KONYA HABER
Konya
Az bulutlu
31°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,0350 %0,80
48,0868 %0,92
4.443,92 % 1,11
Ara

VERİLERİ TOPLAMA YARIŞI

YAYINLAMA:

ABD, Avrupa Birliği ve Çin, veriye dair yaklaşımlarında farklı stratejiler benimsemektedir. Amerika Birleşik Devletleri, verileri küresel erişim mantığıyla toplamakta ve bu yolla hem ekonomik hem de jeopolitik üstünlük elde etmeyi amaçlamaktadır. NSA gibi kurumlar aracılığıyla ve büyük teknoloji şirketleriyle iş birliği içinde çalışan ABD, verinin bir güç aracı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu modelde devlet ve özel sektör iç içe çalışmakta; şirketler üzerinden yapılan izlemeler, devletin güvenlik politikalarıyla birleşmektedir. Avrupa Birliği ise veri konusunda daha çok birey haklarını ve mahremiyetini önceleyen bir yaklaşım benimsemektedir. GDPR (Genel Veri Koruma Tüzüğü) gibi düzenlemelerle vatandaşlarının verilerini korumaya çalışan AB, veri egemenliği konusuna bölgesel bir bakış açısı getirmektedir. Avrupa, veri merkezlerinin kendi sınırları içinde kalmasını savunmakta ve birey haklarını önceleyen hukuki bariyerler inşa etmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımda devlet-şirket ilişkisi daha mesafelidir; devletin amacı, şirketleri yönlendirmekten çok düzenlemektir. Çin ise veriye devlet merkezli ve mutlak denetim anlayışıyla yaklaşmaktadır. Veri toplama ve işleme süreçleri doğrudan devletin kontrolündedir ve bu veriler toplumsal istikrarı sağlamak, rejimi korumak ve birey davranışlarını yönlendirmek için kullanılmaktadır. Çin, bu amaçla sosyal kredi sistemi gibi uygulamalarla vatandaşlarını gözetlemekte, ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarını veri üzerinden inşa etmektedir. Şirketler ise devletin gözetim politikalarıyla tam uyum içinde çalışmaktadır. Bu üç yaklaşım arasında belirgin farklar vardır: ABD veri üzerinden küresel güç kurmayı, AB bireysel hakları koruyarak dijital düzenin etik sınırlarını çizmeyi, Çin ise veriyi halkı şekillendirmek ve rejimi sağlamlaştırmak için kullanmayı hedeflemektedir. Her biri kendi dijital dünya düzenini inşa etmeye çalışmakta ve "veri nerede, kimin kontrolünde olmalı?" sorusu etrafında küresel bir mücadele yaşanmaktadır. Dijitalleşen dünyada bireysel iletişim, günlük hayatın ayrılmaz bir parçası hâline gelirken, aynı iletişim trafiği devletlerin güvenlik gerekçesiyle izlediği birer hedefe dönüşmüştür.

TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİNİN TEPKİSİ VE ŞİFRELEME HAMLELERİ

NSA’nın büyük teknoloji firmalarıyla olan iş birlikleri ortaya çıktıktan sonra, Apple, WhatsApp ve Signal gibi şirketler uçtan uca şifreleme sistemlerini daha yaygın hale getirmiştir. Bu adımlar, kullanıcıların iletişimlerinin yalnızca gönderici ve alıcı tarafından okunabilir olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca VPN, TOR gibi gizlilik odaklı teknolojilere olan ilgi artmış, bireysel dijital güvenlik uygulamaları yaygınlaşmıştır. Avrupa, NSA skandallarından sonra kendi vatandaşlarının verilerinin ABD tarafından istismar edildiğini fark etti. Bu yüzden: Genel Veri Koruma Tüzüğü ile bireysel mahremiyeti güçlendirdi.

"Avrupa verisi Avrupa’da kalsın" prensibiyle, veri merkezlerinin AB sınırları içinde kurulmasını savunuyor. ABD ile transatlantik veri akışı anlaşmaları (Schrems I ve II davaları) hukuki krizlere neden oldu. Avrupa Birliği, teknoloji üreticisi olmasa da, regülasyon gücüyle veri savaşında denge kurmaya çalışıyor. Çin, veriyi yalnızca ekonomik değil, ideolojik ve siyasi kontrol için kullanıyor: Great Firewall (Büyük Güvenlik Duvarı) ile küresel internetten kendini izole etti. Alibaba, Huawei, Tencent gibi şirketler devlet gözetimiyle uyumlu çalışıyor. Sosyal kredi sistemi gibi projelerle, bireylerin davranışlarını veriyle takip ediyor ve cezalandırıyor. Çin’in yaklaşımı: veri, halkı şekillendirmenin ve rejimi sağlamlaştırmanın aracıdır. NSA’nın gözetim programları, modern demokrasilerde devletin güvenlik gerekçesiyle ne ölçüde yetki kullanabileceği ve bireylerin mahremiyetinin nasıl korunacağı sorularını derinleştirmiştir. Mark Klein’ın 2006’daki ifşasıyla başlayan süreç, Snowden belgeleriyle tüm dünyaya yayılmış ve yeni bir dijital farkındalık döneminin kapılarını aralamıştır. Mahremiyetin güvenlik karşısında sürekli olarak geri plana itilmesi, sadece teknolojik değil, aynı zamanda etik ve hukuki bir krizdir. Bu nedenle EFF gibi kuruluşların öncülüğünde yürütülen dijital haklar mücadelesi, demokrasilerin sağlığı açısından hayati bir rol oynamaktadır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *