“Daha Az” Müspet
Bireylerin olduğu gibi sözlerin de istikametleri söz konusudur. İstikametler her zaman belirgin, net, şeffaf olmayabildiğinden yolcuların adımlarıyla, tavırlarıyla, duruşuyla, tedirginliğiyle, endişeleriyle, duraksamalarıyla algılanabilmektedir. Yolcu, hanlarda kısa bir müddet misafir olsa da neticede menzilinde yalnız veyahut aynı istikamette ilerleme gayreti içindeki yoldaşları arasında dikkat çeker ve değerlendirilir.
Eğer menzil belirli, toplumun gidişatını şekillendirme idealini temsil ediyorsa hareket halindeki adım sahipleri bu defa ifadeleri, dillendirmeleri, selamlaşmaları, beden dilleri kısaca iletişim biçimleriyle de daha fazla takip edilir hale gelirler. Misyonları gereği bazıları diğerlerine nispetle öne çıkabilirler veyahut çıkarılabilirler. Ancak her zaman çok konuşan, çok koşuşan, çok hareketli, çok gösterişli olan değil hariç görünenlerden toplumsal hafıza beslenir. Kimler kimler, neler neler gelir geçer bundan böyle de geçmeye devam edip gidecek ancak her birini kayıt altına alanlar, getirisi ile götürüsü muhasebesini tutanlar, kim bilir belki de hiçbir şeye benzetilemeyenler ezelden ebede bayrağını taşımaya devam edecektirler. O bayrak ki; Çin Seddi’nde, Hazar Kıyısında, Ganj Havzasında, Dinyeper’de, Tuna boylarında, Nil Nehri’nde, deryalarda, dağlarda, ovalarda, çöllerde aniden dalgalanacak ancak onu tutan eller “belirsiz mezarlarda anılmadan” gururla ve vakur bir şekilde yaşamaya devam edecektir. Piyesler, nümayişler, temsiller ve toplantılardaki bayrağın heyecan uyandırması hattı zatında görülmeyen daha doğrusu görülmek istemeyen öyle olması gerektiğine inanarak yaşayan isimsiz ama gerçek kahramanların menzil istikametlerindeki kendinden emin adımları, sakinlikleri, problem çözücülüklerinde gizlidir.
Gizlilik, gizemi de kapsar ancak hiçbir zaman “daha az” olumluluğu kapsamaz. Zira müspet hususiyetlerin daha azı her geçen an kaybı artırma eğilimini barındırdığı gibi istikameti de zifiri karanlığa çevirmeye hazır korsan, çapulcu, eşkıya suratları surete çevirmeye başlar. Bireysel davranışlarda olumsuzluk miktarı olumluluklara sayısal üstünlük göstermekteyse de baki kalabilmesi hele galebe çalması imkansızdır. Ancak birey her zaman imkansızlığa coşkunluk derecesiyle tutkun olup hem kendini, hem çevresindekileri, hem toplumu, hem de bütün dünyayı ağır bir imtihana sürükler. Böylesi bir durum geriden gelmekte olan yolcular ile henüz gözlerini yeni açanların da bir taraftan ilgisini çekerken diğer taraftan safların netleşmesine sebebiyet verir ancak sağlam temelli yani müspet küçük parçaları koparır. Sonrasında “az” olan geride bırakılarak “daha” o küçük parçaların başına eklenir “daha müspet” haline dönüşür. Olumluluklar olumsuzluklardan süratle ayrıldığından sayısı ne kadar olursa olsun geride bıraktıklarını ezip geçerler.
Hep böyle ola gelmiştir. Türk kültürü sessiz ancak renkli ve zengin içeriğiyle “laf ebeliğine” mahal bırakmamış, hele “haydin efeler” denilmesiyle bütün çalıkakıcıları layık oldukları yere yani toplumsal hafızanın zifiri karanlığındaki hücrelere postalayıvermiştir. Türk milleti; gündelik hesapları ömürlük cevaplarla, siyasi kurnazlıkları milli iradeyle, rant kavgalarını taşı çatlatırcasına sabırla bozmuş, hafifçe gülümseyip istikametine devam edegelmiştir.
Kısacası “daha az” müspet kavramların bireye, topluma, beşeriyete sağlıklı ileti mesajı olmadığı daha doğrusu herkes tarafından olması gerektiği gibi algılanmış olumlu ve de olumsuz toplumsal hafızaya küçük bir not olarak kayıt düşülmüştür.
Türklüğün istikametinde geriye çekiliş “kurt kapanı”, dönüş de her zaman muhteşem olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.