Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Dijital çağda yalnızlaşma, değerlerinden ayrılma…

Dijital çağda yalnızlaşma, değerlerinden ayrılma…

Covid süreciyle birlikte yaşadığımız, yeni normallere alıştırılmaya çalışıldığımız(!) dijital çağda; şahsiyet olmanın yerini bireyselliğin alması için atılan bilinçli/bilinçsiz koşar adımlar, yüz yüze iletişimin azalması, bir yıla yakın zamandır okullarda yüz yüze eğitimin yerini uzaktan eğitimin alması, artan bilinçsiz internet kullanımı, depresyon, kendine yetememe ve yalnızlık hissi gibi duygular toplumun büyük kesimini etkisine almaktadır/alacaktır.

Rekabetin ön plana çıkarıldığı dünyamızda Covıd süreciyle daha çok hız kazanan dijitalleşmeyle birlikte  iş hayatında insansızlaşmaya doğru evirilen, insanın yerini zannedildiği gibi robotların değil dijital’in alacağı, insanlığın evlerine hapsolarak tüketici konumda olacağı, bireysellik üzerine kurulu iletişim ortamı vardır.

Kendisine, çevresine dünyaya sahip olmak için koşturan, ubudiyet bilincini yitirmiş, uyum yeteneğini kaybetmiş, umut etmenin yerine arzularını ve tercihlerini önde tutan, bireysel arzularının peşinden giderken yalnızlıktan şikâyet eden bir kalabalık ile iç içe yaşıyoruz.

Kapitalist düzen içinde her şeye parayla değer biçen, emek ve üretimi hiçe sayan çok kazanma hırsı, insanların önce sahip oldukları öz değerlerini yitirmelerine ve bunun sonucunda önce kendine sonra toplumuna yabancılaşmasına, yalnızlaşmasına kapıları sonuna kadar açmaktadır.

Yalnızlık üzerine çok şey söylenmiş felsefesi yapılmış farklı anlamlar yüklenmiştir. Kimilerinin övdüğü, kimilerinin yerdiği soyut bir kavramdır. Tek kelime olup söylemesi kolay olsa da yaşaması zordur. Bu bir duygu olup insanın içinde yaşadıkları ve hissettikleridir.

Gustaw Jung’ın tanımıyla; çevrede insan olmaması değil, önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramaması ya da başkalarının imkânsız gördüğü, kabul ettiremediği bazı görüşlere sahip olunduğunda yaşanan bir durumdur.

İyi midir, kötü müdür yerine, zamanına ve yüklenilen anlamına göre göre tartışılır. Ancak Celaleddin Rumi’ den bir alıntı yaparsak: “Taşın kalbi yok ama, onu bile yosun sarar” der.

Sanki Peyami Safa’nın, “Bazen insan yok olduğu zaman mı var olur? Yalnızım, evet, herkes yalnızdır, yalnızız” dediği bir döneme doğru koşar adım ilerlesek te yalnızlık insana özgü olacak, övünülecek bir şey değil.

John Milton, paradise lost adlı şiirinde İngiliz edebiyatında ilk yalnız karakterini oluştururken bahse konu yalnızlığın tasviri şeytandır, insan değildir. Dünyada ilk yalnızlık bakanlığının da geçtiğimiz yıllarda İngiltere’de kurulmuş olması da dikkat çekici…

Yeni normalde (!) Dijital dünyanın istediği şahsiyet değil, kendini birey kabul eden ve gören bir insandır. Neden? Çünkü yalnız insan ruhu ve bedeni en kolay köleleştirilen esir alınan, robotlaşan insandır.

İman ve güven sahibi insanlar, bu dünyada her ne kaybederse kaybetsin; hiçbir zaman yalnızlık yaşamazlar. Rabbini unutan, aile bağlarından uzak yaşayıp onları terk eden/onlar tarafından terk edilen, erdemli davranışlardan kaçınan insanlar için yalnızlık kaçınılmaz durum olabilir.

İnsan kendisini anlamayanların arasında kalsa bile gözünü öyle bir yere bağlayacak ki içine yalnızlık derdi çökmesin. Kendi toplumuna yabancılaşmadan insanlığı kucaklayacak, değerlerine sahip çıkacak, içinde yaşadığı toplumun değerlerini önemseyecek, yaşamak umurunda olan, her şeyin anlam ifade ettiği bir dünyada anlamsızlık duygusu yaşamayacak, kalabalıkta kaybolmayacak, tavistock etkisinde kalmayacak bir toplum anlayışına sahip olmak ve yaşamak zorundayız.

İyi ilişkilerin bizi daha sağlıklı ve mutlu kıldığı görünen, bilinen bir gerçektir. O halde süreç içerisinde yalnızlık gibi duyguların tesirinden kurtulmanın aşısı da, dijital çağda yalnızlaşmadan değerlere bağlı bir hayat yaşamak olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi