ABD ile Çin arasındaki soğuk savaş devam ediyor
Diğer taraftan da “Küresel İklim Lobisi” (“KİL” olarak kısaltalım) ile Rusya gibi ülkelerin de dâhil olduğu “OPEC+”olarak adlandırılan yapı arasındaki mücadele de şu son günlerde epey ayyuka çıkmış gibi…
Tabii bu durum, her ne kadar yükselen petrol fiyatları kendisinin büyüme hedeflerini de negatif etkilese de, Çin’in bile politik anlamda OPEC+ ile daha yakın bir ilişki düzlemine itildiğini hissettiriyor.
ABD Başkanı Biden (COP26 öncesinden bu yana sürekli olarak) OPEC’in petrol arzını arttırması gerektiğin vurguluyor ve bu bağlamda telkinlerde bulunuyordu.
OPEC’de haklı olarak;
-Pandemi döneminde yaşanan fiyat krizleri sebebiyle, yatırımların sekteye uğradığı, bu sebeple arzın istenilse de öyle kolay bir şekilde, bir anda arttırılmasının teknik olarak mümkün olmadığını,
-Fiyatların aslında, pandemideki anormalliğin aksine, şu an normal seviyelerde olduğunu,
-Pandeminin bitmediği ve halen talebe yönelik ciddi riskler olduğunu ifade ediyordu.
Tabii bu cevabı yeterli bulmayan ve diğer OPEC ülkelerinin aksine, önemli miktarda fazladan üretim kapasitesi bulunan Suudi Arabistan’ı sıkıştırmak isteyen ABD, bu talebi doğrultusunda ciddi anlamda bastırıyordu.
Suudi Arabistan da haklı olarak;
-Çin ve ABD iç üretimlerini arttırmışken,
-Özellikle (hidrokarbon kaynakları bırakacağını söyleyen!) ABD dünyadaki en büyük petrol ve gaz üreticisi konumunu elde etmişken,
-Öte taraftan KİL her ortamda bırakın kömürü, petrol ve doğalgaza dahi savaş açmışken;
Kendisine bu denli karışılmasından rahatsız olduğunu uygun bir dille anlatmaya çalışıyordu.
*****
Mevcut koşullarda, liberal bir piyasa sistemine sahip olan ABD’de mevcut başkanın toplumsal huzursuzluk sebebiyle oy kaybetmesi için petrol varili eşik seviyesi WTI olarak; 75 $/varil civarındadır. Çin için ise Brent’in varil fiyatının 70 $’ın üzerine çıkması, büyüme hedeflerini negatif etkileyen bir durumdur. İşte petrol fiyatları bu rakamların üzerine çıktığında, küresel ölçekteki en büyük petrol tüketicisi olan bu ülkelerden OPEC’e yönelik bazı söylemler ve/veya fiyatları aşağı çekmeye yönelik bazı adımlar gelir.
Fiyatları aşağı çekebilmek için de, siyasi söylemler ve talepler, stratejik rezervlerin bir kısmını piyasaya sürme ve iç üretimi arttırma gayeli destekler verme gibi hamleler yapılmaktadır.
*****
Petrol fiyatlarının varil başına 70 doların üzerine çıkması sürecinde söylem ve stratejik rezervlerin bir kısmını iç piyasalara arz etme gibi hamleler daha önce Çin tarafından uygulamaya alınmıştı. Fakat bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanmış ve geçici bir etki uyandırmıştı.
Akabinde kömür ve gaz piyasalarında yaşanan fiyat krizi, petrol fiyatlarının da (kısmi de olsa) yukarı yönlü ivmelenmesine sebep olmuştu.
Öte taraftan OPEC+ dâhilinde bazı ülkeler arz noktasında bazı sıkıntılar yaşamış, talepte ise pandemiye bağlı olarak korkulan düzeyde bir düşüş gerçekleşmemişti.
Oluşan bu tablo petrol fiyatlarının 80 doların üstüne çıkmasına sebep olmuş, ABD öncülüğünde birçok ithalatçı devlet de fiyatlardan rahatsız olduklarını (aynı döneme denk gelen COP26 sürecinde) dile getirmişti.
COP26’da da kömürün yanı sıra, uluslararası finansmanın petrol ve doğalgaz projelerinden de çekilmesi gayesi ile birçok görüş ortaya koyulmuş, ortak bir netice çıkmasa da, birçok Batılı finans kurumu, bütün hidrokarbon kaynaklara yönelik finansmanın durdurulmasının gündeme alınacağını ifade etmişti.
Tabii tüm bu süreçler, OPEC+’yı iyice rahatsız ederken, daha önceki teknik olarak tutarlı olmayan bazı çıkışlarıyla süreci etkilemeye çalışan (aslında OPEC’e karşı bir uluslararası sivil yapı olması gayesiyle kurulan Uluslararası Enerji Ajansı, diğer adıyla) IEA da yeni suçlamalar ile OPEC’i hedef almaktan geri durmamıştı.
Stratejik rezerv kullanımı noktasında da, ABD’den 50 milyon varillik, Hindistan’dan 5 milyon varillik, Japonya 4,2 milyon varillik, Güney Kore ise 3,8 milyon varillik bir hamle yapacaklarını açıklamıştı.
Daha önce bu bağlamdaki hamleler ile netice alamadığını gören ve aslında stratejik rezerv hacmi olarak dünyada birinci olan Çin ise beklentilere rağmen bu bağlamda somut bir adım atmamıştı.
******
Peki, ne oldu? Ne olacak?
Yapılan söylemler, suçlamalar, baskılar, rezerv kullanımlar işe yaramadı. Lakin pandeminin artan etkisi, yeni varyantlar ve ilan edilen yeni kapanmalar sebebiyle oluşan algısal ortam, talebin düşüş ihtimali doğrultusunda fiyatları aşağı yönlü yerinden oynattı.
Tabii OPEC+’ın ay sonunda yapacağı toplantıda planlanan 400 000 varil/günlük arz artırımından vazgeçmesi ihtimali, aşağı yönlü trendi tersine çevirebilir.
Bunlara da ek olarak, kış koşulları ve pandemi sebebiyle kömür piyasalarında yeniden kriz yaşanması, bunun doğalgaz piyasalarını da etkilemesi, Polonya – Belarus, Rusya – Ukrayna arasında yeni olası krizlerin AB gaz tedarik süreçlerini aksatacak şekilde algı oluşturması gibi etmenler de dengeleri değiştirebilecektir.
Her halükarda, OPEC+ yeni toplantılarında duruma göre arz ile oynayarak, petrol fiyat seviyelerini istediği noktaya getirmeye çalışacaktır.
*****
Yine bir OPEC üyesi olan İran’ın ise ambargoların önümüzdeki yıl kaldırılması neticesinde nasıl hareket edeceği ayrıca yorumlanması gereken ayrı bir konu…
*****
Tabii ABD’nin Afganistan ile tetiklenen yeni dış politika evrimi ve petrol ihracatçılarını tehdit eden KİL gibi gayri resmi oluşumların baskıları, bu yapılara karşı yeni blokların yeniden şekillenmesine ve aradaki husumetlerin bir tarafa bırakılarak, safların sıklaştırılmasına da neden oluyor.
Başka faktörler olsa da, BAE’nin Türkiye’ye yatırıma gelmesinin arkasında bu faktör de var…
Petrol ihracatçıları, finansal döngü süreçlerinin zorlaştırılması, CO2 yaptırımlarının arttırılması ve yeni siyasi baskı gibi ihtimallere karşı Batılı fonlardaki paralarını farklı yerlerde yatırıma döndürmeyi hedefliyor…
Burada yine bizim için yeni riskler ve yeni fırsatlar dikkat çekiyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.