Ordu görevde, onlar cezaevinde...
28 Şubat davası sanıklarının cezaevine girmesi birilerini rahatsız etti.
"Çok hizmet verdiler" diyor birileri...
Kendilerince vermiş olabilirler.
Ama hizmet verdikleri yer ne Türkiye, ne de Türk milleti...
Hatta tam tersi.
Bu millete yaptıkları eziyet unutulmayacak.
Birileri bu kişilere güzellemeler düzüp acındırmaya çalışsa da durum öyle değil.
28 Şubat kafasındakilerin bu millete yaptığı eziyetlerden sadece bazılarını anlatacağım size.
Bizzat yaşadığım, kimseden rivayet edilmeyen gerçekler bunlar.
Yıl 2000...
28 Şubat ruhunun hala uygulamada olduğu, hükümeti düşürüp yeni hükümet kurmanın verdiği gazla kendilerini süper güçlü sanan darbecilerin gemi azıya aldığı yıl.
1999 sonunda başladığım askerlikte, yedek subay olarak Kars'a tayin oldum.
Birliğime katıldığım gün, yüzbaşı rütbesindeki bölük komutanıyla, Kıdemli Kademeli Astsubay Başçavuş abimizin tartışmasına şahit oldum.
Astsubay abimiz Türkiye'nin sayılı askeri motor teknisyenlerinden biriydi.
Ama tartışma işiyle ilgili değil eşiyle ilgiliydi.
Bölük komutanı: "Astsubayım eşinin başörtüsüz fotoğrafını getirmezsen seni atacağız" diyordu.
Başçavuşumuz ise "Komutanım, istediğinizi yapın o fotoğraf gelmeyecek, benim eşim başörtülüydü ve öyle kalacak" diye cevap veriyordu.
İlk gün tanık olduğum bu tartışmanın detaylarını sonradan öğrendim. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi, işi gücü bırakmış bünyesindeki subay ve astsubayların eşlerinin başlarını açtırmaya çalışıyordu.
Ve bu mobbing, uzun zamandır devam ediyordu.
Amaç yıldırıp emekli ettirmekti.
Emekli olmayıp direnenlere Yüksek Askeri Şura'da ihraç tehdidi yapılıyordu.
Ellerinden öpeceğim o Başçavuşum da aslanlar gibi, her şeyi göze alarak buna direniyordu. Sonuna kadar da direndi...
Darbecilerin bir başka eziyetini bir kaç ay sonra yaşadık.
Ramazan gelmişti.
Kışlada 3 bine yakın asker vardı. Çoğu da oruç tutuyordu.
Aralık ayıydı ve Türkiye'nin en doğusundaydık.
O dönem kış saati uygulaması vardı.
İftar saati 15.50'ye kadar iniyordu.
Yani iftar, mesai saati bitiminden bir buçuk saat önceydi.
Mesai saatlerinde askerlerin iftar yapmasını planlarken şok bir emir aldık.
5 ay önce general olan Tugay komutanı, "İftar saatinde asla istirahat verilmeyecek. Eğitim devam edecek. Kimse iftar etmeyecek. Bu konuda bizzat denetim yapacağım" dedi.
"Eğitimi aksatmadan çocuklar iftarını yapsın" yaklaşımı beklerken, oruçlulara eziyet etmek için verilmiş bir kararla karşılaştık.
Ortada oruç tutanlara yönelik bir kin ve nefret vardı.
Hatta onun da ötesinde oruç tutanlara yönelik bir eziyet etme çabası vardı.
Dediğini yaptı.
Her gün iftar saatinden 15 dakika önce odasından çıkıp, arabasına bindi ve iftar saatinin üzerinden yarım saat geçinceye kadar kışlayı dolaştı.
Herkesin eğitimde olduğundan, iftar yapmadığından emin olmaya çalıştı.
Ama tabi zalimlere karşı yapılacaklar vardı.
Biz de ramazanın ilk gününden itibaren bölüğümüzün kantininde öğleden sonra iftar için 200'e yakın hamburger hazırlatmaya başladık.
Küçücük kantindeki arkadaşlarımız, her gün hiç yorulmadan iftarlıklarımızı hazırladı. .
İftar saati kışlayı dolaşmaya çıkan o adam (General ya da komutan demeyeceğim, çünkü hak etmiyor) bölüğümüzün yanından geçer geçmez, askerlerimizi binanın arka tarafına geçirip hamburgerlerini yemelerini sağladık.
Her gün 7-8 dakikalık sürede iftarımızı yapıp eğitime devam ettik.
O ramazan, hayatımda geçirdiğim en anlamlı ramazandı.
Sanırım benimle birlikte orada bulunan ve bu şekilde bir ay boyunca iftar yapan herkes için de öyle olmuştur.
O eziyeti yapan kişiye gelince... Neyse ki Tuğgenerallikten öteye geçemedi.
Ama emekli olduktan sonra savunma sanayiinin kritik kuruluşlarında görev yaptı.
Şimdi hala bazı devlet kurumlarına eğitimler veriyor.
Hala devletin imkanlarını kullanıyor.
O dönemde yaptıklarıyla bu milletin hiçbir imkanını hak etmiyor bence.
Tıpkı 28 Şubat güruhunun başındakiler gibi.
Millete kan kusturanlar, milletin araçlarını kullanıp, milletin orduevlerine gidip, milletin imkanlarından faydalanmamalı.
Aradan geçen 21 yılda ne mi değişti?
O kafadakiler ordudan birer birer temizlendi.
Emirleri milletten değil başka ülkelerden alanlar da boyunun ölçüsünü aldı.
Şanlı ordumuz milletin ordusu haline geldi.
Yaşadığımız yangın ve sel afetlerinde bunu iliklerimize kadar hissettik.
Askerimizin ve polisimizin kullandığı helikopterler ve araçlar yangınların söndürülmesi için devreye girdi.
Sel felaketinde milletimizin imdadına yine o araçlar yetişti.
Şanlı pilotlarımız, helikopterlerle milletimiz için her türlü tehlikeyi göze alarak mahsur kalanları kurtardı.
Ordumuz halkımıza köprü oldu, onlar için çıkarma yaptı.
Seyyar köprüler, çıkarma gemileri hepsi halkımız için seferber edildi.
28 Şubat sürecinde, 15 Temmuz'da, halkın araç gereç ve silahlarını halka karşı kullananlara inat, her şey halkımız için seferber edildi.
Tam da ordumuzun milletimize canla başla hizmet ettiği günlerde, millete ihanet edenler cezaevlerinin yolunu tuttu.
Anlayanlara çok önemli ibretlerin olduğu günleri gördük.
Bu konuda çok daha iyi günleri göreceğimizden hiç şüphem yok.
28 Şubat sürecinde "Ordu göreve" diyenlerin çağrısı yıllar sonra gerçek oldu.
Ordumuz milletinin yanında görevde...
O günlerde o çağrıyı yapanlar da o çağrıyı yaptıranlar da o çağrı üzerine millete eziyet edenler de silinip gitti.
Tamamen temizlendiler mi? Hayır.
Ama o günler de yakın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.