Sanatın Güneşi Batar mı? Zeki Müren
1950’li yıllarda gönüllere taht kuran Zeki Müren, sadece bir ses değil fazlasıydı. Günden güne şarkıları dillere pelesenk oldukça, o sesin muhteşemliğinin ardında bir duruş, bir zarafet ve hatta bir cesaret olduğu fark edilmişti.
Müren, sahneye her çıktığında, sadece şarkı söylemiyordu; giydiği kıyafetle, konuşma üslubuyla, sanat anlayışıyla toplumun sınırlarını sorguluyordu. O, sıradan bir sanatçı değildi.
Giyimi, jestleri ve duruşuyla bambaşka bir sanat anlayışını yaratmıştı. Halk tarafından “Sanat Güneşi” olarak ilan edilmişti. Çünkü hem genç nesillere Klasik Türk Müziğini sevdirmişti hem de sahnelerinde yansıttığı zarafetle sanatçı kimliğine başka bir boyut kazandırmıştı. Konservatuvar eğitimini ve kültürel donanımını müziğe yansıtan sanatçı, sadece bir müzisyen değil aynı zamanda toplumsal bir figür olmuştu.
“Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam”, “Elbet bir gün buluşacağız” …
Repertuvarında klasik Türk Müziği eserlerine sıkça yer vermiş, ayrıca kendi bestelerini de seslendirmiştir. Bugün onun bestelediği eserler, tılsımını kaybetmeden günümüzde söylendiğinde de aynı sevgi ve hissiyat dinleyiciye geçmektedir.
Onun gidişinin ardından “Sanat Güneşi” söndü mü?
Bize bıraktığı ölümsüz eserleri ile şarkılarında yaşamaya devam etti. “Ben sanatımı halk için yaptım” deyişiyle gönüllere taht kuran Müren, gerçekten halkın sanatçısıydı. Ve halk da onu hiç unutmadı.
Ne zaman onu dinlemek istesem, farklı bir döneme yolculuk başlar ruhumda. Aynı zamanda bir zarafeti ve aşkı hissederim eserlerinde. Zeki Müren, “Şimdi uzaklardasın Gönül Hicranla doldu” ama şarkılarınla; anılarımızda, sevincimizde, hüznümüzde ve kalbimizdesin…