İkonik Kraliçe Nefertiti
Daha önce Kraliçe Nefertiti ismini duymuş muydunuz? Eminim duyanlarınız vardır. Güzelliği ile dillere destan olan ve yaşadığı aşk ile de destanlara konu olan Mısır Diyarı'nın en güçlü ve en güzel kraliçesi Nefertiti. Aslında onun hikâyesi oldukça hüzünlüydü. Ölümünden binlerce yıl sonra bile güzelliği konuşulan bu kraliçenin MÖ. 1370 ile 1330 yılları arasında yaşadığı belirtiliyor. Tam olarak nereden geldiği ve kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte bu konuyla alakalı çeşitli varsayımlar vardır. Asıl adı Tadukhepa olarak bilinen kraliçenin güzelliğinden dolayı “Güzellik geliyor” veya “Güzelden gelen” anlamları taşıyan Nefertiti ismini vermişlerdir. Afrodit bu güzelliği görse kıskanırdı.
İnsanları büyüleyen, büyüleyemediklerini de zekâsıyla kolayca alt edebilen birisiydi. Amacı insanların lideri olmak, ölümsüzleşmek ve tarihe geçmek olan Nefertiti’nin hüzünlü hikâyesine bir bakalım. Bir tanrıyla evlenip tanrıça olmak peşindeydi. Daha da ötesini istiyordu aslında. “Tanrılar kendilerine yetiştiğim için beni cezalandıracaklar mı?” diyebilecek kadar ötesini… Ölümü göze alabilecek kadar cesurdu aynı zamanda.
O zamanlar firavunların üç nesilden beri dost ülkelerle ilişkilerini güçlendirmek adına ülkedeki prensesleri kendilerine eş olarak alma alışkanlıkları olduklarını birçok tarihi yazıda rastlayabiliriz. Mitanni de bu dost ülkeler arasında yer alıyordu ve bu ülkenin kralının güzelliği dilden dile dolaşmış olan bir kızı vardı. Tadukhepa, sadece güzelliği ile değil ellerinin şifa dağıtması ile de dillere destan olmuştu. O zamanlar Firavun III. Amonhotep hastaydı ve Mitanni kralı da bunu öğrenince kızı Tadukhepa’yı Mısır'a yollamıştı. O zamanlar 15 yaşındaydı. Mısır’a geldiğinde güzel geldi anlamına gelen Nefertiti olarak anılmıştı. Sonrasında bu güzel kadını gören ve âşık olan Akhenaton'un dileği onunla evlenmekti. Nefertiti’nin de ona karşı hislerinin olduğu aşikârdı. Çok küçük yaşta evlendirilen bu iki aşığın düşünceleri oldukça büyüktü. Onların düşünceleri gelecekte tek tanrılı bir dinin temellerini atıyordu. Büyük bir aşk yaşayan Nefertiti ve Akhenaton yeni olan aton dinini yaymaya çalışmış ve bu süreçte kocasının yanında olmuştur. Oldukça güçlü olan bu kraliçe mısır tarihinde dini açıdan köklü değişiklikler yaratmıştı. Çoklu tanrı anlayışı olan mısır halkını ikna edip Onları tek tanrı inancını yöneltmişti bu dinin esası ise birçok Tanrıya inanmak yerine sadece Güneş tanrısına inanmak ve tapmaktı, yani Ra. Bu dinsel değişikliklerden dolayı papaz ve diğer din adamlarının halk üzerindeki etkileri azalmış ardından bu din adamları ve papaz firavun ve kraliçeye düşmanlık beslemeye başlamışlardı. Firavun ise bu düşmanlığı fark etmiş ve eski tapınakların hepsini yıkarak yeni bir Başkent inşa ettirmişti. Bu tek tanrılı din olayının Nefertiti yüzünden ortaya çıktığını ve bu durumdan dolayı tanrılar tarafından cezalandırılacağını dile getiren din adamları ve papaz Nefertiti’nin başına gelen üzücü durumundan da bu tanrıları kızdırdığından dolayı olduğunu da söylemişlerdi. Nefertiti’nin altı çocuğu olmasına rağmen hiç erkek çocuğu olmamıştı. Bu sebepten dolayı Nefertiti firavun Akhenaton’a varis vermemişti. Her ne kadar Nefertiti aşkı dillere destan olsa da Akhenaton’un bir varisi olmaması gerekçesiyle Tutankhamun’un annesiyle ikinci evlilik yaparak bir erkek çocuğu sahibi olmuştu. Hatta 6 kız çocuğundan 5 tanesi salgın hastalıklardan dolayı yaşamlarını yitirmiş ve geriye sadece Ankhsenpaaten isimli kızları kalmıştır. Bunun üzerine Nefertiti’nin laneti dilden dile dolaşmaya başlamış ve kocası Akheneton’un da ona uyarak bu lanetten pay aldığını da söylemeye başlamışlardı. Hatta Nefertiti’nin yüzündeki o hüznünün de onun lanetinin de ölene dek peşini bırakmayacağına dair söylentilerin de çıkmasıyla onların tarafında olan inançlı insanlar da tekrardan Çok tanrılı dine geçmeye başladı. Bununla birlikte artık tek tanrılı dine inanan sadece Nefertiti ve firavun olarak kalmıştır ve tarihte ilk tek tanrılı dine inanan insanlar olarak yazılmıştır. Firavun Akhenaton saraya yayılan bir hastalıktan dolayı öldüğü, ardından Nefertiti tahta geçtiği fakat kısa süre sonra yaşamını yitirdiği ölümü hakkında kesin bilgi olmaması ve mezarının da yıllarca bir muamma olarak kalmasının sebebi sanırım halkı tarafından lanetli olarak anılmasıydı. Uzun yıllar isimsiz mezarlardan biri olduğu da söylentilerden biriydi çok tuhaf değil mi yaşarken ellerinin Şifa dağıtması ve güzelliği ile destanlarda ve hikâyelerde yer alan bu kraliçenin ölümü hak ettiğinden çok daha kötüsüydü. Nefertiti’nin mezarı ile alakalı İngiliz Mısırbilimci Dr. Joann Fletcher araştırma yapmaya başlamıştı ve mezarına girmeyi başarmıştı. Yaptığı araştırmalar sonucunda bir kolu kesik olan bir mumyaya rastlamıştı. Bu araştırmalar sonucunda Nefertiti yaşıyorken gövdesinin sağ tarafına kesici bir alet ile darbe almış ve ölümünün sebebi de bu olduğu ortaya çıkmıştı. Bu mumyanın Nefertiti’ye ait olduğunun kanıtı ise sol kulağındaki 2 küpe deliğiydi. Zira o dönemlerde 2 küpe deliği olan tek kadın Nefertiti’ydi. Araştırmacı Fletcher mumyanın ağız kısmında darbeler olduğunu da açıklamış ve bu zararın nedeninin ise eski Mısırlıların Nefertitinin lanet olduğundan ve var olduğuna inandıkları ikinci hayatta bile yaşamasına izin vermek istememeleridir. Nefertiti’den öylesine nefret ediyorlardı ki o öldükten sonra tüm kayıtlardan silinmiş ve mevcut olan tüm resim ve portrelerine zarar vermişlerdir. Bu sebepten dolayı Nefertiti’nin günümüze ulaşan bir belgesi bulunmamaktadır. Birçok bilgi de bu sebepten dolayı bilmemektedir. Nefertiti’nin mumyası özenle tahnit edilip mezarına yerleştirilmiş fakat mezar soyguncuları bir mısır Kraliçesi'nin mezarının adresini bildikleri anda harekete geçmişlerdir. Nefertiti’ye ait tüm mücevherleri çalmışlardı. Fakat bu hırsızlar Nefertiti’ye ait olduğu düşünülen mumyanın en kötü kehanetini gerçekleştiriyorlardı. Hırsızlık yaparken mumyayı tahrip ediyorlardı. Hatta öyle ki kafatasındaki peruk bile lime lime edilmiş durumdaydı. O zamanlar konuşulan lanetler öldükten sonra da peşini bırakmamış gözüküyordu. Hatta firavuna Papaz, bu din değişikliğinden vazgeçmezlerse lanetlerinin öldükten sonra da peşlerine düşeceğini ve huzur bulamayacaklarını hatta iki dünya arasında arafta kalacaklarını dile getirmişti. Sizce bu lanetin belirtileri miydi? Leonardo Da Vinci’ ve onun muhteşem Mona Lisa tablosunu bilirsiniz elbette. Da Vinci bu yüz ifadesine en yakın ifadenin Nefertiti’nin yüz ifadesi olduğunu dile getirmiş ve ondan ilham alarak bu tabloyu yaptığını söylemişti. Yüzündeki esrarengiz tebessüm ve mahzun ifadeler ile Mona Lisa ile ortak yönlerinin olduğu kesindi.
Kraliçe; binlerce yıl ötesinden, hala insanları güzelliğiyle büyülemeye ve sırlarıyla cezbetmeye devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.