KONYA HABER
Konya
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,2895 %0,27
48,6060 %0,47
4.836,88 % 0,29
Ara

Küresel Vatandaşlık

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Vatandaşlık kişiye geniş haklar veren, bünyesinde kimi yükümlülükleri de barındıran hukuki bir kavramdır. Vatandaşlığı kazanma yollarından birisi de doğumdur. Yani hangi ülkede doğmuşsanız o ülkenin vatandaşlığı otomatik olarak kazanılmaktadır. Bu durum devletler (özel) hukukunun kabul ettiği bir ilkedir ve dünyada yaygın olarak kabul görmektedir. İşte sırf bu yüzden kimliksiz ve vatansız kimileri doğum yapmaya başka ülkelere (özellikle Amerika’ya) gitmektedir.

Vatandaşlık adı üzerinde ‘vatan’la ilgili bir kavramdır. Vatan ise kimi zaman bin yılları gerektiren mücadele ile elde edilen toprak parçasıdır. Vatan kavramı sadece toprak parçası ile de ilgili değildir. Eğer bir şekilde kaybedilmişse, geri kazanmak nesiller boyu mücadeleyi gerektirir. Bu yüzden de yoluna baş koyanlar her toplumda 'şehit' kabul edilir.

Yahudiler kaybettikleri ve ‘vatan’ olarak kabul ettikleri Filistin topraklarını geri kazanmak için tam iki bin küsur yıl uygun zamanı beklemişlerdir mesela... İspanya (Endülüs) için de durum benzerdir; reconquista… (yeniden fetih). Başarmışlardır da... Başka birçok örneği vardır. Aksi yok olmaktır çünkü...

Toprak, millet, vatan… Küresel vatandaşlık bu türden hassasiyetlere yer vermez. Kavram dünya vatandaşlığı diye de bilinir ve bu haliyle yerel kimlik ve ilişkilerin üzerindedir. Bu düşüncede siyasi ve coğrafi sınırlar önemsizleşir ve yerel çözümler ‘vizyonsuzluk’ olarak değerlendirilir. Bu yüzden de ‘yerel’ olana, yani ‘aidiyet’ kültürüne ilişkin her şey yok olmaya terkedilir. Bunun adı gerçekte uzun vadeye yayılmış (kültürel-küresel) soykırımdır. Cinsiyet eşitliği gibi gerçekte LGBT’ye kapı aralayan müesseseler de konu ile ilgilidir.

Avrupa Birliği kendi içerisinde bu durumu dikkate değecek kadar ileriye taşımıştır; ‘Avrupa Birliği vatandaşlığı…’ Bu statü ‘serbest dolaşım’ imkânı verir ki, serbest dolaşım Avrupa Birliği’nin en temel kavramlarından birisidir. Zira hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan üye bir başka ülkeye geçmeye, yine kısıtsız bir şekilde ticaret yapmaya, belli şartlarda seçme ve seçilmeye, bu ülkelerde çalışmaya, işyeri açmaya ve yatırım yapmaya imkân verir.

Esasen ‘Avrupa’da yeni bir savaşın çıkmasını önlemeye dönük bu müessese AB açısından elbette önemlidir. Zira Avrupa Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında çok ağır bir bedel ödemiştir. Durumu önemli kılan bir başka husus ise bu ‘birliğin’ ortak değerlere ilişkin olmasıdır. Genel kanaatin aksine birbirinden çok farklı kültürlere sahip bu ülkeler Batı’nın küreselleştirdiği değerler üzerinde birleşmiştir. Demokrasi, insan hakları, kadın hakları, piyasa ekonomisi gibi aşina olduğumuz pek çok küresel değer aslında insanlığın değil ‘Batı’nın ortak değeridir. Durum şuna benzetilebilir ki; kırk parçaya bölünmüş İslam toplumu kendi arasında ortak değerler bağlamında kolaylıklar getirse, bu durum elbette İslam toplumunun lehine olur.

Ancak İslam toplumu için küresel değerler ‘yabancı’ kategorisindedir. İ. Özel’in tesbitiyle; "(…) bir Yahudi’nin dünyanın her yerinde rahat yaşaması için gerekli şartlara insan hakları deriz." Siz bunu bugün geniş anlamda ‘Batı’ diye yorumlayabilirsiniz. Nitekim Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998'de verdiği mülakatta, Ruanda’daki soykırımla ilgili olarak "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil" ifadesini kullanmıştı. G. W. Bush ise Afganistan’ı işgalinde insan hakları ihlaline dair bir soruya ‘onlar insan sayılmaz’ anlamına gelen cevap vermişti. Çok geriye gitmeye de gerek yok aslında… Bugün Gazze’deki mevcut durum karşısında Batı devletlerinin resmi tepkisi her şeyin ispatı…

Ama ne yazık ki, dünyayı ikna etmiş gözüküyor bu yapı… Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz üzere en tehlikeli insan türü de ikna edilmiş olandır. Nitekim yapılan bir çalışmada dünya vatandaşlığı statüsünün ankete katılanların % 70’inden fazlası tarafından kabul gördüğü tesbit edilmiştir (kesinlikle katılıyorum; %29.5, katılıyorum; % 41). İlginç olan bir husus da şu ki; bu oran Katar gibi yüksek gelirli ve nüfusu Müslüman olan bir ülkede ‘kesinlikle katılıyorum’ olarak % 71’dir (genel ortalama % 29.5). Ama aynı oran Filistin gibi sıkıntılı bir coğrafyada % 11’dir. (bilgiler Wikipedia’dan (English) alınmıştır). Küresel vatandaş olduğunuzda Gazze topraklarının ne önemi olabilir ki… Eğer turizme uygunsa, açarsınız gider.

Oysa toplumların geleceğe güvenle bakmasını sağlayan güçlü ‘aidiyet’ hissidir vatan... Satışa da konu değildir. Toplumdaki bu hissiyat bir otokontrol mekanizmasıdır ve ortak kültüre ilişkin ‘inancı’ temsil eder. Gazze’deki direnişin gerisindeki motivasyon Gazze’nin gerçek anlamda ‘vatan’ oluşu ile ilgilidir; El-Muzaffer!…

Toplumsal sorumluluğa ilişkin bu durum, aileden akrabaya, komşudan yaşanan şehre, bugünden geleceğe, global çevre sorunlarına, ümmetten insanlığa dair bütünü temsil eder. Dolayısıyla dünyanın bir köşesindeki herhangi bir sorun söz konusu ‘duyarlılığı’ harekete geçirir. Temelinde seküler olan ve yazıda bahse konu felsefede (küresel vatandaşlık) insanı motive eden tek şey ‘çıkar’dır. Mevcut “acımasız kapitalist ekonomik sistem" ise bu duruma ilişkin sonuçtur.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *