Konya’nın kalbinde Sultan Selim Camii’nin doğusunda yer alan tarihî yapılar topluluğu Mevlana Külliyesi’ni oluştururken, külliyenin çekirdeği ise kuşkusuz Kubbe-i Hadra’dır. Külliye, Selçuklu Döneminden itibaren Cumhuriyet Dönemine kadar değişik yapıların ilavesi, bazılarının yenilenmesi, bazılarının da onarılmasıyla günümüze kadar geldi.
1926 yılında Cumhuriyet'in ilanının ardından, "Konya Asâr-ı Atîka Müzesi" olarak açılan bu müze, 1954'te yapılan düzenlemelerle Mevlâna Müzesi adını almıştır.
Mevlevi tarikatının ana yapısı olması bakımından birçok yapıyı içine alan külliyenin bazı bölümleri ise günümüzde mevcut değildir.
KÜLLİYE’NİN BAŞLANGICI
Alâeddin Keykubat zamanında (1220-1237), surların dışında sultana ait bir gül bahçesinin Mevlâna’nın babası Sultanülulema Bahaeddin Veled’e bağışlanması ve daha sonra buraya defnedilmesiyle (1231) külliyenin kuruluşu başlamış; zamanla Mevlâna’nın yakınları ve kendisinin buraya defnedilmesi ile külliyenin temelleri atılmıştır.
Tarihçi Haşim Karpuz’un aktardığı bilgilere göre; Karamanoğulları Döneminde Mevlâna Türbesi (Kubbetülhadra/Kubbe-i Hadra) bugünkü şeklini almış ve türbenin yanındaki mezarlar ile Post Kubbesi, Kibabülaktap (“Kıbâbü’l-aktâb”: Kutupların kubbeleri) da denilen kubbeli bölüm inşa edilmiştir.
XVI. yüzyılın sonlarında (1571) II. Selim zamanında semahane ve mescit bölümleri yapılmıştır. Aynı yüzyıl içerisinde sırasıyla türbeler ve avluyu sınırlayan derviş hücreleri yapılmıştır. Eski matbah da bu döneme aittir. XVIII. yüzyılda semahanenin mahfilleri ile yapıya güney, kuzey ve doğudan destekleyen payandalar inşa edilmiştir.
GÜNÜMÜZE ULAŞMAYAN YAPILAR
Külliyenin çekirdeğini Kubbe-i Hadra, semahane ve mescit oluşturmaktadır. Derviş hücreleri, Meydan-ı Şerif ve Matbah, külliyenin batı sınırlarını oluşturmakta; eski matbah, Çelebi Dairesi, valideler mezarlığı ve Hadikatülervah (ruhlar bahçesi) gibi mezarlık bölümleri bir hazire duvarıyla çevrilmiş bulunmaktadır.
Bu hazirenin dışa açılan ve özel anlamlı kapıları bulunmaktadır. Bunlar; batıda Dervişan Kapısı, güneyde Hamuşan Kapısı, kuzeybatıda Çelebiyan Kapısı ve kuzeydoğudaki Pir Kapısı olarak adlandırılmıştır. Külliyenin bir parçası sayılan eski Sultan Veled Medresesi ile, yerine 1889 yılında yapılan Çelebi Mektebi de yıkılmıştır. Buna bitişik olan XIX. yüzyıl helâları da ortadan kaldırılmıştır.
TÜRBE AVLUSUNDA NELER VAR?
Çelebi Mektebi ve helâlar hazire duvarının dışında kalmaktaydı. Tek bir mekândan oluşan eski matbah XVI. yüzyıla tarihlenmektedir. Bugün yenilenmiş ve yemekhane olarak kullanılmaktadır. Eski matbahın hemen kuzey yakınındaki Çelebi Dairesi iç sofalı planda yapılmış, XIX. yüzyıl yapısı olup, tavanları süslemeli bir yapıdır. Son yıllarda restore edilmiştir. Bu iki yapının kuzeyindeki çamaşırhane de yıkılmıştır.
Türbenin batısındaki avlunun ortasında şadırvan, bunun kuzeydoğu köşesinde bugün üzeri kapatılmış kuyu bulunmaktadır. Avlunun kuzeyinde selsebil, Matbah-ı Şerif önünde ise Şeb-i Arus Havuzu bulunmaktadır. Buradaki üç bölümden oluşan mezarlık kaldırılmış, son yıllarda Neyzenler Bölümü ihya edilmiştir.