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin (ÇED Yönetmeliği) 1993-2014 arasında 6 kez yürürlükten kaldırılıp yeni ÇED yönetmeliği yazıldığı, 12 kez değişikliğe uğratılmıştır. Halen yürürlükte olan 2014 de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin ise 2020 yılına kadar 6 kez değişiklik yapılmasıyla sadece bir mevzuatta nasıl bir bir destan yazılmış olduğunu görüyoruz. Umarız sayıları artmaz.

Biz biliyoruz ki çevreye hizmet ibadettir. Sadakayı cariyedir. Allah’ım rızasına layık hizmetler yapabilmeyi ve toplum yararına hayırlı işlerde destan yazabilmeyi nasip etsin, inşallah. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Namık CEYHAN Arşivi