AH KORONA...
Geçen haftadan bu yana korona belası ile zorlu bir sürecin içerisindeyim. Ankara'da yaşayan aileme; önce babama ve kardeşime, sonra da dayıma Covid-19 teşhisi konuldu, bu durum oldukça üzücüydü. Başka şehirde olmanın da verdiği gurbet hissiyle normalinden biraz daha fazla etkilendim bu süreçten. Durumu dostlarımla paylaştığımda hep bir ağızdan "Orada olsan ne yapabilirdin?" diye sordular. Belki haklılardı ama ben mutlaka yapılacak bir şey vardır diye düşündüm. Çaresizliğim de bu noktada devreye girdi. Ne yapabilirdim? Küresel çıkmaza benim de net bir cevabım çıkmadı maalesef. Yılın yarısını çalıp götüren diğer yarısında da haince gözü olan bu hastalık hepimizi bir şekilde etkiledi. Burnumuzun ucunda, hali hazır bekliyoruz. Bilim insanları üzerine basa basa söylüyor "Bu kaçınılmaz, bağışıklığınızı yüksek tutun." Kendimde en çok dikkat ettiğim düzenli ek gıda takviyeleri ve vitaminler, zira iyi olmaktan başka çaremiz yok. Zorundayız. Umuyorum ki; ailem de dahil bu hastalıkla mücadele eden herkes tez zamanda sağlığına kavuşur.
DİNLİYOR MUYUZ?
Bir önceki yazımda sizlerle değer algısı ile fikirlerimi paylaşmıştım, tepkiler ve sorulan sorular kendimizle ilgili bazı farkındalıkları ortaya çıkardı ve ben de kendime sorular sorup başka bir açıdan kendimize yaklaşmamızı sağlayacak "Ne için dinleriz" sorusunu sordum... Dinliyor muyuz? Dinletebiliyor muyuz?
İyi ilişki sürdürmenin en önemli unsuru kuvvetli iletişim kurmaktan geçiyor ama pek azımız etkin dinlemeyi başarabiliyoruz. Diyaloglarımızda çoğunlukla cevap vermek üzerine kurduğumuz bir dinleme düzeni var bu noktada da önemli olan anlama bazlı iletişim kurmaktır, bunun yolu da iyi bir dinleyici olmaktan geçiyor.
Çoğunlukla cevap vermek üzere kurduğumuz iletişim, karşı tarafı dinlediğimizi sandığımız anlarda ona ne yanıt vereceğimizi düşünerek geçiyor, yani karşımızdaki partnerimizin ne dediğine odaklanmak yerine “ne desem acaba?” sorusuna odaklanıyoruz. Elbette bu iletişimin bir karşılığı olacak ama bunun yöntemleri var.
İletişimin en temel basamaklarından biri olan dinleme; karşıdaki kişinin dediklerini anlamakla başlıyor. Bu eylemi gerçekleştirirken de belli oranda susmak, önyargılarımızdan arınmak ve karşı tarafı tanımaktan geçiyor.
Gündelik hayatımızda, diyaloglarımızda oldukça zorlandığımız dinleme eylemini gerçekleştirirken tam empatinin de olması gerekiyor. Aksi bir durum sorunların temel kaynağı olabilir. Biri tarafından "dinlenmek" temel bir ihtiyaç ve güvenin de ilk adımı. Gündelik yaşamda, kendini bize yakın hisseden insanlar genellikle bu ihtiyacını "acilen görüşmemiz gerekiyor, anlatmam gerekenler var" diye aktarıyor, hepimizin karşılaştığı bir durum bu. Bu cümlenin altında ise; beni dinlemene, beni anlamana ihtiyacım var anlamı var. Bu gibi durumlarla karşılaştığımızda dinlediğimiz insana tam anlamıyla dikkat kesilip, bedenimiz ruhumuz ve gözümüzle anladığımızı yansıtıp, sözünü kesmeden, bazen söylediklerini tam zamanında tekrar ederek (Böyle söylediğini fark ediyorum, “bunu mu demek istedin?”, “doğru mu anlıyorum?” gibi sorularla) ona istediğini vermemiz gerekiyor. Cep telefonumuzu bir kenara bırakıp sadece ona odaklanmamız da diğer bir zorunluluk. Bunun gerçekleşmesi karşımızdaki insanın kendini de tam anlamıyla fark edip olabildiğince açık ve dürüst yaklaşmasını sağlayacaktır. Hatta önyargılarımızı da bir kenara bırakıp dinlediğimiz için bize meramını anlatan hatalarını ya da atladığı bir detayı da anlattıkça fark edecektir. Bu basit denklemi kurduğumuzda iletişim en verimli noktasına gelecektir. Öncelikli yaklaşımlarından biri dinlenen kişiye saygı gösterip özel alanına girmeden özenle seçilmiş sorular sormak. Sorduğumuz sorular anlatanın söyledikleri çerçevesinde olmalı tabi.
Sözünü ettiğim gibi dinleme odaklı iletişim kurarsak, güven kazanmamız, güven vermemiz ve sevmek ve sevilmek hayatımızın en vazgeçilmez parçası olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.