ŞİMDİYİ YAŞAMAK...
Jill Bolte Taylor nöroloji uzmanı bir doktor kendisi, yaklaşık 10 küsur sene önce kendisine gelen bir inmeyi bir iç görü darbesi olarak betimlen diriyor. Bunu uygulamalı olarak dinleyicilere anlatıyor. Beynin sağ ve sol olarak iki yarım küresi olduğunu ve bunların aralarında takriben “Corpus Callosum” adı verilen 300 milyon hücre ile birbirlerine bağlı olduklarını gerçek bir beyin üzerinde kadavradan elde edilmiş anlatıyor. Tabi seyirciler arasında olup da böyle bir reel referanslı bir sunumdan etkilenmemek mümkün değil. Bu girizgâh neticesinde zira tüm seyirciler pür dikkat onu izlemekte çünkü bundan sonra anlatacaklarını merak ediyor. İSS Taylor başlangıç için istediğini elde ediyor. Başından geçenleri öykülendirmeye başlıyor: Bir sabah uyandığını rutin olarak kahvaltısını yapmadan evvel duşa girdiğini, söylüyor. Duştan çıktıktan sonra bir den bire zaman mekân kavramını yitirdiğini, etrafında olup bitenlerin farkında olmaktaki yetisini kaybettiğini anlatıyor. Konuşmasının ve hareketlerinin yavaşladığını giderek azaldığını en sonunda kötü giden bir şeylerin geçte olsa farkında olup bir den hatırlayamadığı dinleyicilere aktarıyor. Sonrasında telefon numaralarını masasındaki kartvizitlerden tanıdık birinin telefon numarasına ulaşıncaya kadar çalıştığını, normalde belki de on beş saniyelik işi, bir saate yakın gayet yavaş bir şekilde yaptığını dile getirmiş.
En sonunda bir iş yerindeki bir arkadaşının, telefonunu fark edip ona gayet ağırdan telefon ettiğini karşısındakine yavaş muğlak bir şekilde anlatmaya çalışıp onun sesini voovuldama sesinde duyduğunu ve meramını tam anlatamadığını ve masada karşısındaki mesai arkadaşının nihayetinde kötü giden bir şeylerin farkında olup, onun evine ambulans çağırdığını anlatmakta. Neticede hastaneye kaldırılıp beynin sol yarım tarafında büyük bir hematom olduğunu ve operasyon geçirdiğini, vücudunun tek tek yönettiği organlarına sözünü geçiremediğini vücudun etrafındaki şeylerden yalıtıldığını kozasından çıkan bir kelebek misali yavaş yavaş büyüdüğünü ve her şeyin yavaş çekime bağlandığı güzelce dillendiryor ve şu anki durumu neyse o ana odaklandığını ve garip bir mutluluk havası oluştuğunu bizi ilgilendiren bu kadar çok dünya işlevlerinden yalıtıldığı için bu iç görsel tebessümle mutluluğu yakaladığını ifade etmekte. Gayet etkileyici bir sunum.
Beynimiz kabaca sol yarım küresi devamlı mütemadiyen bizlerle konuşur. Bu gün şu randevun var, Hasan bana neden öyle yan baktı? Ay sonunu getirebilecek misin? Elinde biraz para var borsaya yatır, Hmm şimdi eline koz geçti o adamdan öc al; Sevgilin sana ihanet etti sen bunu hak etmedin, sen de ona bir karşılık vermelisin; Şimdi duşa gir dişlerini fırçala; Bugün yine hanımınla bundan dolayı kavga edeceksin vs vs.... Düşünsel süreçler silsilesi… Hele hele kafaya bir şey takarsanız mesela borcunuz gibi, aşk acısı gibi bu artık bir anafor halini alır. Git geller, geçmişe dönüş anılarda seyahat tekrar günümüze geliş nerde hata yaptık soruları, işin içinden bir türlü çıkamayış ve bant tekrar geri sarar aynı şeyler mütemadiyen tekrarlanır. Tam anlamıyla yirmi dört saat hiç susmayan bir gevezedir. Allah’tan sekiz saatlik bir uyku var orada bir nebze olsun susar..
Sağ yarım kürede bütün bunlarla hiç ilgisi yoktur o sadece anı yaşar. Onun için önemli olan bu andır. Şimdidir onun için ne geçmiş vardır ne de gelecek sadece o an vardır. Sahibinin o anın farkında olmasını sağlar. Tıpkı kim gibi yukarıdaki örnek de olduğu üzere Miss Taylor gibi ama onun ki gayri ihtiyari yani sol yarım küre hematomdan dolayı iflas etmiş o an ne keder ne üzüntü ilgilendiği bir şey yok içindeki geveze adam susuyor beyninin sağ yarı küresi baskınlaşıyor. O anki yalıtılmış halini sessizliğin mütebessim halini yaşıyor.
Dan Millman’ın “Dingin Savaşçı” romanında Sokrates adındaki aydın kişi roman kahramanımızı eğitimsel bir süreçten geçirirken zihnimizde düşünsel boyutta okadır çok çer çöp şeyler ve gereksiz şeyler düşündüğümüzden bahsederek şimdiki anı yaşamanın önemini çok önemli bir güç olduğunu vurguluyor. Roman kahramanımız nasıl? Sorusunu sorar iken bir den onu tuttuğu gibi köprüden nehre atıyor. Tabi düşerken çıkardığı ahhh sesi; Kahramanımız neden böyle yaptın sorusuna sana şimdiki anı yaşamanın deneysel boyutunu anlattım diyor. Nasıl deyince? Düşerken çıkardığı ahhh sesine vurgulama yapıyor. Ne kadar ilginç değil mi?
Siz düşerken sadece düşme anına odaklanırsınız zihninizde o an hiç bir şey yoktur Ne arkadaşınızın size öfkesi? Ne çektiniz aşk acısı? Ne borçlarınız? Ne de geçim sıkıntınız.
Beyninizin o an emirler veren geveze tarafı geçici olarak devre dışı kalmıştır. O anı yaşayan sağ taraf baskınlaşmıştır. O an gelecek geçmiş kaygısı yoktur. Hayat da işte böyledir önemsiz, gereksiz ve /veya gurur meselesi yaptığımız bir yığın gereksiz düşünsel silsileleri önemsemeyecek kadar kısadır.
Melek hanım park da oturmaktadır, o gün sevgilisinden ayrılmıştır, belki de ayrılmayı hiç istememiştir. Anılar silsilesini kafasında oluşturmuştur tıpkı bir film gibi, acaba şurada şöyle davranmamalı mıydım ki der? Yok yok o da şurada şunu yaptı, sonra zamanı bir daha geriye sarar tekrar düşünür ve ya onu ihanetleri aklına gelir hak etmediği muamele muhatap oldu aklına gelir. Belki de beni hiç sevmedi der aklınca; Oysa Melek hanım gerçekte şimdi ne yapmaktadır. Evet, şu an ne yapmaktadır sadece parkta oturup kuşların şakıyan namelerini dinlemektedir. Bir son bahar günün de parkın sararan yapraklarına, teker teker düşerken şiirsel tablosuna bakmaktadır. Bir de şimdiki zaman ı yaşar. O an ne acısı kalmıştır, ne gelecek kaygısı ne de geçmişin hüznü; Zira geçmiş geçmiştir. Bir önemi yoktur sadece yeri geldiğinde çıkarılacak dersler vardır. Gelecek de henüz gelmemiştir. Gelecek de insanı hangi sürprizlerin beklediği meçhul ve onu düşünmenin manası yoktur. Melek hanım şimdiki anı yaşamaktadır. O anın tadını çıkarmaktadır. Zira Melek Hanım şu an parktadır ne geçmişte ne gelecek de...
Miss Taylor ve Melek Hanım dan çıkarılacak çok şeyler vardır. İnsan bunu kendi kendine sürekli tatbik ederek şimdiki anı yaşayarak egemen bir güce dönüştüğünü hisseder. Geçmişin olumsuzluğu ve geleceğin kaygılarından uzaklaşabilir. Yani yetkiyi sağ beyin yarım kısmına vermek ve onu yetkinleştirmek lazımdır. Geveze tarafınız mütemadiyen ya gelecekten yana ya da geçmişten yana konuşur, ama onu dinlemez şimdiki anı yaşarsanız, spüritiel bir güç haline dönüşebilirsiniz. Kendinize devamlı şu soruyu sorun!:
Saat kaç; Cevap= Şimdi
Neredesin? Cevap= Buradayım
Sen nesin? Cevap= Bu andayım...
Bunlar Şimdiki anda kalmak için sizin silahlarınızdır. Şimdiki an da yaşadığınız müddetçe sizi mütemadiyen meşgul eden borçlarınızdan, geçim derdinden, aşk acısından, yaşadığınız olumsuz polemiklerden, gelecek kaygısından bahseden, geveze tarafınızdan kurtulmak kuvvetle muhtemeldir. Ben bile hastanede nöbet tuttuğum zamanlarda nöbetlere gelirken bir önceki gün de ertesi gün nöbet var diye o anımı hep nöbet öncesi günümü acaba nöbetler de ne başıma gelecek nelerle karşılaşacağım stresi ile geçirirdim. Oysa daha nöbet başlamamıştır ve ben beni neyin beklediğini bilmemekteyimdir. Oysa o günün tadını çıkarmak varken. İşte o an hep bu soruları sormuşumdur kendimi şimdiki ana sabitleyerek bu stresten kendimi kurtarmışımdır. Hep şimdiki zamanda bu anda kalmanız ve mutlulukları yakalamanız dileği ile sağlıcakla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.