Bozkır’ın Tarihsel Gelişimi
Konya’nın güneyinde, Torosların eteğinde yer alan Bozkır, bugün sakin bir Anadolu ilçesi olarak görünse de, binlerce yıl öncesine uzanan köklü bir tarihin üzerine kuruludur. Bizim için sadece doğduğumuz, yaşadığımız, toprağını ektiğimiz bir memleket olan bu topraklar, eskiçağlarda Isauria Bölgesi’nin kalbi, savaşçı kabilelerin kalesi, maden ocaklarının merkezi ve yüksek dağların doruğunda kurulan stratejik bir uygarlığın merkezi olarak yaşam sürmüştür.
Bozkır’ın tarih sahnesindeki yolculuğu, Torosların sarp kayalıklarıyla çevrili Isaura kentinde başlar. Bugün halk arasında Zengibar Kalesi olarak bilinen, yaklaşık 1.860 metre yükseklikteki bu görkemli tepe, antik dönemlerde Isaura Vetus olarak anılırdı. Dağların üzerinde bir kartal yuvası gibi yükselen şehir, doğal surlarla korunmuş yapısı sayesinde döneminin en güçlü savunma merkezlerinden biri olmuştur. Yabancı araştırmacı ve seyyahlar, bu kentin “fethedilmesi en güç kalelerden biri” olduğundan söz etmişlerdir.
Isaura sadece bir savunma kenti değildi; bölge, antik çağlarda kurşun, gümüş ve altın madenleriyle de ün yapmıştı. Tufan Deresi çevresinde işletilen maden ocakları ve eritme fırınları, Bozkır’ın ekonomik hayatında asırlardır izlerini bırakan bir geleneğin başlangıcıdır. Rivayet edilir ki maden ustalarına verilen “Ser Usta” unvanı zamanla bölge adlarına dahi yansımış, bugün hâlâ yaşlı kuşakların dilinde dolaşan Siristat adı buradan türemiştir.
Bozkır, tarih boyunca farklı adlarla anılmıştır: Isaura, Leontopolis (Aslanlar Kenti), Tris-Maden ve Osmanlı kayıtlarında Siristat… Her isim, bu toprakların farklı bir dönemini ve kültürünü temsil eder. Ünlü coğrafyacı Kâtip Çelebi, “Cihannüma” adlı eserinde Bozkır’ı “Buz-kır” olarak anarak Torosların sert iklimine dikkat çekmiştir.
Roma ve Bizans dönemlerinde bölge önemli bir askeri merkez iken, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Bozkır Anadolu’nun iç bölgeleri ile Akdeniz arasındaki yollar üzerinde bir geçiş noktası olmayı sürdürmüştür. Bugün Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen Isauria Yolu Projesi, bu antik güzergâhların yeniden turizme kazandırılmasını amaçlamakta; böylece hem tarih hem doğa meraklıları için eşsiz bir rota ortaya çıkmaktadır.
Bugün Bozkır’ın sokaklarında yürürken, belki farkında değiliz ama bastığımız her taşın altında binlerce yıllık bir geçmiş yatıyor. Zengibar’ın rüzgârında, dağların sessizliğinde, maden hikâyelerinde ve Siristat adını hâlâ yaşatan insanların dilinde bu tarih fısıldanmaya devam ediyor.
Bu köklü mirası korumak, araştırmak ve gelecek kuşaklara aktarabilmek hepimizin görevidir. Bozkır sadece güzel yaylaları ve suyu ile değil, Isauria’dan Siristat’a uzanan eşsiz tarih damarıyla da kıymetlidir. Dilerim ki bu miras, hak ettiği gibi değerlendirilir ve dünya çapında tanınan bir kültürel değer haline gelir.