Bir zerre ile kürre de yaşanan/yaşatılanlar değişiyor…
Roma dönemi, Maya uygarlığı, bin yıla yakın süren Yunan Bronz Çağları. Medeniyetler beşiği olduğu kadar aynı zamanda medeniyetler mezarlığı da olan Anadolu ve diğerleri…
Tarihin akışı içerisinde her toplum, her ne sebeple olursa olsun bir şekilde sona ermiştir. Dijitalleşmeyle, yapay zeka ile ilerleyen süreç, sanayi toplumundan bilgi toplumuna önceden geçebilen ülkelerle bu konuda geç kalmış ülkeleri ve toplumları da aynı oran da etkilemeyecektir.
Nitelikli insan kaynağına sahip ülkeler ile Dijital dünyanın nesnesi değil, öznesi olmayı başarabilen toplumlar, ülke olarak ayakta kalmada, değerlerini koruma ve bir sonraki nesle aktarma vb. birçok konularda toplumsal ve ekonomik açmazlıkları aşarak; bilimsel, teknolojik, siyasal ve sosyolojik anlamlarda gösterecekleri kahramanlıklarla lider ülke ve toplum olmayı başarabileceklerdir.
Olaya sadece bilimsel yönden bakmayan, ‘’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’’ ruhuna uygun politikalar geliştiren ve hayata geçiren toplumlar geçmişte olduğu gibi gelecekte de salgın başta olmak üzere her türlü olumsuzlukla mücadelede her zaman önde olacaklardır.
Çin’in Wuhan kentinde başlayıp dünyaya yolculuğa çıkan COVID 19 salgını neden olduğu sağlık sorunları kadar, beraberinde getirdiği belirsizlikle insanlar üzerindeki korku ve kaygı düzeylerini de arttırmıştır. Hatta Korku virüsten bile hızlı yayıldı desek yanlış bir şey söylememiş oluruz.
İşin sadece bilimsel yönden ele alınmasıyla salgınla mücadelede tek başına yeterli sonuç alınamadığı gözlenmiş, sürecin psikolojik ve sosyolojik yönden de ele alınması zorunluğunu gözler önüne sermiştir.
“Kötü hava diye bir şey yoktur, sadece hava durumuna uygun olmayan kıyafet vardır” deyimini duymuşsunuzdur. Yayılan virüs gösterdi ki beklenmedik hava durumuyla karşılaşan insanlığın uygun kıyafetlere sahip olma / bu kıyafetlere ulaşabilme konusunda da çaresiz kaldığını bütün dünya gözlemledi.
Kırılgan gruplarda öncelikli ortaya çıkan çaresizlik, umutsuzluk beraberinde dirençli psikolojik sorunlara da kapıları arayabileceği uzmanlar tarafından dile getirilmektedir.
Salgın karşısında olaya sadece bilimsel açıdan bakmak epistemik köleliğe yol açabileceği de unutulmamalıdır.
Uluslararası örgütlenmeler üzerinde etkisi olan, Dünya Sağlık Örgütü gibi kurumların durumunun ciddi şekilde sorgulandığını gördüğümüz salgın sürecinin beraberinde toplumsal, siyasal, ekonomik bir çok değişiklikleri beraberinde getireceği ve insanımızın hayata bakışını etkileyeceği de aşikardır.
Salgınla mücadelede tıbbi gelişmeler ve teknoloji araçlar en büyük silahtır. Ancak bunlar tek başına yeterli değildir.
Toplumların sahip oldukları sosyal ilişkiler, yaşanan belirsizlik ortamlarında gözlenecek yaşamsal kırılganlıklar toleransı ve psikolojik etkiler çok yönlü ele alınmak zorundadır.
Bu salgında en önemli etken ne olmalıydı dersek; Sosyal izolasyon değil, fiziksel izolasyondu asıl mesele. Maalesef birçok ülkede durum tam anlaşılamadığından tersi durum yaşanmıştır.
Zaten İnsanın doğası gereği Sosyal İzolasyona maruz kalması pek mümkün görünmemektedir. Yapılan bir çalışmayı örnek olarak sunmak isterim.
1950’li yıllarda Kanada Savunma Bakanlığının finansal desteği ile gerçekleştirilen bir projede detayları hizmete özel bilgi olarak gizli tutulan bir çalışma oldukça dikkat çekicidir.
Bir grup üniversiteli katılımcılara hiçbir şey yapmadan çevresel ve sosyal uyarıcıların en aza indirildiği, temel ihtiyaçlarını karşılamak dışında, yatakta gözleri ve kulakları kapalı monoton bir şekilde uzanıp durmaları halinde günlük 20 dolar vermeyi planladılar.
1950’li yıllarda Donald O. Hebb tarafından yapılan bu çalışmalarda çalışmaya katılanlar para karşılığı da olsa, uzun süreli olması beklenen duyusal tekdüzelik ve kısmi sosyal izolasyona kısa sürede bile katlanamamıştır.
Altı hafta olarak planlanan bu deneyde katılımcılar birkaç gün içinde projeden ayrılmışlar ve sonrasında ciddi sorunlar yaşadıkları söylenmiştir. Hatta bazı bireylerde, öğrenme kayıpları yaşanmış, kalıcı ruhsal travmalar ve izler bıraktığı dile getirilmiştir.
Ülkemizin 2020 yılı için yaklaşık 6,6 milyon dolar ile en fazla katkı payı ödeyen 14'üncü ülke olarak 9 Haziran 1949 yılından beri üyesi olduğumuz Dünya Sağlık Örgütünden geçtiğimiz günlerde haberlere düşen bilgiyi duymuşsunuzdur.
(DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus:
’’ Covıd 19 salgını nedeniyle oluşan kitlesel travmanın İkinci Dünya savaşından daha yoğun olmuştur.’’)
COVID 19 ve kısıtlamalarla ilgili süreçlerde ve alınacak her türlü tedbirler de bu konular dikkatli şekilde ele alınmak zorunda. Aksi durumlar toplumsal psikozlara dönüşebilir. İnsanların belirsizlik durumlarında rasyonel olmayan ve uygunsuz davranışları görülebileceğini kabul etmek gerekir. Böyle durumlarda Hızlı-otomatik-hayatta kalma refleksleri öne çıkar.
İnsanların, kaygı ve korku duygularının yanında öfke duygusu da vardır. Kişilik düzeyleri, eğitim durumu, psikolojik yapısı, değişen koşullara uyum sağlama becerisi, yaşamlarındaki bireysel alışkanlıkları, tecrübe ve deneyimleri, sosyal ve psikolojik desteklere ulaşma durumu, sahip olduğu ekonomik durum, devletin kabul gören politikaları vb. salgınla mücadelede başarı için her biri ayrı olarak dikkate alınması gereken durumlardır.
Bir zerre ile kürre de yaşanan/yaşatılanlar değişiyor…
Salgının özellikle dijitalleşme vasıtasıyla eğitim, iş, yönetim alanlarında, toplumsal yapıda beraberinde getirdiği değişimleri ve kırılmaları ülke olarak tecrübe etmeye devam ediyoruz.
Salgınla mücadelede birlikte hareket etmek çok önemlidir. Hayatımıza geçtiğimiz günlerde iller bazında, yeni anlamlar yüklenen renklerde girdi. (Mavi, sarı, turuncu ve kırmızı) ‘’Hedef Mavi ‘’ diyerek topluma çağrılar yapılmakta, salgın karşısında sorumlukları hatırlatılmakta. Renklerin dili ve çağrışımları her insanda aynı mı, bu bir araştırma konusu. Bilinçaltımızda renklere karşı duygu durumlarımızda değişiklikler olacak mı? Bu uzmanların vereceği bir cevap olacaktır. Toplumsal davranışlarımızı etkileyip etkilemeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Etrafın renklerle kuşatıldığı hayatımızda, ruhlarımızda siyahı yaşamamak, günlerimizin kara olmaması dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.