Yahudiler-2
Bir önceki yazımızda sayısal azlıkları ve dağılmışlıklarına rağmen Yahudilerin varlık kodlarını günümüze kadar taşımayı başarabilmelerinin sebepleri üzerinde durmaya çalışmıştık. Bizim şimdiki dağılmışlığımız tam bir savrulma hali… Bu dağılmışlıktan kasdettiğim esasen de fiziki olanı değil zihinsel olanıdır. İşte Yahudiler bu noktaya hiç gelmediler. Bizde her ikisi de mevcut… Biraz durum tespiti yapalım.
Öncelikle İslam toplumu ayakta kalmanın gerek şartı olan ancak yeter şartı olmayan hard power (askeri güç) bakımdan fevkalade zayıf ve bağımlı… Üstelik birbirleriyle rekabet, hatta çatışma içerisinde… Nitekim ümmetin çok önemli bir kısmı açlıkla mücadele ederken, esasen onlara ait olan kaynakların üzerine çöreklenmiş olanlar milyar dolarları, üstelik ümmetin düşmanlarına bir çırpıda aktarıvermektedir. Kaynak kodları kendilerinde olmadığı sürece de güçlü olmaları beklenemez. Kaynak kodlarından kasdımız sadece silah sistemleri olmayıp, söz sahibi olanların beslendikleri düşünce dünyasıdır. En temel sorun da bu…
Yahudilerin bir diğer artıları ise olayları güncel yorumlamalarıdır. Bunu bir önceki yazımızda ifade etmiştik. Son din olan İslam da günceldir. Güncel olmasa son din olmaz zaten… Sorun bizim onu yorumlayabilme kabiliyetimizdeki zayıflıktır. İşte bunun adı zihinsel savrulmadır. Yoksa Allah’ın ‘tamamladım’ dediği dininde gündelik meselelere de çözüm olmaz mı hiç… İslam’ın doğru anlaşıldığı zamanlarda hicretin ne olduğunu bilen Müslümanlar Medine’de öylesine oturup ölümü beklemediler mesela... Yani Allah’ın dini zihinlerimize kazındığı gibi ne sadece kişisel ne de vicdan işi… Kimisi kılıçla, kimisi ticaretle dünyaya açıldı...
Bilim de bugün anladığımız gibi değil… Batı için en karanlık dönem kabul edilen Orta Çağ İslam medeniyetinin zirvesidir. Amerika’yı bile Müslümanlar keşfetmiştir ama Fuat Sezgin’in tespitiyle; ‘İslam medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, batılılara anlatmaktan daha zor.’ Ve yine o büyük düşünürün tespitiyle; ‘Batı uygarlığı, İslam medeniyetinin çocuğudur.’
Güncel ve acil olarak üç şeye dikkat kesilmek gerektiği kanaatindeyim. Bunlardan birisi bilim (olmazsa olmazdır), ki Yahudiler bu alanı hala önemli ölçüde kontrol etmektedirler. Bir diğeri ticaret, ki öteden beri bu alan Yahudilerden sorulur. Üçüncüsü ise siyasettir. Kitlelerin kontrolü siyasetle mümkün olabilmektedir ve Yahudiler bu alanda da gayet başarılılar. Bunların üçü de esasen yumuşak güçle (soft power) ilgilidir.
Nitekim Yahudiler bu nirengi noktalarını kontrol etmekle sadece (küçük) İsrail devletini kurmakla kalmamış, aynı zamanda ‘büyüğünün’ önündeki engelleri tek tek kaldırmaktadırlar. Türkiye ve İran’ın hedef tahtasında yer alması bu yüzdendir. Çünkü bölgedeki her hareketliliğin nihai hedefi aynıdır; önce inanç kodlarında kabul gören alanda hakimiyet, yani şimdiki zihinsel savrulma ve düşmanlık, sonra fiziken de küçültülmüş parçaların ket tek bertaraf edilmesi… Irak ve Suriye’nin mecalsiz bırakılması, Kürdistan diye yeni bir parça oluşturma çabaları da öyle… Nitekim üç bin yıllık kadim başkentleri olduğu düşünce ve inancını nesilden nesile aktararak Kudüs’ü 100 yıl (Aralık 1917) kadar önce Müslümanların elinden alıp, 50 yıl kadar önce (1967) fiili hakimiyet kurmuş ve yüzüncü yılında (2017) başkentleri olduğunu dünyaya kabul ettirerek kendilerince emin adımlarla da ilerlemektedirler.
O taraftan görülen fotoğraf böyledir ama bir de fotoğrafın beriki yüzü vardır. Nitekim her inişin bir çıkışı, her gecenin bir sabahı vardır. Her zorluktan sonra da bir kolaylık…. Her yükselen düşüşü yaşayacaktır. Planın önemli bir parçası olan 15 Temmuz başarısız olmuştur mesela… Başarısız olması bir yana, bu vesileyle bir yandan içerideki işbirlikçiler deşifre olmuş ve bertaraf edilmiş, bir yandan da zihinsel savrulma yerine zihinsel birleşme kendisine zemin bulmuştur. Yirmi yıldır hard power’da da adeta sessiz devrim yapılmış; somut sonuçları da, Libya’da, Karabağ’da kendisini göstermiştir.
Bakmayın siz, şimdilerde elini-kolunu sallayarak her istediği zaman Filistin topraklarına girdiklerine… Bunun böyle devam etmeyeceği pek yakın bir zamanda anlaşılacak… Siyonist Yahudi bilgisayar oyunu oynar gibi, ya da kedinin fare ile oynadığı gibi Filistinlilerle oynayamayacak... Artık yataklarında rahat uyuyamayacaklar. Onlar için korkunç akıbet hem de hiç beklemedikleri bir anda, kendilerini en güçlü hissettikleri anda bulacak. Demir kubbeleri de zırhlı araçları da, nükleer güçleri de onları koruyamayacak. Onlar için en iyi çözüm, ‘cennetin krallığı’ filminde canlandırdıkları gibi silahlarını alıp işgal ettikleri toprakları terk edip gitmek olacak... Direnirlerse de sonları Medine Yahudileri gibi olacak. Mevlâna diyor ki; ümidin tükendiğini düşündüğün an sakın mücadeleyi bırakma, zira bu nokta kaderin değiştiği noktadır. İşte öyle bir şey…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.