Türkiye’de Gençlik (1)
Gençlik güzeldir, baharda ırmaklara benzer. Yaşama tutkusu ve coşku. Hayaller, umutlar, acemilikleri.
Kendi adıma, yirmisine yeni dokunmuş bir gencin kırk veya elli yaşında varmış gibi konuşmasına, yazmasına, yaşamasına karşıyım. Neyse o olmalı. Hüküm vermek yerine merak etmeli, soru sormalı, araştırmalı her şeye eyvallah dememeli. Bir yere aklını satıp onun sözcüsü olmamalı, tüm siyasi görüşlerin doğrusuna doğru yanlışına yanlış diyebilmelidir. Tecrübe sahibi olmak kolay değildir. Deneyecek, yanılacak ve doğrusunu öğrenecek.
Bugünlerde bütün kıymetli yazarlar gençlerden şikâyet ediyor. Bu şikâyetleri uzun süre düşündüm. Muhasebe yaptım.
Dünyanın en eski sorularından biri: ‘Ne olacak bu gençliğin hali?’ M.Ö. 2500 yıllarına ait Sümer tabletlerinde yazanla aynı “Bu gençlik nereye gidiyor, yeni nesil tembel, bencil ve ilgisiz.”
Evvela kendi çocuklarımız. İsteriz ki, evlatlarımız bize benzesin. Özelliklerimizi alsın. Edebiyatçıların, yazarların, âlimlerin, toplum içerisindeki özel insanların evlatlarına bir bakalım. Ayrıca siyasetçilerin çocuklarına. Sonuç?
Bu satırları yazarken, ‘mum dibine ışık vermez’ ile ‘armut dibine düşer’ sözleri arasında gidip geliyorum. Ancak mum dibine ışık versin diyerek Cumhuriyet tarihimizdeki Gençlik üzerine oynanan oyunları ve gençlik hareketlerini araştırıp siz okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun Aralık 2019 tarihli verilerine göre, Türkiye nüfusunun yaklaşık %16’sı gençlerden oluşmaktadır. Bu nedenle birbirine rakip, düşman olan ülkeler, birbirleri ile olan mücadelesini, kavgasını ülke gençliği üzerinden yürütmeyi, ülke gençliğini ele geçirmeyi ya da uyuşturmayı önemli stratejik hedeflerden biri olarak kabul etmektedirler. Yıllarca gençliğimiz böyle bir saldırının muhatabıdır. Öncelikle bunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Bu sebeple gençlerin değer sistemlerini yıkmak Siyonizm’in ana hedeflerinden biridir, dayanışma ruhunu yıkmak, gençleri gelecek endişesi içine sokmak, tecrit edilmiş, bireyselleşmiş ve sürüleşmiş insan kalabalıkları haline dönüştürmek ve her şeyi maddileştirmektir. Siyonizm, bu hedef doğrultusunda özel bir gayret ve çalışma içerisindedir. Bunu da unutmamak gerekir.
Biz de bu yazı dizimizde öncelikle 1923 yılından başlayarak günümüzdeki gençlikle yazımızı tamamlamak istiyoruz. Umarım bu yazımız birçok tartışmaya ışık tutabilir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra devlet, yeni bir düzen kurmanın ve bu düzeni sağlamlaştırmanın aracı olarak gençleri görerek gençlerin Kemalist bir ideoloji ile yetişmesine özel önem vermiş, bunun için okulları doğrudan gençleri Kemalist ideolojiye örgütleme aracı olarak kullanmışlardır.
Devletin politikası bu olunca gençler ne yapsın, ya bu politikaya hayır diyecek ve Anarşist olacak, ya da eyvallah deyip kendini pasifleştirecek.
Bunun sonucunda gençler Kemalist ideolojiye sıkı sıkıya bağlanmış ve yayılması için çaba göstermiştir.
1916 yılında İttihat ve Terakki Fırkası tarafından üniversite gençliğini bir araya getirmek için kurulan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) Cumhuriyet sonrasında da bir devlet-gençlik örgütü haline getirilerek, hükümetin eylemlerinin destekçisi olarak faaliyet göstermiştir.
Uzun yıllar boyunca gençlik Kemalizm’in etkisi altında biçimlenmiştir. Bu süreçte gençler, CHP'nin politikalarına bağlılığı, her şeyin üstünde anlayışıyla eğitilmiştir.
Otuz yıl içinde yetişen kuşaklar başka herhangi bir etki altında kalmadan bu görüşlerle biçimlendirilmiştir.
60'lı yıllardan sonra gelişen sosyalizmden etkilenen, hatta kendisini Marksist ve Leninist sayan gençlik yığınları bile bu yıllardaki eğitimin etkisiyle hükümetlere karşı çıkarken bile bunu devletin çıkarları için yaptıklarını savunmuşlardır.
1950'lerden başlayarak, Kemalizm’in tek yanlı, baskıcı etkisinin hafiflemesiyle birlikte gençlik içinde dindar ve milliyetçi eğilimler güç kazanmıştır, ama öğrenci gençliğin önemli bir kesimi Kemalist tutumu sürdürmeye devam etmiştir. İktidar ve muhalefet arasındaki çekişme gençlik içine de aynen yansımıştır..
Cumhuriyet tarihi boyunca bütün öğrenci gençliğin tek örgütü görünümündeki MTTB 1950 li yıllarda bölünür ve TMTF (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) adı altında toparlanır.
Bunlarla birlikte, CHP, gençlik üstünde Kemalizm’in etkinliğinden yararlanarak, 1954 Ocağında, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, SBF-FK'yı (Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü) kurdurmuş ve gençlere farklı bir muhalefet yaptırmaya başlamıştır..
O yıllarda bu tür muhalefete karşı olan DP hükümeti kulüp ve üyeleri üstünde yoğun baskılara yönelir. Fikir Kulübü’nün binasını yıkarak tutumunu ortaya koyar.
Bu yıllarda gençlik hükümetin bu tutumundan hoşnutsuzdur ve özgürlük mücadelesi yürütmek için örgütlenmektedir ama 1956'dan sonra ortaya çıkan "Kıbrıs Sorunu”nda da geleneksel "devletçi" ve "ulusçu" tutumunu sürdürerek bir kısım gençlik DP'nin politikası peşinde sokaklara dökülür.
Kısa bir süre sonra öğrenci gösterileri baş gösterdi, İstanbul ve Ankara'da gösterilere başvuran öğrencilere polis sert davranınca işler iyice kızıştı. 28-29 Nisan olayları olarak bilinen olaylar ile 555 K eylemleri toplumsal etkisi geniş, cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşmiş en geniş gençlik eylemleri olmuştur.
28 Nisan 1960 tarihinde DP’nin politikalarını protesto etmek için İstanbul Üniversitesi’nin merkez fakültesinde öğrencilerin toplanması üzerine polisin toplantıya müdahale etmesi sonucunda olaylar çıkar. Üniversitede başlayan eylemler polisin müdahalesi sonucunda büyüyerek Beyazıt Meydanı’na kadar taşar. Öğrenciler protestolarını ertesi gün de sürdürdüler.
İktidarın benimsemediği CHP nin kendini iktidara taşıma aracı olarak kullandığı gençler 555 K eylemi, “5. ayın 5.günü saat 5’te Kızılay’da” şifresiyle harekete geçerler Saat 17.00’a doğru “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu, kahrolası diktatörler, bu dünya size kalır mı?” marşıyla Kızılay gençlerle dolmaya başlar.
Hedefte hükümetin istifası vardır. 18.00’a doğru bir spor arabayla Ulus yönünden alana giren Celal Bayar, Adnan Menderes ve TBMM Başkanı Refik Koraltan Kızılay’da arabadan inerler. “Devlet büyükleri” olarak sözlerini dinletip kitleyi yatıştıracaklarını düşünüyorlardır. Gençler “devlet büyüklerini yuhalayarak karşılarlar. Durumu gören Celal Bayar, indiği arabaya binip Adnan Menderes’i orada bırakıp kaçar. Menderes, bir gazetecinin arabasına binerek alandan ayrılabilir.
27 Mayıs sonrasının askeri idaresini kendi hükümeti gibi gören öğrenci gençlik, seçimlerden sonra kurulan CHP-Adalet Partisi koalisyon hükümetini endişeyle karşıladı. Gençlere göre AP; Demokrat Parti'nin mirasçısı, el altından gençliği ve "zinde güçleri" düşman ilan etmiş bir partiydi. Bu koalisyonun biriktirdiği hoşnutsuzluk, 1965 seçimlerinde AP'nin tek başına iktidar olmasıyla yeniden patlak verdi.
Ama bu sefer "Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu?” türküsüyle değil "petrollerin ulusallaştırılması", "ikili anlaşmaların feshedilmesi", "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçileri" gibi antiemperyalist sloganlarla sokaklardaydı gençlik.
Bu Türkiye gençlik hareketinin, düzen partilerinden bağımsız, özünde hepsine birden karşı da çıktığı bir durum gibiydi. Peki gerçekten böyle miydi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.