Bir onunla, bir bununla!
Kim dost kim düşman belli değil. Cumhuriyet tarihimizde önce dost ABD ve Almanya, düşman Rusya diyorduk, bugün ise ne söylediğimizi bilmiyoruz. Bir de bunlar dost mu yoksa müttefik mi onu da ayırt edemiyoruz. .
At izi, İt izine karışma bu olsa gerek.
Kurtuluş savaşı yıllarında, İngiltere Fransa İtalya Mondros mütarekesine göre Anadolu'yu işgal ederken o yıllar Çarlık Rusya'sının yıkılmasıyla yeni kurulan Komünist Rusya, yeni Türkiye'ye yardım teklifinde bulunmuş sınırları içerisinde yer alan Müslümanların paralarının ülkemize gelmesine izin vermişti.
Buna rağmen biz dost Almanya dedik ABD dedik ve ona yaklaştık, o yıllarda da şimdiki gibi Amerika mandası olmayı bile kabul edenlerimiz vardı.
Bundan tam 63 yıl önce ben doğduğum yıl, yani 1957’de Suriye ile aramızda gerginlik çıkmış, Rusya bizi tehdit ederken ABD Türkiye’nin yanında olduğunu ilan etmişti. Türkiye, İngiltere, Irak, İran ve Pakistan arasında Sovyet nüfuzunun bölgede yayılmasını önlemek için 1955'te Bağdat Paktı (CENTO) kurulmuştu. Buna karşı SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) ise Mısır'a yardım ederek İslam coğrafyasında sempati kazanıp bölgede etkinliğini artırmıştı. Sovyetler Birliği'yle Suriye arasında ilk yakınlaşma 1956'da başladı. Bu durum ABD’ye göre Türkiye'nin güneyinin komünizm hâkimiyetine girmesi demekti. Bu yüzden o yıllarda ABD nin kışkırtmasıyla Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkiler gerildi. ABD, Türkiye'nin harekete geçmemesi durumunda Suriye'de kontrolün kaybedileceğini söyledi. Türkiye, Suriye sınırına asker yığmaya teşvik edilirken, ABD bölgeye asker ve uçak filoları gönderdi.
ABD'nin bölge ile ilgili tavrı 1957 Eylül'ünden itibaren sertleşmeye başladı. ABD sertleştikçe Türkiye de Suriye'ye karşı siyasetini iyice sertleştirdi. Türkiye'nin Suriye sınırındaki askeri manevraları hız kazanırken, sınıra zırhlı ve motorize birlikler yerleştirildi. Aynı yılın Ekim ayında ortalık iyice karıştı. 8 Ekim 1957'de Sovyet rejimi Türkiye ve ABD'yi "Ortadoğu'da çıkacak bir savaş mevzii kalmaz" diyerek tehdit etti.
O yıllarda Suriye sınırımızda birçok çatışma oldu 8 Ekim'de Nizip ilçesi yakınlarında demiryolu yapımında çalışan işçiler, her zaman olduğu gibi Fırat'tan kum almak için Suriye sınırını geçince, karşılıklı ateş açıldı olay Suriye dışişleri bakanının ılımlı tavrıyla tatlıya bağlanmış gibi görünse de, kısa bir süre sonra Suriye, temsilcisi Salah el-Bitar aracılığıyla da 8 Ekim 1957'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na Türkiye'nin sınırda asker yığmasıyla ilgili konuyu gündeme taşıma kararı verdi.
Sovyet Savunma Bakanı kışkırtmasıyla Suriye Dışişleri Bakanı Hindistan, Yugoslavya, Çin, Irak, Ürdün, Endonezya, Mısır, Yunanistan, ABD ve Sovyet Rusya elçilerini makamında kabul ederek Türkiye'nin sınıra asker yığması ile ilgili birer muhtıra verdi.
Daha sonrada Sovyet Savunma Bakanı Zukov 25 Ekim 1957'de “Türkiye şayet Suriye'ye karşı askeri harekâta başlarsa, sonu meçhul bir akıbete doğru gidecektir. Sovyet Rusya Suriye'nin vaziyetini elleri cebinde seyretmeyecektir” diye Türkiye'yi tehdit etti.
Rusya'nın tehditleri üzerine ABD ve İngiltere devlet başkanları durumu görüştüler. ABD ve İngiltere, görüşmeden sonra "Türkiye'ye yapılacak bir saldırının bütün NATO devletlerine yapılmış bir tecavüz sayılacağını" bir bildiriyle ilan ettiler.
Bu yıllarda Mısır'da ilginç gelişmeler oluyordu. Mısır'ın Suriye'ye yardım için gönderdiği askerler Halep'e ulaşmıştı. Ayrıca Mısır'ın değişik şehirlerinde bürolar kurularak Suriye'ye asker olarak gidecek gönüllüler kaydedilmeye başlanmıştı.
27 Ekim'de Suriye yönetimi 30 Türk askerinin sınırdan içeri girdiğini ve çatışma çıktığını iddia etti, savaş çıkmak üzereydi. Ancak ABD'nin Sovyetler ‘in Sputnik'i uzaya gönderip, üstünlük sağlamasıyla kendi başının derdine düşmesi ve arabulucuların çalışmalarıyla Suriye-Türkiye ilişkileri yumuşamaya başladı.
Suriye Birleşmiş Milletler'e yaptığı şikâyeti geri çekerken, Türkiye de 1957 Kasım'ından itibaren sınırdaki askerlerini azalttı. Zamanla savaş durumu ortadan kalktı. Sonuç olarak 1918'de Suriye'de Osmanlı yönetiminin sona ermesinin ardından bölgede huzur ve istikrar bozuldu, İslam Dünyası birbirine düştü. Türkiye ise "bir onunla bir bununla" flört edip, arada da Suriye ile beraber hareket edebilen bir politika takip ederek bugünlere geldi.
Gelelim bugüne; Afrin Operasyonu, milli birlik ve beraberlik ruhumuzun yeni bir tezahürüdür. Bu vesileyle, TSK tarafından icra edilen "Zeytin Dalı harekâtı" nın siyonizim tarafından aramıza sokulmaya çalışılan ayrımcı ve dayatmacı fikirlerle ortaya çıkarılmaya çalışılan husumet tahammülsüzlük politikalarının sona ermesine, "stratejik ortak" ve "dost" olarak bilinen dış güçler eliyle palazlandırılan terörün bitirilmesine, bölgede huzur ve barış ortamının yeniden sağlanarak, birleştirici bütünleştirici politikaların yeniden yeşermesine vesile olması duasıyla, bu konuda büyük fedakârlıklar gösteren Türk Silahlı Kuvvetlerimize Cenab-ı Hak'tan üstün başarılar ihsan etmesini ve bu gelişmelerin birlik ve beraberliğimizin yeniden tesisine vesile olmasını temenni ederim.
Bahar Kalkanı Harekâtına bugün hiç değinmedim. Çünkü bugün birlik beraberlik günüdür, Çünkü bugün susmak ve bu harekât için dua etme zamanıdır.
Kim dost kim düşman belli değil desem de, dostta belli, düşmanda belli. Bize bizden başka kimsenin faydası yok, yeter ki birlik ve beraberliğimizi muhafaza edelim, birbirimize sımsıkı sarılalım.
Yazının Sözü; "Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz? Suriye'yi istemelerinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye'yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye'dir.” Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.