Sima Güleser Polat

Sima Güleser Polat

Aşmak için aşılanmak şart

Aşmak için aşılanmak şart

Dünyada bir çok ülkenin sipariş edip halen kullanmaya devam ettiği Pfizer/BioNTech uygulaması 2 Nisan tarihi itibariyle ülkemizde de kullanılmaya başlandı. İlk aşamada 2 milyon 800 bin doz olarak gelen aşı sayısının, önümüzdeki günlerde 10 milyonu aşması bekleniyor. Türkiye'de hâlihazırda aşılamada sadece Çin'den gelen Sinovac firmasına ait CoronaVac aşısı kullanılmaya devam ediyor. Bunun yanına şimdi bir de BioNTech geldi. Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamasıyla da vatandaşa tercih hakkı sunuldu. Hal böyle olunca da en çok merak edilen, hangi aşının daha iyi sonuç verdiği ile ilgili oldu.

Öncelikle belirteyim ki; uzmanlar hep bir ağızdan hangi aşı olursa olsun, aşı olmamız gerektiği konusunda hemfikir. Bu arada aşı olmak için içimizi rahatlatan bir araştırma sonucu Celal Bayar Üniversitesi'nden geldi. Bin kişi üzerinden edinilen sonuçlara göre, ülkemizde yapılan Sinovac aşısının ikinci dozundan sonra, neredeyse tam bağışıklık sonucu alındı. Diğer yandan, illa ki tercih hakkını kullanmak isteyenler içinse, genel sağlık durumu ile ilgili karar verilmesi yönünde öneride bulunuyorlar. Türkiye'de aşılanma süreci başladığından bu yana en belirgin sonuç ise 60 yaş üstünde olanların, artık ağır vakalar listesinde olmadıkları. Şimdilerde bu virüsün hedefi daha çok 40-60 yaş aralığında olanlarda. Aşılama yayılmaya devam ettikçe bu yaş yelpazesinde olanların oranları da düşecek. Az daha zaman ve sebata ihtiyacımız var. Şimdilerde vaka sayıları daha önce hiç görmediğimiz rakamlara ulaştı ve 50 bini aştı. Türkiye bu hafta Korona vaka sayısında dünyada ikinci sıraya kadar yükseldi. Ayrıca Türkiye, Covid-19 nedeniyle en fazla can kaybının yaşandığı sekizinci ülke oldu. Durum ve rakamlar her zaman olduğundan biraz daha korkutucu bir hal aldı. Bu paradoksun içinden çıkmak için üzerimize düşen onlarca görev var ve yerine getirmekle mükellefiz. Toplum bağışıklığı kazanmak için aşılanmaktan başka bir yol yok bunu tüm bu gelişmelerden çıkarmak çok kolay. Tarihler boyu salgınla ilgili durumlar böyle çözüldü. Şimdilerde bilinç ve imkân o zamanlarla kıyaslanmayacak kadar fazla. Ama aynı olan bir gerçek var ki; bu işin sonunda sağ kalanlar bağışıklık kazanacak ve "bu salgın" en nihayetinde doğal olarak son bulacak. Ön görüler, ülkemizde önümüzdeki sonbaharda rahat bir nefes alacağımız yönünde. Bir bilgi daha vereyim; bu durum literatürde "herd immünite" yani toplumsal bağışıklık olarak adlandırılıyor.

Aşmak için aşılanmak şart

Peki aşı seçimimizi neye göre yapacağız?

-Tüm aşılar Britanya mutasyonuna karşı etkili. Dünyadaki aşılama sürecinde mutasyon konusunda olumlu sonuçlar alınmaya devam ediyor. Aşılama genel olarak ağır hastaları ve ölümleri büyük oranda engelliyor.

-Klinik gözlemlere göre alerjik bünyeli vatandaşların mRNA aşısı yani BioNTech yerine, ülkemizde kullanılma oranı daha yüksek olan inaktif aşı Sinovac’ı tercih etmeli. Çalışmalara bakıldığında, mRNA tabanlı aşılar daha çok reaksiyon gösteriyor.

-Diğer yandan bağışıklık sistemi düşük olanlar BioNTech'i tercih edebilir. (Kanser hastaları, böbrek hastaları, obezite tedavisi görenler ve şeker hastaları örnek gösterilebilir.) mRNA aşıları, aşılandıktan bir hafta sonra bağışıklık üzerinde olumlu etkilerini göstermeye başlıyor.

Aşmak için aşılanmak şart

-Sonuçlar, ülkemizde kullanılmaya başlanan BioNTech mRNA tabanlı aşının yan etkisi konusunda, daha çok belirti olduğunu da ortaya koyuyor. Aşı yerinde ağrı, şişlik, ateş ve vücut kırgınlığı gibi belirtiler daha çok seyredebiliyor. Sinovac aşısında ise bu belirtiler neredeyse hiç yok. Diğer yandan, 1 Nisan tarihinde Pfizer ve BioNTech'ten yapılan ortak açıklamayla aşının etkinlik oranı yüzde 91,3 olarak güncellendi. 

Aşılama konusunda tereddüt edilen en temel nokta "aşılama sonucu ölüm vakaları." Türkiye'de ölüm vakasına rastlanmadı. Sonuçlar oldukça pozitif gidiyor ancak aşılamanın biraz daha hızlı yayılım göstermesi gerektiği kanısındayım. Hatta bu süreçte, dünyadaki aşılama periyotlarının birbirine paralel şekilde gitmesi gerektiğini de savunuyorum. Avrupa'da Pfizer aşısından sonra 24 kişi hayatını kaybetti, ölenlerin çoğunluğunun 80 yaş üzeri olması, bu aşının o yaş grubunda olumsuz sonuçlar doğurduğunu düşündürüyor; fakat ülkemizde 65 yaş üstünün aşılama sürecinin bitmiş olması, bu riskin Türkiye’de neredeyse hiç olmayacağını gösterebilir.

Aslında asıl merak ettiğim konulardan biri de şu ki; coğrafyaya göre değişiklik gösteren bağışıklık sisteminin, aşılamada etkisini gösterip göstermeyeceği noktasında. Yeme alışkanlıkları, havası, suyu, uyku düzeni, aşı ve bağışıklık ilişkisini ne yönde etkiliyor?  Avrupa'da Pfizer aşısının ölümle sonuçlanmasının nedeni bizdekinden farklı beslenme alışkanlıkları olduğu sonucunu çıkarır mı? Malum yurt dışında obezite ve Tip 2 diyabet hastası oranları yakın zamana kadar yaklaşık 150 milyon kişi olarak belirlenmişti. Kalp hastalıklarından ve hipertansiyon sonucu kayıplar da oldukça yüksek. Avrupa’da yaşayan insanların en yoğun alışkanlığı olan hazır ve hızlı yemek yeme kültürü, bu durumu olumsuz yönde etkiliyor. Türkiye'de ise bu durum son yıllarda popüler kültürün etkisiyle hızlandı. Burada bizden bir nesil önce olanlar bu kültüre neredeyse hiç alışmadı. Kanaatimce, tabi ki dünyanın hiçbir yerinde ölümle sonuçlanan aşılama tercihi olmasın, ülkemizde ölümle sonuçlanan aşılama olmayacak gibi.

Aşmak için aşılanmak şart

Türkiye'de aşı çalışmaları oldukça özverili bir şekilde devam ediyor. VLP temelli aşı olan Türkiye'nin inovatif aşı adayı DSÖ listesine girdi. VLP temelli ve protein tabanlı inovatif aşı üretiminde bütün aşamalar başarılı bir şekilde tamamlanırsa eğer, yılsonunda 50 milyon doz kapasiteye sahip bir aşı adayımız olacak. Ve diğer aşı çalışmalarından farklı olan bu çalışma VLP yöntemli dördüncü aşı. Devam eden nazal aşı çalışmalarına ilişkin de gelişmeler var, İnovatif aşı olacak olan ve burundan uygulanacak aşının çalışmalarında, hayvan deneyleri başarılı sonuç verdi şimdi sıra klinik araştırma sonuçlarında…

Aşmak için aşılanmak şart

Dünyadaki salgın gündeminde de çarpıcı gelişmeler var.  Bir tıp dergisinde yayımlanan ve ABD'den 236 bin kişinin incelendiği araştırmaya göre, Kovid-19'a yakalananların yüzde 34'ünde hastalığa yakalandıktan sonra, altı ay içinde insanlarda  nörolojik ya da psikolojik rahatsızlıklar tespit edildi. Diğer yandan salgının, Avrupa Birliği vatandaşları arasında ortalama yaşam süresinin de düşmesine yol açtığı açıklandı ve veriler  yaşam süresinin en çok azaldığı ülkeler içinde İspanya ve Bulgaristan'ın ilk iki sırada olduğunu gösterdi. Fransa'ya bakalım; ülkenin Annecy şehrinde AstraZeneca aşısı olduktan 11 gün sonra hayatını kaybeden 63 yaşındaki hastanın ailesi suç duyurusunda bulundu. İngiltere'de ise, Oxford-AstraZeneca aşısının çocuklardaki denemeleri durduruldu. Bazı Avrupa ülkeleri de kan pıhtılaşması yaptığı gerekçesiyle söz konusu aşının kullanımını askıya aldı. Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü Margaret Harris, Kovid-19 aşılamalarının virüsün bulaşmasını engelleyip engellemediği konusundaki belirsizlik ve dünyadaki aşı adaletsizliği nedeniyle şimdilik "aşı pasaportuna" sıcak bakmadıklarını duyururken;  bir diğer çarpıcı detay da Sırbistan’dan geldi. Covid-19 aşısı için turistlerin akın ettiği Sırbistan'da aşı olmaktan çekinen halkına ülkenin Cumhurbaşkanı “Tanrı aşkına, aşı olmanız için yalvarıyorum” sözleriyle halkına çağrıda bulundu.

Açıklamalar, veriler ve hepimizin gözleriyle gördüğü sonuçlar gösteriyor ki Kovid-19 salgın sürecinde küresel olarak bir sürecin daha içine girdik. Rakamlardan öte bir durum söz konusu. Çoğumuzun umudu aşılama kampanyalarıyken, aşı savaşları, aşı adaletsizliği, aşı yetersizliği gibi bir çok etkenin sonuçlarını an be an yaşayacağımız günler bizi bekliyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sima Güleser Polat Arşivi