Yüz Yıllık Hesap
Sevr... Osmanlıyı tarihe gömen anlaşma... Bir günde gelinmedi elbette buralara; öncesi var... Sonrası da... Hikâyeyi biliyorsunuz: Yüz yılın ilk çeyreğinde Osmanlının İslam dünyası üzerindeki misyonu bir oldu-bitti ile kocaman bir savaşın içerisine çekilerek sona erdirildi. Coğrafyasında kurulan onca devletin hiç birisi onun misyonunu devam ettirmedi-ettiremedi. En fazla da Türkiye Cumhuriyeti…
Kurulan devlet ve devletçiklerle Müslümanların zihin dünyasında yüz yıllık bir parantez açılmıştı. Artık İslam dünyası tek parça bir devlet olmadığı gibi, her bir parça diğerine düşman ve kendilerine mecbur edilmişti. Sömürgeciliğin bu yeni şekli İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan iki kutuplu dünyanın oluşturulmasıyla perçinleşince, dünya soğuk savaşın gerginliği içerisinde 20. yüz yılın sonlarına kadar geldi.
1990'larla birlikte ayağın birisindeki çökme Müslüman dünyaya yeni bir fırsat verdi. Zira en azından tehditlerden birisi ortadan kalkmış denge geçici de olsa bozulmuştu. Ancak diğeri bütün haşmetiyle ayakta idi. Üstelik soğuk savaştan doğan boşluğu da hızlı bir şekilde doldurarak daha da güçlenmişti. Öncelik soğuk savaş bakiyesi ülkeleri, özellikle de SSCB artığı ülkeleri dizayn etmekti. Bunu Avrupa Birliği eliyle önemli ölçüde başardılar. Arkasından; hareketlenmelerin başladığı 'Ortadoğu'ya gelmişti sıra... Diktatörler hem ihtiyarlamış hem de deşifre olmuştu. Üstelik yüz yılın başlangıcında olduğu gibi dünyanın, halkları da ikna edecek şekilde, yeniden dizayn edilmesi gerekiyordu. Ve o bilindik (Arap) ‘Bahar’ başlatıldı.
Her toplumda aynı model işlemiyordu. Türkiye için kendilerince 'ılımlı' gördükleri bir modeli uygun buldular. Ön hazırlık yapılmıştı zaten... Malum; FETÖ... Ama 'yerli' ve 'milli' olan bu modelin potansiyel tehdidin farkında idi. Takibe aldı ve 'konjonktürel' nedenlerle durum karşısında bir süre daha sessiz kalmayı sinesine çekti. Onun da planı vardı zira... ‘Dizaynır’lar geçiş döneminde yerli ve milli olanla stratejik nedenlerle iş birliği yapmayı uygun görmüşlerdi. Ne de olsa içerisine sızdırdıkları adamları vasıtasıyla istedikleri zaman ipini çekebilirlerdi. En azından masa başındaki plan böyle idi.
2002 sonrası süreçte gece gündüz demeden sabırla çalışan yerli ve milli unsurlar devlet yönetiminde de önemli deneyimler kazanınca, dizaynırların masa başındaki planları öngörüldüğü gibi işlemedi. Bu arada işbirlikçiler de palazlanmışlardı. Artık devlet neredeyse onlardan soruluyor, onlarsız hiçbir kritik adım atılamıyordu. Aslında yerli ve milli olanlar her şeyden ve baştan beri haberdardı olan biteni şimdilik kamuoyu ile paylaşmayı uygun bulmuyorlardı. 'Suikast' anlamına gelebilecek eylemler bile kamufle edildi. Elbette onun da hesabının sorulacağı bir zaman gelecekti.
İşbirlikçilerin hesabı; ameliyatı tereyağından kıl çeker gibi bitirmek ve böylece yerli ve milli olanı bir yüz yıl daha sessizliğe gömmekti. Büyük planının önünde engel olarak gördüğü yerli ve milli olanı bertaraf etme planı, parti kapatmanın da içerisinde yer aldığı hukuk kılıflı birkaç deneme, başarısız olmuştu. Soft yöntemlerle sorunu çözemeyeceklerini anlayan işbirlikçiler devlet sırlarını ifşa etmenin de içerisinde yer aldığı (kozmik oda MİT tırları gibi) içeride-dışarıda nice düşman varsa her biriyle ortak hareket etmekten çekinmediler. Hiçbirisi kar etmeyince, köşeye sıkışmış bir kedi misali 15 Temmuz’da yıllardır profesyonel bir şekilde kamufle ettikleri silahlarını çıkardılar. Zira yüz yılın ilk çeyreğinde açılan parantezin neye mal olursa olsun kapanmaması, bir yüz yıl daha uzatılması gerekiyordu. Yüz yıl sonra yeni bir çözüm bulunurdu nasıl olsa...
Hesaplar kapatılmak için vardır değil mi?.. Bir de yerli ve milli olanın hesabı vardı elbette... Soğuk savaşın bitimi sonrası bir on yıl pas geçilmiş olsa da, bin yıl sürmesi planlanan ama kendi üzerine yıkılan 28 Şubat Marmara depreminin altında kalarak can verdi.
Aslında bilenlerin öteden beri bildiği yüz yıllık parantezin kapanmasına da şuracıkta yirmi yıl kadar bir zaman kalmıştı. Efkar-ı Umumiyenin uyarılması-uyandırılması gerekiyordu. Bir süre sonra dağınık olan ‘yerli ve milli’ de yeni büyük tehdit karşısında aralarındaki ihtilafa son vererek bir araya geldiler. Adına da ‘2023 Vizyonu’ dediler. Konulan hedeflere ulaşmak büyük sabotajlar ve içerideki sadece bir tanesi (FETÖ) deşifre olan işbirlikçiler eliyle engellenmişse de, ‘kutlu yürüyüş’ün son halkasına ramak kaması engellenemedi.
Malum; 29 Mayıs büyük bir müjde ve büyük bir bayram bizim için... Aynı derinlikte de medeniyet düşmanları için hüzün kaynağı... Bu yüzden bir kez daha bir araya gelip ittifak kurdular. İlk ayağı sağduyulu çoğunluğu ikna edememişse de büsbütün deşifre olmuş da değildir.
Var mısınız; ‘29 Mayıs’ı açılan parantezi kapatmak ve içerideki medeniyet düşmanlarını 'faş' edip 29 Mayıs'ı ikinci bir bayram yapmaya...
Vesselam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.