Direnen Libya ruhu: “Zenga Zenga -II-”
2011 yılında başlayan isyanlarda Dünya basın ve kamuoyunda dolaşan Libya’da vahşet ve zulüm var iddiaları Batı ülkelerinin liderleri tarafından adeta istismar edilen bir cümleye dönüşmüştü.
Bingazi’de zuhur eden isyancıların harekatı El Kaide örgütü ve diğer harici erkler tarafından ülkenin büyük bir bölümüne sirayet etti. Önceki yazımda da bahsettiğim üzere farklı yapılanmaların devletin muhtevasında illegal işler için barındırıldığı ve Batı ülkelerinin menfi emellerine hizmet etmek maksadıyla halkı Kaddafi karşıtlarının yanına çekmeye çalışmak için kullanılıyordu.
Bu noktada isyancılar para ile satın aldıkları bireyleri kullanmak üzere ellerine silahlar verip cephe hatları oluşturarak Libya’nın üniter devlet yapısını tehlikeye attığını görüyoruz.
Amaçları Kaddafi’yi devirmek. Bu uğurda devlet yansa umurlarında olmaz, onlar için yeter ki Kaddafi devrilsin.
Artık tabiri caizse kılıçlar kınından çıkmıştı. Ne isyancılar hizmet ettikleri yıkımdan vazgeçecek kadar akıllıydı, ne de Kaddafi ülkesini ve ona güvenen milyonları yalnız bırakacak kadar korkaktı.
İsyancıların Kalesi “Bingazi”
Bilindiği üzere ilk isyan ateşi Bingazi’de fitillenmişti. İsyancıların hedefi Bingazi’den başlayıp Trablus’a kadar yakıp yıkarak Kaddafi’yi devirmek.
Olaylar 15 Şubat 2011’den beri durulmuyordu. İsyancılar gasp ettikleri silah ve teçhizatlar ile toplama bir ordu teşkil etmişti. Bingazi’nin ellerinden kayıp gitmesine izin vermek istemiyorlardı. O yüzden her tarafa sığınak ve yığılmalar şeklinde yapılanmalar kuruyorlardı.
İsyancılar Cemahiriye yani halkların iktidarına karşı çıkıyordu. Onlara göre Cemahiriye Kaddafi’nin uşaklarıydı.
Birilerinin desteksiz, yalan vaatleri isyancıların gözünü boyamıştı. Onlara yıllarca hizmet eden adamı diktatör ilan etmişlerdi.
Muhaliflere yardım eli uzatanlar, yıllar önce onları esir edenlerdi ama görmek istedikleri kare bu değildi. Onlar Kaddafi’nin ölü bedenini görene kadar kör atlar gibi bir o yana bir bu yana koşturup duracaklardı.
İsyan kıvılcımının çakıldığı yer olan Bingazi artık isyancıların kalesi konumundaydı.
Cemahiriye’nin Kalesi “Trablus”
Cemahiriye halkların iktidarı demekti. Kaddafi bu kavramı özümseyen bir yönetim şekli oluşturup halkın refahı ve mutluluğu için çabalıyordu. O zamanlar hangi ülke halkına çalışmadan maaş veriyordu, hangi İslam ülkesi global sömürgecilerin ateşten gömleğini yırtıp millileşme mücadelesinde muvaffak olabilmişti, hangi petrol zengini ülke Kabbala neferlerine bir damla petrol vermeden ülkeyi kalkındırabildi?
Türkiye ve diğer ülkeler İMF karşı borç ödemeye çalışırken Cemahiriye sayesinde Libya dimdik ayaktaydı.
Baktılar ki Libya’ya Kaddafi yönetimdeyken müstemleke kuramayacaklar, diğer İslam ülkelerini karıştırmak için başlatılan Arap bahar’ı operasyonunu Libya’ya El kaide ile sirayet ettirdiler.
Ateş medeniyetinin mensupları her ülkede olduğu gibi parayla satın alınan ve bir saman aleviyle galeyana gelen bireyler sayesinde Libya’da da işleri rayına oturtmuşları.
Gerekli lojistik desteği sağlayıp Libya’nın da yavaş yavaş kanlı avuçlarının arasına girmesini bekliyorlardı.
İsyancılar neye hizmet ettiklerini bilmeden ülkeyi kaosa götürürken karşılarına Cemahiriye çıktı. Bizzat Libya halkı Kaddafi’den razı olduğunu ifade ediyordu. Aç değildiler, açıkta değildiler, ülkeleri mandater devletler tarafından işgal edilmemişti.
Ama kaosa hizmet edenler “Özgürlüğe açız!” nidalarıyla ülkeyi adım adım yıkıma gönderiyordu.
Trablus o andan itibaren Cemahiriye’nin kalesi olmuştu. Cemahiriye dik durmak zorundaydı. Diğer ülkelere yapılanlar aşikar iken isyancılara pabuç bırakamazlardı.
Petrol Savaşları
Libya’nın petrol zengini bir ülke olduğunu bilmekteyiz. Zaten zengin petrol yatakları olmasaydı kan emiciler oraya diş bilemezdi.
Libya’da Zaviye petrol tesisleri ve Briga stratejik öneme sahip. İsyancılar bu bölgeleri ele geçirip petrole el koymak istiyorlardı.
Akıllara burada iki soru takılıyor;
Kaddafi kontrolündeki petrol tesislerinden elde edilen gelir (petrolden elde edilen gelir) ne için kullanılıyordu?
Cevap gayet bariz bir şekilde ortada. O petrolden elde edilen gelir halka eşit bir şekilde dağılıyordu.
Madem gelir halka veriliyordu da neden sözde devrimciler tesisler için kan döküyordu?
Ateş medeniyetinin bu durum ile ilgili desiseli bir planı var. Sömürecekleri bölgelere kendi destekledikleri geçici bekçiler yerleştiriyorlar. Yani petrolü alıp götürecekleri bir koridor oluşturup tabiri caizse “malı kaldırıyorlar”.
Amaçları halka dağıtılan petrolü kendi himayelerine almak. Bu isyanın çıkma sebebi de buydu ya!
Ama Kaddafi’nin pes etmeye, halkının ekmeğini başkalarına peşkeş çekmeye hiç niyeti yoktu. Nitekim Cemahiriye’nin ağzından “Bize Allah, Muammer (Kaddafi) ve Libya yeter!” nidaları çıkıyordu.
Zira Kaddafi canına dahi mal olsa vatanını ve Cemahiriye’yi müdafaa edecekti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.