Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Bir Hayat Felsefesi Olarak Zenginlik

Bir Hayat Felsefesi Olarak Zenginlik

İnsanın hayat felsefesi fevkalade önemlidir. Sözgelimi sıradan bir insanın hayat felsefesi bulunduğu anı yaşamaktır. Bunu ne kadar konforlu hale getirebiliyorsa kendisini o kadar şanslı hisseder. Konforun kaynağı da önemli değildir. Günümüzde konforu sağlayan en önemli değişken para olduğundan da daha fazla paranın nezdinde ikamesi yoktur. Helal-haram, faiz-kâr payı, bulunmuş-çalınmış, emek karşılığı ya da piyangodan... hiç farketmez.

Böyle bir insanın yüklü miktarda bir para bulduğunu düşünün; bu felsefeden bakıldığında bütün hayatı kurtulmuştur. Zira belki de sahibi Almanya'da 40 yıl emek verip biriktirdiği para ile rahat bir emeklilik hayatı hayal eden ya da çocuklarının gelecek planı için biriktiren bir gurbetçidir ama bu durumun söz konusu felsefede hiçbir önemi yoktur. Seküler düşüncenin baskın olduğu hayat felsefesi böyle çalışır. Bu yüzden, aslında son derece normal olan 'sahibine iade' bu türden ülkelerde haber konusu olur.

Eğer 24 saat esasına göre gözetim yapılmasa bu türden ülkelerde hırsızlık-gasp gibi 'refahı' etkileyecek her türlü eylemin önü açıktır. Otorite zayıfladığında da 'mafya'laşma zemin bulmakta, artık bireysel değil, toplumsal olarak da güvenlik sağlanamamaktadır. Kuzey Amerika birinci türe, Orta ve Güney Amerika ikinci türe örnektir. Müslüman öyle midir peki... Ya da İslam buna izin verir mi... Gözetim altında olduğu müslümanın ‘itikadının’ bir gereğidir.

Öyle ya; merkeze 'refah'ı alırsanız, gayet de haklısınız. Çünkü ‘felah’ ile ilişkilendirilmeyen refah bu haliyle seküler bir hayat felsefesidir. Nitekim seküler yaşamın ekonomik görünümü olan kapitalizmde refah, kar maksimizasyonu, ekonomik büyüme-gelişme, milli gelir artışı... gibi kavramların tamamı konu ile ilgilidir. Oysa bunların sebep değil, sonuç olması gerekir. Sebep bunları elde etme çabası, sonuç şükür ve bölüşüm nedenidir.

Doğal olarak da bu hayat felsefesinde paylaşma diye bir kütür de yoktur. Yolculuk yaptığınız arkadaşınız ağzınızın suyu da aksa, size kendisi için aldığı dondurmadan ikram etmez mesela... O bal-kaymak yerken sizin kuru ekmeğe taliminiz gayet normal bir durumdur. Komşuluk diye bir kavram zaten yoktur; ama bir şekilde fiziken yakın oturuyorsanız sizin açlığınız bağlamında herhangi bir gündemi de olmaz. Komşusunu tanımaz bile çoğu zaman...

Hayat felsefesi bakımından karıştırdığımız çok önemli bir başka sorun da zenginliğe ilişkindir. İslam düşünce dünyasından beslenmeyen bir kimse mümkünse her şeyin kendi emrinde olmasını ister. Kullandığı araçların bir önemi de yoktur. Bu yüzden sözgelimi geçmişte ülkeleri işgal ederek halkını köleleştirmekte, soykırıma uğratmakta herhangi bir beis görmemiştir bu felsefeden beslenenler...

Konunun bizi ilgilendiren yanı da vardır elbette... Allah’ın dinini doğru yorumlayamayan İslam toplumu alternatif geliştirmede başarı gösteremeyince, bu batıl hayat felsefesinin arkasına takılmıştır. Zira özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrasında İslam coğrafyası ya fiziken ya da fikren işgal edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası fiziki, yani gözüken işgaller azalmış, istila 'fikrî' bir hal almıştır. Fiili işgale uğramayan ya da uğramış olsa bile bir şekilde daha erken zamanlarda sonlanan Türkiye gibi ülkelerde ise fikri işgal 'devrim' adı altında tahkim edilmiş 2000’li yıllara kadar kafasını uzatanın kafası dilini uzatanın dili kesilmiş, gönlü başka yerlerde olanlar da tecrit edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti 1923'te kurulduğuna ve bağımsız olduğuna göre İslam toplumuna öncülük etmesi gerekirdi. Ama öyle olmadı. Bunun sebebi yukarıda ifade ettiğimiz 'fikri işgal'dir. Fiili işgaller işgalcilerin kendileri aracılığıyla yürütüldüğünden oluşabilecek tepkilerin önü alınması için bu türden ülkelerdeki temel kurumlara dokunulmamıştır. Mesela Hindistan'da medreseler kapatılmamıştır. Ancak 'fikri işgal'in etkin olduğu Türkiye gibi ülkelerde medreselerin kapatılması ilk icraatlardan birisi olmuştur.

Söylemek istediğimiz odur ki; zengin ve güçlü olmanın da meşru yöntemleri vardır. Zira güçlü olmak biraz da zenginlikle ilgilidir. Zayıf düştüğünüzde bütün değerler tecavüze uğradığına- uğrayacağına ve Allah'ın dinine yardım etmek için 'cehd' diye bir farziyet olduğuna göre, dolaylı olarak zengin olmanız da bir sorumluluktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR Arşivi