Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

İnsan Bakiyemiz ve kalitesi

İnsan Bakiyemiz ve kalitesi

Romen Diyojen’in güpegündüz elinde fenerle dolaştığını görenler, ne aradığını sorar. O da, adam aradığını söyler…

İnsan, İslâm için kâinatta en değerli varlıktır. Düşünen her insanı hayrete bırakmaya yeterli, kudret kalemiyle yazılmış, sanat eseri bir varlıktır insan.

İnsan bakiyemiz kadar insan kalitemizde önem arz eder.

Her dönem de olduğu gibi nitelikli insan yetiştirme günümüzde de ön sıralarda yer almak zorundadır.

Hâkim milletlerle mahkûm milletler arasındaki en mühim fark, bir avuç iyi yetişmiş insandır! Düşüncesi de sıkça dile getirilenler arasındadır.

Kaliteli, şahsiyetli, vatanperver, vakarlı ve takvâlı gençler yetiştirmek… Konusundaki hedeflerimiz hep canlı kalmak zorundadır.

Konu ile ilgili üç kısa hikâyeye yer verelim.

Birinci hikâye:

Bir gün Hz. Ömer, dostlarına “Haydi herkes bir şey dilesin’” demiş. Mecliste bulunanlardan kimi “Ben şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim”, kimi “Şu oda dolusu altınım olsun da Allah yolunda harcayayım” demiş. Kimileri de aynı gerekçe ile daha başka başka maddi değerlerinin olmasını istemiş.

Hz. Ömer “Başka ne istersiniz?” diye sormuş. Onlar da “Biz başka bir şey istemeyiz” diye cevap vermişler.

Bunun üzerine Hz. Ömer; “Ben, Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. Yeman gibi şu oda dolusu insan isterim.” diyerek Müslüman olma sorumluluğunu, insanlığın mutluluğuna yönelik duygu-temenni boyutunu ve tabiî yetişmiş insan ihtiyacını ortaya koymuştur.

İkinci hikâye:

Yavuz Sultan Selim Ridaniye Savaşı öncesinde Mısır’ı kuşattığı zaman Memlük askerleri, dehşet saçan sokak muharebeleri ile mukavemet ediyorlardı. Memlük fedaileri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş ve “Yavuz’u öldürür isek, harbi kazanırız” inancı içinde idiler. Bunu istihbarat eden Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arz etti. Birlikte bir plan yaptılar. Sinan Paşa, Yavuz’un otağında Yavuz’un elbiselerini giydi ve Memlük fedailerini kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedaileri bertaraf edinceye kadar maalesef Sinan Paşa şehit oldu. Bunun üzerine Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzun idi: “Mısır’ı aldık, lakin Sinan Paşa’yı kaybettik!” diyordu.

Bu sözleri ile âlim bir mücahidin kaybını, bir Mısır ülkesinin fethine denk görüyordu.

Üçüncü hikâye:

Winston Churchill’e soruyorlar: İngiltere donanmasını mı istersiniz, Hindistan’ı mı? (Hindistan’ın yüzölçümü 3.287.263 km², İngiltere’nin yüzölçümü 244.110 km2) Churchill cevaben: “Tabiî ki İngiltere donanmasını isterim, çünkü İngiltere donanması benim olduğu müddetçe Hindistan gibi bir sömürgeyi dünyanın her yerinde bulabilir” der.

Devamla “İngiltere’yi mi istersiniz İngiliz donanmasını mı?” diye soruyorlar. Churchill, “Tabiî ki İngiltere’yi isterim diyor. Çünkü İngiltere benim oldukça İngiliz donanmasını kurabilirim. İngiliz donanmasını kurduktan sonra da Hindistan gibi bir sömürgeyi dünyanın her yerinde bulabilir” der.

Son olarak “İngiltere’yi mi istersin yoksa William Shakespeare’mi” diye soruyorlar, bunun üzerine de: Tabiî ki Shakespeare’i isterim, çünkü Shakespeare gibi biri benim oldukça İngiltere gibi bir devleti dünyanın her yerinde kurabilirim, İngiltere gibi bir devleti kurduktan sonra, donanmayı da kurabilirim, donanmayı kurduktan sonra da Hindistan gibi sömürgeleri de bulabilirim” der…

Hicri 4. Yüzyılın cerbezeli İslam filozoflarından Ebu Hayyan et-Tevhidi’nin dediği gibi, günümüzde de, Nitelikli insan sorunu çözülmeden “insan insanın en büyük sorunudur” gerçeği de her zaman canlılığını korumakta.

İnsanlığın nimet olarak bizlere sunulduğunu ve sorumluluklarımızın da farkında olmamız gerektiği kanaatini taşıyan herkes öğrenme ve öğretme aşkını kaybetmemesi gerektiğini de bilirler.

Sadî-i Şirazî'ye sormuşlar: İnsan nedir?

- "Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endişe.

Yani, bir damla kan ve bin bir endişe."

Yaşadığımız coğrafya zor bir coğrafya ve bu coğrafyada endişelere mahkûm bir hayat mı seçeceğiz, yoksa uyanıp, farkındalık duygusunu geliştirip, gayret ederek tüm insanlığa umut olabilecek diriliş erleri olabilecek aynı zamanda geleceğimiz adına da diriliş erleri yetiştirebilecek miyiz?

Öncelikli vazife kendi hakkımızdaki yanlış hükümleri/hükümlerimizi sırtımızdan atmakla yola çıkalım.

Bütün meselemiz bu olsa gerek…

Aksi halde Yaradan’ımız da bizim hakkımızdaki hükmü değiştirmeyeceğini bize söylemiyor mu?

Her işimizde ehliyet ve liyakata önem verelim. Ülkemiz ve gelecek adına öyle insanlar yetiştirelim ki ihtiyaç anında bizlerde, neslimizde “elimizde fenerle gündüz vakti adam arayanlar” kervanında yer almayalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi