LOZAN
05 Ekim 2016 tarihinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın "15 Temmuz Türkiye'nin ikinci bir kurtuluş savaşıdır. 1920'de bize Sevr'i gösterdiler, 1923'te Lozan'ı bize razı ettiler. Birileri de bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştılar." açıklamalarıyla Lozan Antlaşmasını gündeme getirmişti. Cumhurbaşkanımızın bu açıklaması üzerine o yıllarda Memleket gazetesinde ben de Lozan’ı yazmıştım.
Bugün gündemde yine LOZAN var o gün Lozan’ı acımasızca eleştirenler bugün Ege Kıta Sahanlığında, adalarda ve Doğu Akdeniz’de Lozan’ın bize verdiği hakları gündeme getirerek mücadele ediyorlar.
Onun için ben de Lozan’ı bir kez daha yazma ihtiyacı duydum. Lozan Antlaşması; 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, İsmet İnönü başkanlığında Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, imzalanmış barış antlaşmasıdır.
Peki, bu anlaşma bizim için zafer mi yoksa hezimet mi?
Yıllarca hep bunu tartıştık. Ciltler dolusu kitaplar yazdık. Bu konuda konferanslar verdik.. Bizler bunu tartışırken Atı alan Üsküdar’ı geçti, Ege denizindeki burnumuzun dibindeki adalar tek tek ya elimizden çıktı, Yunan işgal etti, ya da hepsi silah deposu haline geldi. Buda yetmiyormuş gibi Yunanistan Altı mil olan kıta sahanlığını Oniki mile çıkardı.
Eğer 1974 yılında Milli düşünen bir siyasetçi iktidara gelmeseydi şu an Kıbrıs’ta diğer adaları gibi elimizden çıkmış olacaktı.
Peki, onlar buraları işgal ederken biz ne yaptık? Lozan “zafer mi hezimet mi?” onu tartıştık. Yetmez mi?
İsterseniz birçok aydınımızı, yazarınızı, rahatsız edecek bu konuya fazla girmeden, Lozan anlaşmasını ve bizimle ilgili maddelerini yazalım, sonrada hep beraber karar verelim..
1920 yazına gelindiğinde I. Dünya Savaşı'nın galipleri mağluplar ile hesaplaşmalarını bitirmiş, savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. Hesaplaşılmayan tek mağlup Osmanlı İmparatorluğu kalmış, 10 Ağustos 1920'de Sevr'de gerçekleşti. Hiç bir zaman yürürlüğe girmeyen bu anlaşmaya göre bize sadece İç Anadolu bölgesi bırakılmış diğer Anadolu toprakları paylaşılmıştı
Ankara'da TBMM'nin Sevr Anlaşmasına tepkisi çok sert oldu. Ankara İstiklâl Mahkemesinin 1 numaralı kararı ile anlaşmaya imza koyan üç kişiyi ve Sadrazam Damat Ferit Paşa'yı idama mahkûm etti ve vatan haini ilan etti.
Kurtuluş savaşı sonrası İzmir'in kurtuluşu ile Lozan Antlaşması'na giden süreçte TBMM Hükümeti'nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükümeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler.
İtilaf Devletleri Lozan'a TBMM Hükümeti üzerinde baskı kurmak için İstanbul Hükûmeti'ni de davet ettiler. Bu duruma tepki gösteren TBMM Hükümeti, 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırdı.
TBMM Hükûmeti Lozan Konferansı'na katılarak Misak-ı Milliyi gerçekleştirmeyi, Doğuda bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi amaçlamış Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır.
20 Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri başlamıştır. Osmanlı borçları, Türk-Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun görüşmeler yapılmıştır. Ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır.
Temel konularda tarafların tavize yanaşmaması ve önemli görüş ayrılıkları çıkması üzerine 4 Şubat 1923'te görüşmelerin kesilmesi savaş ihtimalini yeniden gündeme getirmiştir.
Sovyetler Birliği eğer tekrar savaş çıkarsa bu sefer Türkiye'nin yanında savaşa gireceğini duyurmuştur.
Haim Nahum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de Türkiye'yi destekleyerek arabulucu olmuşlardır. Yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi tekrar Lozan'a çağırmıştır.
Taraflar arasında karşılıklı verilen tavizler ile görüşmeler 23 Nisan 1923'te tekrar başlamış, 23 Nisan'da başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923'e kadar devam etmiş ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlanmıştır.
Anlaşma, tüm tarafların onaylarında dair belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir. Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda İngiltere ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Adalar: Gökçeada ile Bozcaada özerk bir yönetime tabi tutulmak şartıyla (Türkiye antlaşmanın bu maddesini uygulamadı) Oniki Ada ve Rodos 1945 yılında müttefiklerin eline geçti ve Nisan 1947'de resmen Yunanistan'a teslim edildi. Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir. Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı. Azınlıklar: Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Batı Trakya'daki Türkler: İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler’in mübadele (Değiş Tokuş) edilmeleri kararlaştırıldı. Osmanlı'nın borçları: Türkiye'ye düşen bölümün taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi.
Boğazlar: Boğazlar, görüşmeler boyunca üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir. Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin siyasi yetkilerinden arındırılarak İstanbul'da kalmasına izin verildi.
Bu anlaşma maddelerine bakıldığı zaman Lozan kazanılan kurtuluş savaşını taçlandırmaktan tabi ki çok uzak görülüyor. Bir de hedef Misak-ı Milli ise bu sınırlara ulaşmaktan da oldukça uzak görülüyor. Lozan anlaşmasını Sevr anlaşmasıyla kıyaslayarak zafer gibi göstermekte büyük bir cehaletin sonucudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.