Hakikatin Keşfi…
Onlarca-yüzlerce 'doğru' vardır. Ekonomik olarak faiz geliri elde etmek 'doğru'dur mesela… Hayat felsefenizi menfaat üzerine kurmuşsanız neden almayasınız ki... Rüşvet de öyle… İşlerin rüşvetle yürüdüğü bir yerde herkes rüşvet alıyorsa sizin almıyor olmanız ve karşı çıkışınız tanımlanan ‘doğru’ ile uyuşmaz. Ya da Allah denize dal dediğinde Hz. Musa'nın dalması hakikat, Firavununki realite idi. Ama kaybetti. Hz. İbrahim’in putları kırması da öyle... Fevkalade anormal ve bir o kadar realiteden uzak... Ama hakikat...
'Hakikati' yaşamak ne kadar da güç değil mi... İnsanların kahir ekseriyeti de 'hakikate' değil, 'realite'ye talip... Hiç öyle olmasa mesela; İsrail gibi mini minnacık bir ‘yapı’ bütün insanlığı korkutabilir mi… Çünkü ölüm bir realite, şehitlik hakikattir. Görebilmenin ilk şartı da ‘talip olmak’ tır. Allah insana, emr-i hak vaki oluncaya kadar da hakikate talip olma şansı veriyor. Her seferinde ötelediğiniz hakikat için verilen bu şans bir gün nihayetlenecek ve o dakikadan itibaren kendinizi avuttuğunuz mazeretlerin hiçbirisi işe yaramayacak… Zira bir başka hakikat ‘ahiret’tir.
Bu fırsatlar verildiğinde Allah’ın hükümleri karşısında 'vav' gibi dört büklüm olmak yerine 'küçük dağları kendinizin yarattığı' vehimi içerisinde idiniz ya… Hakikat yanında elif gibi dimdik durmanız gerekirken daha fazla kazanmak ya da ‘yer’ edinmek için bükülmedik kemiğiniz kalmamıştı ya… Konu menfaat olduğunda ilk gelen otobüse biniyordunuz, daha fazla oy almak için 'politikanın cevaz verdiği' her şeyi tepe tepe kullanıyordunuz ya... İşte o büyük günde onların hiçbirisi işe yaramayacak. Yanıltabildiğiniz türden hiç kimse de olmayacak... Çünkü karşınızda artık ‘hakikatin sahibi’ olacak…
Hakikati görmek aslında hak olanı görmektir. Her biri önünüze düştüğünde burada önemsediğiniz hiçbir şey işe yaramayacak. Hakikatle ilişkilendirilmeyen bir iş alınan borç gibidir çünkü... Harcarken iyidir, ama bir de bunun geri ödemesi (hesabı) vardır. Bunu görememiş olmak ya da küçük menfaatlerle değişmek ne büyük bir nazipsizliktir. Ama bu yazıyı hala okuduğuna göre hakikate talip olmak için şansınız hala devam ediyor demektir. Gel vazgeç şu seni gayya kuyusuna çeken elma şekerinden...
Dinde her şeyi beş duyu ile izah etmek gerekmez. Kaptan Kusto (Jacques-Yves Cousteau(d. 11 Haziran 1910 - ö. 25 Haziran 1997) soğuk-sıcak geçişkenliğini 1960'lı yıllarda keşfetti ama müslümanlar bunu bilmeden 1300 küsur yıl inandılar. Kaptan Kusto denizdeki birbirine karışmayan sıcak ve soğuk suyu keşfettiğinde de, Rahman (19-20) ve Furkan (53) [*1] surelerindeki o ayetler insanların imanlarına kuvvet kazandırmıştı.
Hakikat feragati-riyazeti gerektirir. Ve elbette Allah için olan şeylerden sürekli daha fazlasına talip olmak, kocaman bir hiç olduğunu idrak etmektir. İşte bu yüzden kendinden bildiğin yani ‘ben’le ilgili her ne varsa, onun adı hakikat değil ‘riyaSet’tir. Riyaset bilene ateşten gömlektir. Bilmeyene ise; uykudan uyanıncaya kadar tatlı bir rüya…‘Ne mutlu ki; ölüm var, Allah’ın en büyük adaleti ölüm… Kimse kıvıramayacak orada…’ Ve ‘bazı davalar ahirette görülür, orada gücü olan değil, haklı olan taraf kazanır’ (tırnak içi olan yerler alıntı)
Kimi zaman mücadeleniz sizi yalnız da bırakabilir. Eğer hakikate talip olursanız, hemen herkesle aranızın açılmasını göze alacaksınız. Yalnız olmak yanlış olmak değildir zira... Çoğunluk reele işaret eder belki, ama hakikate değil... Hakikat, milyonlarca yıl içerisinde olgunlaşmış bir maden gibidir. Değerini keşfetmek uzmanlık gerektirir.
Hakikat Allah'ın sizin dünyada huzurunuz, ahirette kurtuluşunuz için gönderdiği reçetedir. Müslümana düşen, Hz. Nuh gibi kendisine emredileni yapmak, gemiyi inşa etmektir; tufanın ne zaman olacağı onu ilgilendirmez. Ya da ‘denize dal’ dendiğinde atını denize sürmektir; kimin boğulacağı kararı ‘mülkün sahibine’ aittir. Hz. İbrahim’in putları kırması da öyle değil mi… Ve elbette Allah Rasulü’nün ‘reis’ olmak varken, yaşadıkları… Vesselam.
[1] Feyzül-Furkan Kur’an mealindeki açıklama şu şekildedir: “Bu karışmaya mâni olan ilâhî engel, ancak çağımızda tespit edilebilmiştir. Bu engeli 1962’de Alman bilim adamları, Aden Körfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendep Boğazı’nda bulmuşlardı. Daha sonra bu su engelinin, bütün denizlerin birleşme noktalarında bulunduğunu tespit eden, ünlü Fransız su altı araştırmacısı Kaptan Cousteau olmuştur.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.