Altın Yumruya Düşen Gölge: Pestisitli Patatesin Sessiz Hikâyesi (4)
Türkiye haritasında patates dendiği zaman akla önce Niğde, Nevşehir ve Afyon gelir. Oralarda patates sadece bir ürün değildir; bir geçim kaynağıdır. Baharda tohum atılır, yazın sararan yapraklar kontrol edilir, sonbaharda ise toprağın altından sarı altın misali yumrular çıkar. Ama bugün o yumruların hikâyesi eskisi kadar masum değil. Çünkü toprağın altında sadece patates değil, pestisit kalıntıları da büyüyor.
Patates bitkisi hastalığa ve zararlılara çok açık olduğu için İç Anadolu’da yoğun kimyasal kullanımının merkezinde yer alıyor. Mildiyöden nematoda kadar, her hastalık için farklı bir ilaç, farklı bir zehir toprağa bırakılıyor. Özellikle klorpirifos, maneb, imidakloprid ve benzeri etken maddeler yıllarca bilinçsizce kullanıldı. Bu maddeler sadece böceği öldürmedi; toprağı, suyu ve en sonunda tüketiciyi de etkiledi.
Köylü dilinde pestisitin adı bile değişti: “Küf ilacı”, “böcek öldürücü”, “zehir.” Çünkü onlar biliyor ki eldivensiz dokunuoamayan kimyasalın, insanların midesine kadar ulaşması normal değil. Kimi tarlalarda artık solucan bile bulunmuyor. Toprak yorgun, su kaynakları kirli, üretici ise “ilaçsız olmaz” diye sıkışmış durumda.
Patates, modern tarımda en fazla kalıntı riski taşıyan ürünlerden biri. Pişiriliyor, soyuluyor, kızartılıyor ama çoğu zaman gözle görünmeyen zehir içten içe sofraya taşınıyor. Pestisit kalıntıları özellikle çocuklarda hormon dengesizlikleri, bağışıklık sistemi bozuklukları ve nörolojik etkilere neden olabiliyor. Bunun adı artık “ürün güvenliği” değil, açıkça halk sağlığı meselesi.
İşin ironik tarafı şu: Patates, binlerce yıldır dünyanın en dayanıklı, en kolay yetişen bitkilerinden biri olarak tanındı. Ama biz onu kimyasallara bağımlı hale getirdik. Toprakla barışık üretim teknikleri, biyoteknik mücadele, temiz tohum ve rotasyonla patates yetiştirmek mümkünken kolay olan zehirli yolu tercih ettik.
Yine de umutsuz olmak gerekmiyor. Niğde ve Nevşehir’de organik ya da düşük kimyasal kullanımına geçiş yapan üreticiler, hem toprağın canlandığını hem verimin uzun vadede korunduğunu anlatıyor. Toprak kimyasalla değil, akılla yönetildiğinde bereketli kalır. Patatesin kabuğunu soyup attığımız gibi, bu zehir düzenini de soyup atabiliriz. Yeter ki üretici yalnız bırakılmasın, tüketici bilinçsiz kalmasın, politika sadece verim değil, yaşam odaklı olsun.
Patates toprak altında büyür, gözden uzaktır. Tıpkı kullanılan pestisitlerin etkisi gibi. Ama bilmeliyiz ki görünmeyen her şey zararsız değildir. Bu topraklara zehir değil, umut ekmek istiyorsak, artık kimyasal değil, sağduyu kullanmamız gerekiyor.