Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Sarp Yokuşu Aşmak

Sarp Yokuşu Aşmak

Hayat olduğu gibidir, olması gerektiği gibi değil…

Yaşadığımız zorluklar bizlere neyin önemli/öncelikli olduğunu öğretir ve gösterir. Birey olarak kendimizi, ailemizi, dostlarımızı ve içinde bulunduğumuz toplumu tanıma ve izleme fırsatı yakalarız. Seçeceğimiz, hayata yön vereceğimiz yollar tercihimize bırakılmıştır. Tercihlerimiz bizim bu dünyada ve öbür dünyada yaşamımızı şekillendirir. Malum imtihan dünyasında olduğunu bilenler için ‘’Sarp Yokuşlarla’’ karşılaşmak bilinen ve beklenen bir gerçektir.

Günümüzde özelde Covıd ile mücadelesini evde, hastanelerde, yoğun bakım ünitelerinde, iş yaşamında veren insanımız, öncesinde ve sonrasında yaşadıklarıyla, kaybettikleriyle her biri kendi dünyasında ayrı bir imtihanı veriyor. Dileğimiz o dur ki bu zorlu süreç bir an evvel bitsin.

Bütün tedbirlere uymanıza rağmen, uzak doğudan gelen bu davetsiz misafir size de istemediğiniz halde konuk olabiliyor. Geçtiğimiz haftalarda bu süreci canlı yaşayan biri olarak;

‘’Kanatlarının çok alçaktan uçarsan nemleneceğini/çok yüksekten uçarsan yanacağını fark ederek ışığa uçmaktan vazgeçme’’ demenin ne demek olduğunu, hayatın bir EKG yolculuğundan ibaret olduğunu,’’ R ve S’’ noktaları arasında bu yolculuğun, her birinin şükre vesile olduğunu bir kez daha idrak etme fırsatı yakaladık. Bu süreçte başta en büyük teşekkür Rabbimize olurken, Konya Numune Hastanemizin değerli, fedakâr sağlık çalışanları, en büyük değerimiz olan ailemiz, akrabalarımız, sizinle dertlenen dostlarınız, çalıştığım kurumun tüm paydaşları vd. süreci sağlıklı bir şekilde atlatma konusunda her birinin ayrı bir teşekkür vesilesi, nimeti olduğunu bilsek ve söylesek te canlı olarak görme imkanını da yakaladık.

Hayatın havaya attığımız beş farklı topla oynanan bir oyun olduğunu düşünelim.

Bu toplar: İşimiz, ailemiz, sağlığımız, dostluklarımız, benliğimiz olsun.

Bu beş top içinde sadece işimiz lastik bir toptur. İçinde bulunduğumuz süreçte zor da olsa düşürürsek zıplatabilme imkânına sahip olabiliriz. Ancak diğer 4 top camdan yapılmıştır. Düşerse kırılır, yerine asla yeniden koyulamaz. Bunu fark etmeli önce kendimiz sonra da en değerli varlığımız olan çocuklarımızın hayatlarını bu dengeye göre kurmalarına yardımcı olmalıyız. Oysa hepimiz biliyoruz ki O lastik topu tutabilmek uğruna, diğerlerini kırıp dökmeden yaşama becerisini gösterenler içimizde çok az.

 Yaşam zor olmasaydı, zaten imtihan olmazdı…

Birey olmanın ötesine geçerek şahsiyet olmayı başarabilenler hayatta sarp yokuşları aşmak adına daha şanslıdırlar.

                İçinde bulunduğumuz Rahmet ayında yaratıcımız bize sarp yokuşu nasıl anlatıyor. Hep birlikte bakalım:

8,9,10. Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

11. Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.

12. Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?

13. O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.

14.15.16. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

17,18. Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir…(Beled Suresi)

Bu ayetler de göze çarpan en önemli hususlar iyilik yolunu seçenlerin sarp yokuşu aşabileceklerini, şeytani olan kötü yolu seçenlerin ise akıbetlerinin hüsran olacağını söylemesidir. Sarp yokuşu aşmak için insanın belli donanımlara sahip olarak yaratıldığı gerçeği vurgulandıktan sonra yapması gerekenler de açıklanıyor.

                Yaşadığımız Covid 19 salgını sürecinde Sarp Yokuşu tüm insanlık olarak birlikte aşma zorunluluğumuz ortadadır. Sadece bir ülkede bu salgının bitmesinin/bitirilmesinin çözüm olmadığı bilinen bir gerçek halini almıştır. İnsanlık ayetlere kulak verip İnsanlığa sahip çıkacak adımlar atmazsa, fert ve toplum olarak sorumluluklarını yerine getirmezse, dünyayı yönetenler ‘’insanı yaşat ki; devlet yaşasın’’ felsefesine göre hareket etmezlerse ve politikalar geliştirilmezse bu sarp yokuştan tüm insanlık olarak çıkmamız pek te mümkün görülmüyor.

                Köşe yazılarımızda sürekli değindik. Yeni normalde(!), dijital dünyada, özellikle gençlerimiz yalnızlaşmamalı, kendi toplumuna yabancılaşmamalı, İnsanlığı kucaklayacak bir nesil olarak yetişmeli. Bu konularda herkes vazife şuuru içinde hareket etmek zorundadır.  Aksi durumda gençliğimizi, Kalifornia Sendromu diye adlandırılan istenmeyen bir yaşam tarzında görmek, sarp yokuşu aşacak donanımlardan kopuk olarak hayatını sürdürmesi, sarp yokuşta kalması hiç birimizin istemediği bir şeydir.

                Kalifornia sendromu diye adlandırılan hayat tarzı, insanlara sadece bedenlerini çürüterek değil ruhlarından da uzak kaldıkları bir girdabın içinde yaşam sunuyor. İyilik yolundan uzak,  şeytani olan yolu tercih edenlerin dünyası. 

Susuzluğunu deniz suyu içerek  gidermeye çalışma gayreti.  Hayata sadece maddi açıdan bakan, manevi yönünü ihmal eden, sürekli bir yarış içinde olan, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, benliği ve bireyselliği ön planda tutan, maneviyat yoksunu, tüketim ve eğlenceyi üst sınırlarda yaşayan, zevke düşkün, bencil ve yalnızlaşan, insanı insan yapan değerlerden kopuk, mutsuz insanların sarp yokuşta kalmalarının kaçınılmaz olduğu da bilinen bir gerçektir.

                Gençlerimize Firavun saraylarında kölelik içinde yaşayıp, bolluk içinde olup, çeşit çeşit yemekler yiyenleri arzulayanların hüsran yolunu değil, Hz. Musa’nın yanında olup, tek çeşit yemeğe razı olmanın gerekliliğine inanan mutluluk yolunun mahiyetini öğretmeliyiz. Bütün alaylara, hor görmelere, dalga geçmelere rağmen yeri geldiğinde Şehrin Ortasında Gemi İnşa eden Hz Nuh’un misyonunu anlatmalıyız. Bütün kınamalara rağmen, mahcubiyet duygusu içinde kuru bir hurma dalı altında Hz. İsa’yı dünyaya getiren Hz. Meryem’in kutlu hikayesini, Hz ibrahim’in gerektiğinde tek başına ümmet olmasını, Hz Yunus’un toplumla mücadelesi ve imtihanını, Hz  Eyyub’un sağlıkla imtihanını, Hz Davud’un, Hz Süleyman’ın saltanatlarını ve mücadelelerini, özelde gençler için en güzel kıssa olan Hz Yusuf’un hayat mücadelesini anlatmak zorundayız. Doğmadan önce babası Abdullah’ı,6 yaşında iken annesi Amine’yi kaybeden, peygamber olmadan önce de insanlar arasında ahlakı, dürüstlüğü, adaletiyle tanınan ve en emniyetli kişi olarak bilinen, Kutlu davasından vazgeçmesi için yapılan dünyalık teklifler karşısında "Bunu bilesin ki, ey amca! Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar yahut ben bu uğurda canımı veririm." diyen son kutlu peygamberimiz Hz Muhammed(a.s)’ın ‘’Sarp yokuş’’ mücadelelerini mutlaka öğretmek zorundayız.

Geçtiğimiz günlerde iftar sofrasında büyük oğlumun şöyle bir sorusuyla karşılaştım.

-Baba söyle bakalım(!) Şükür, hastane sürecini sağlıklı bir şekilde atlattın. Ölüme hazır mıydın? Ne düşündün…

                Bu soruya çok hızlı bir cevap versem de sonradan düşündüm. Hakikaten EKG yolculuğuna benzettiğimiz bu R ve S noktaları arasında geçen hayatımızda ‘’Sarp Yokuşu’’ aşabildik mi ve her gelen ölüm, ani ölüm olsa da ölüme hazır mıyız? Korku ve Ümit arasında yolculuğumuz Ümitten yana inşallah…

 

Yazımızı şu düşüncelerle bitirelim.

Yola Düşünce Hatırla…

Ayakların özgür, Özün gür mü?

Sefer Uzun, geçitler sarp,

Yükün hafif, azığın tam mı?

Bil ki;

İman etmekle sorumlu olduğun kadar,

İmanı ve ahlakı muhafaza etmek,

Yeryüzünü imar ve inşa etmek te görevin.

Bu yokuşta;

Sorumluluk ahlakıyla,

Mücadeleci Ruhunla,

Sana sunulan ışıkla,

Hedefe yürüyebilecek misin?

Yola Düşünce Hatırla…

Ayakların özgür ve Özün gür ise,

Sura üflenene kadar,

Sarp yokuştan dönmeyeceksin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi