MADENCİLİK VE AĞAÇ SEVGİSİ?
Muğla’nın Milas ilçesi İkizköy Mahallesi yakınındaki Akbelen ormanlarında maden sahasının genişletilmesi için yetişmesi yıllar alan ağaçların kesilmesiyle birlikte madencilik sektörü bir kez daha gücünü gösterdi.
Burada yaşayan vatandaşların ve onlara destek verenlerin derdi tabii ki sadece ağaç sevgisi değil. Dünyanın yaşadığı iklim krizi ve beraberinde yaşanan çevre sorunları göz önüne alındığında görülecektir ki: Ormanlar geleceğin sigortasıdır. Burada verilen mücadele geleceğe sahip çıkmaktır. Yöre halkının topraklarına sahip çıkması, zeytinliklerine sahip çıkması, kendi geleceklerine, çocukların rızıklarına sahip çıkmasıdır.
Hadi diyelim ki sadece ağaç sevgisi. Peygamber Efendimiz (s.a.s.); 'Biraz sonra kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz.' Hadis-i Şerifinde olduğu gibi ağaç sevgisi de imandandır. Elhamdülillah Müslümanım diyebilen her müminin yüreğinde yeşil sevgisi, ağaç sevgisi olmalıdır. Bir Müslümanın sevgisine sahip çıkması suç olmamalıdır.
Son yaşanan Akbelen ormanları hadisesi ne ilk ne de son. Geçtiğimiz yıl Artvin Cerrattepe maden ocağının çevreye verdiği tahribata karşı direnen köylülere ve çevre dostlarına yapılanlarda bundan farklı değildi. Yalnızca orada değil ülkemizin değişik yörelerinde benzer manzaraları ve benzer hadiseleri medyadan izliyoruz.
Bu manzaralar içinde bazı marjinal gurupların olması kaçınılmazdır. Onlar için bu tür durumlar bir fırsattır. Devletin istihbarat görevlilerinin görevi bu grupları ve kötü niyetli insanları ayırmaktır. Bunu yaparken de yöre halkını ve onların sıkıntılarını paylaşan gerçek çevre gönüllülerini bir tutmaması beklenir.
Güvenlik kuvvetlerinin marjinal olarak görülen gurupları ve yöre halkını geri iterken, güç kullanarak alandan çıkarırken bu ayırımı yapamaması, köylü çocuğu jandarma Mehmet’in kendi köylüsü- teyzesi, ninesi- ile karşı karşıya kalması hiç de hoş bir durum değil. Eminim ki onları geri itekleyen, güç kullanan bazı jandarmalarında içi kan ağlıyordur. Ama ne yapsınlar emir büyük yerden ve uymak zorundalar.
Çevre, hepimizin ortak geleceği, havasıyla suyuyla, toprağıyla, dağıyla, taşıyla, ağacıyla ormanıyla, sulak alanları, yaban hayatı, kuşları, böcekleri, çiçekleriyle yüce yaratanın biz insanoğluna verdiği büyük bir nimet. Yüce Allah (c.c) biz insanlara verdiği bu nimetleri sevmek ve korumak bizim hem yasal hem de kulluk görevimizdir.
Bu nimetler arasında yer alan “Zeytin” de bu toprakların en değerli ürünlerinden biri ve aynı zamanda da korunması gereken bir emanettir. Ekonomik getirilerinin yanı sıra ülke topraklarının tarihi eskilere dayanan kadim bir ürünüdür. Zeytin ve zeytincilik ülkemizin tarımsal kalkınmasında büyük payı vardır.
Madenler ise ülkemizin yer altı ve yerüstü zenginliğidir. Madenlerde yüce yaratanın ülkemize verdiği bir nimettir. Bu nimetten de faydalanacağız. Tabii ki faydalanalım. Kaldı ki enerji ve sanayinin temel hammaddelerini sağlayan madencilik faaliyetleri de kalkınmamız için gerekli üretim sektörlerinden birdir. Bu sektörden de geçimi sağlayan binlerce insan var. Saygı duymalıyız.
Her türlü ekonomik yatırımda olduğu gibi madencilik faaliyetlerinde de amaç, insanın refah ve mutluluğu olmalıdır. Madencilik faaliyetleri yürütülürken göz ardı edilmemesi gereken en önemli noktalardan birisi de madenin bulunduğu yöre halkının taleplerini dinlemek ve çevreyi tahrip etmemektir. Bu konuda yasal mevzuatlarımız mevcuttur.
Ancak yürürlükteki 3213 sayılı Maden Kanunu çok etkili ve çok güçlü bir kanundur. Şu kadar diyeyim biraz abartılı olacak ama şu anda biri gelse dese ki sizin evin altında maden var ve ben bunu aramak ve işletmek için ruhsat aldım. Evinizi en kısa sürede tahliye etmek zorundasınız. Anlayın artık ilgili kanunun ve madencilerin gücünü. Ayrıca sektörün dünyada ne kadar etkili olduğunu bilmeyen yoktur.
Ülkemizin kalkınması için enerjiye, enerji için madenciliğe ihtiyacı var. Tabii ki bu alanlarda yatırımlar olacak. Doğru yerde, gelişmiş en uygun teknikle ve çevreyi koruyarak. Bu konuda 2872 sayılı Çevre Kanununun amacında ifade edilen “bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak” en öncelikli kural olarak göz ardı edilmemelidir.
Sürdürülebilir kalkınmanın temel kuralı olan sürdürülebilir çevre ilkesine başta yöneticiler olmak üzere herkes uymalıdır. Yoksa Kızılderili atasözünde olduğu gibi: “Son ırmak kuruduğunda, Son ağaç yok olduğunda, Son balık öldüğünde; Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak! Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.