Başka Türkiye yok
Dünyadaki diğer toplumlara göre her yönden önde olan bir milletiz.
Ancak hak etmediğimiz bir yerde sömürü sistemin esiri olmuşuz.
Tabii ki bunların sorumlusu da bizleriz.
Tarih boyunca birçok konuda hiçbir şey yapamadık ya da hep yanlış yaptık.
Doğru yapacakları da iktidar yapmadık.
Mesela; biz ne ülkesiyiz? Tarım, sanayi, hayvancılık.
İnan ben karıştırıyorum bunları.
Hocam Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bunların hepsi diyenleri duyar gibiyim.
Konya buğday ambarı diye öğrendik ve öğrettik.
Şimdi bir bakmışız tarımda buğday ekimini bırakmış çok kazandıran ürünlerin peşine düşmüş durumdayız.
Köyde yaşayanımızda, şehirde yaşayanımızı da, olaya değil kolaya alıştırmış eğitememişiz.
Sınavlarda, sıralamada ilk iki yüze giren öğrencilerimizin, kaliteli iyi yetişmiş mühendislerimizin ve doktorlarımızın yurt dışına çıkmasını önleyememişiz.
İnşaat sektörünü iyi yetişmiş mühendislerimizi kaçırdığımız için inşaatlarımız sıradan kişilere kalmış.
Bunları görebildik mi?
Maalesef göremedik.
Yaşadığımız sitenin, ilçenin, şehrin ya da ülkenin işleyişini değiştirmek için ne yaptık?
Seçimden seçime sandığa gittik, görevimizi yaptık zannettik.
Seçimlerden sonra neler oluyor hiç kontrol etme ihtiyacı duymadık.
Dört mevsim tarım yapılabilecek alanları yüksek binalarla doldurduk. Hayvancılık nerde uygunsa orda yapalım demedik İç Anadolu’da ve Ege’de büyükbaş hayvancılık yapmak istedik.
Sonuç; maliyet yükseldi üretim geriledi. Ülkede et fiyatları tavan yaptı.
Süt, yağ, buğday, bakliyat gibi temel gıdalarda bir tarım ve hayvancılık ülkesi olmamıza rağmen Rusya ya mahkum olduk.
Turizmi tamamen unuttuk, yabancıya vatandaşlık vermeyi otelleri yıkıp yabancıya ev satmayı turizm zannettik.
Gittikçe açlığa yürüyen dünyada, Türkiye tarımının zenginliği ile projeler geliştirmesi gerekirken bunların hiç birini maalesef yapamadık.
“Nüfus planlaması nedir?” dersem,
İlk akla gelen doğum kontrolü gelir.
Ancak değildir.
Her şeyden evvel, yeni oluşan kentlerin insan ihtiyacı olan alanların iyi seçilmesi ve nüfus yokluğuna göre düzenlenmesi gerekir bununda beceremedik.
Ne yazık ki son yaşadığımız deprem, Türkiye şehirciliğinin ve inşaat sektörünün eğitimin uzman zenginliğinin yetersiz olduğumuzu göstermiştir.
Bu durum Türkiye’nin jeolojik yapısından çok Türkiye yöneticilerinin uygulamalarıdır. Adam kayırma rüşvet ve iltimasın önüne geçilememesidir.
Türkiye’nin 100 yıldan beri içine girdiği bu dar yapıdır.
Yetişen ziraatçılarımıza rağmen tarım devrimini yeterli ve doğru biçimde yapamadık.
Neden?
Mühendislerimizin ve doktorlarımızın dışarı çıkmasını önleyemedik,
Neden?
Köylüyü eğitemedik. Ziraat ve hayvancılıkta çiftçi sınıfını geliştirmeyi beceremedik.
Neden?
Büyüyen şehirlerde planlamalarda kanun hâkimiyeti tatbik edilemedi.
Neden?
İnşaat sektörü, sanatçı mimarlar, iyi mühendislerden çok, iş bitirici ve hatta haydut ruhlu insanlar doldurdu.
Neden?
Bunlar bir ülke için felaketin başlangıcıdır biz bu felaketi hak etmiyoruz.
Ağır depremli günler geçiriyoruz, peki depremin kendinden çok bu yanlışlarla ne kadar ilgiliyiz acaba.
Depreme karşı teknik uygulamayı düşünmeden evvel ortadaki feci manzaraları önleyecek kanuna ve örgütlenmeye gidiyor muyuz acaba?
Bugünkü Antakya'yı görünce tarihi Antakya’yı arayacak duruma geldik.
Bu durumu iyi kullanıp deprem dolayısıyla ortaya çıkan eski eserleri koruyabilecek miyiz?
Bu şüphesiz ayrı bir çaba, dikkat ve uzmanlık istiyor.
Ancak, biz tarihçiler eski Antakya’yı görmek, onu yaşatmak dünyaya kazandırmak istiyoruz.
Beni bu şiddetli deprem ve onun yıktığı yerlerdeki tarihi eserlerde düşündürüyor.
Antakya bizlere; Ortadoğu’nun, Akdeniz’in binlerce yılının bıraktığı emanet.
Şüphe yok ki onu yine biz koruyup ayağa kaldırabiliriz.
Çünkü “Başka Antakya, başka Türkiye yok”
Başka gidecek yerimiz yok”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.