Güvensiz Yalanlar
* Yalan, ezik insanların sığınağı, gerçekle yüzleşme cesareti olmayanların arkasına saklandığı ucuz bir perde, sahte bir kahramanlık maskesidir. Onurdan, dürüstlükten, insanlıktan arta kalan ne varsa lime lime edip kendi küçük çıkarları uğruna harcayanların dili, en sinsi silahıdır. Yalan söyleyen biri, sadece karşısındakini değil, önce kendini kandırır ama ne acıdır ki bununla övünür bir de idare ettim der, durumu kurtardım der. Oysa tek yaptığı kendi çukurunu biraz daha derin kazmaktan ibarettir. 24 Kasım Öğretmenler Günü için tek söyleyeceğim her öğretmen her öğrencisine yalan söylememe üzerine vereceği ders olmalı. Bana ilk taşı günahsız atsın kısaca.
* Yalan söylemek, insanların davranışlarının altında yatan bilişsel ve sosyal etkenlerle şekillenen, toplum içinde önemli sosyal sonuçları olan, çok boyutlu ve karmaşık bir sorundur. İnsanın yalan söylemesi, kişisel çıkar elde etme, toplumsal kabul görme arzusu, sosyal ilişkileri sürdürme isteği gibi faktörlerle tetiklenir, psikolojik ve psikopatolojik temellere de dayanır. Dijital teknolojilerin hızlı gelişimi ve sosyal medya platformlarının yaygınlaşması ile birlikte, bireylerin sanal ortamda var olma çabası, kendilerini daha cazip veya ilginç göstermek adına doğruyu saptırma eğilimlerini arttı. Sosyal medya, kişilerin diğer kullanıcılarla sürekli bir etkileşim halinde bulunmasına olanak tanırken, aynı zamanda bu ortamda sosyal rekabet olarak adlandırılabilecek bir yarış havası yarattı. Bu durum, kişilerin kendilerini olduğundan farklı gösterme, başarılarını veya yaşam koşullarını abartma gibi davranışları tetiklemekte ve bu platformlarda yalan söylemenin kolaylaşmasına yol açtı. Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlarda yalan söyleme eğiliminin artması, bireylerin ruh sağlığını ve psikolojik durumlarını da etkiledi. Kişilerin internet kimlikleri ile gerçek hayattaki benlikleri arasındaki uyumsuzluk arttıkça, bireylerde depresyon, kaygı bozuklukları ve hatta narsisistik eğilimleri gelişti. Böylelikle, dijital platformlarda yalan söylemenin yaygınlaşması, yalnızca bireysel bir sorun olarak kalmamakta, aynı zamanda toplumun ruh sağlığı açısından da riskler taşımaktadır.
* Sosyal ağ kavramı ilk olarak 1954 yılında Barnes tarafından sosyal ağ, bireyler arasındaki sıradan tanışıklıklardan aile bağlarına kadar uzanan bir ilişki haritasıdır olarak tanımlanmıştır. Literatürde bilinen en eski sosyal ağ SixDegrees’dir. 1997 yılında kuruldu. Sosyal medya ortamlarında, kullanıcıların kendilerini daha fazla kişiye tanıtmaları, başkaları tarafından beğenilmeleri ve onaylanmaları, hayat hikâyelerini ve görüntülerini kusursuz bir şekilde paylaşmaları önemli hale geldi. Günümüzde kullanıcılar konumdan bağımsız olarak faaliyet gösterirken yani yürürken, spor yaparken, işe giderken, ulaşımda seyahat ederken, okulda, işte ve trafikte gibi hemen her ortamda internete bağlanabilmekte ve sosyal medya kullanım oranları sürekli olarak artmaktadır. Sosyal medya ortamlarının kişilerarası ilişkileri güçlendirdiği ve kişinin yeni ortamlara girmesini sağladığı söylenebilir.
* Yalan söylemek, var olan bir durumu anlatan ya da var olmayan bir durumu varmış gibi ifade eden kişi tarafından kasten, bilinçli ve gönüllü olarak değiştirmedir.
Aldatmadır, blöf yapmadır, gizlemedir. Son 17 yılda insanların iletişim kurma biçimlerinde hızlı bir değişim olmasına rağmen, yalan söyleme alışkanlıklarımız değişmedi. Sosyal medya bizi yalan söylemeye itmedi. Hayatımıza hızlı bir şekilde giren sosyal medya demek ki yalan alışkanlıklarımızı değiştirmemiş. Yalan düşünmeden gerçekleştirdiğimiz bir eylemdir. Hitler ve Stalin istenenin gerçekleştirilebilmesi için neredeyse her şeye kadir bir güce sahip olunması gerekir. Troçki’nin Rus devrim tarihindeki rolünü tarihten silmek için onu öldürmek veya ismini Rus kayıtlarından çıkarmak yetmez; bunun için Troçki’nin bütün çağdaşlarını öldürmek ve dünyanın tüm ülkelerindeki arşiv ve kütüphaneler üzerinde hâkimiyet kurmak gerekir. Bu da imkânsız. İktidarın özgürlüğü ve bilgiye erişimi baskılama gücüne bağlı olarak, bir olgu halkın gözünden saklanabilir veya farklı bir formda sunulabilir. Yalanın olanakları genişleyebilir, teknikleri daha ikna edici bir boyut kazanabilir ve hatta siyaset bir bütün olarak bir yalanın emrine amade kılınmış da olabilir. Ama yalanın sistematiği ne denli gelişmiş olursa olsun, bir olguyu tamamen insanların zihninden çıkarmak mümkün olmaz.
*Sonuç olarak, sosyal medya kullanıcılarında yalan söylemenin kolaylaşabileceği ortada. Özellikle aşırı sosyal medya kullanımı, bireylerde gerçeklikten kopma ve sanal kimlik oluşturma eğilimi artırdı, bu da yalan söyleme davranışını tetikledi. Yalancının mumu ilelebet yanmaya devam etmez, yatsı elbet gelir. Gerçekliğin ikamesi yoktur; deneyimli bir yalancının ortaya koyacağı yalan ne denli geniş çaplı olursa olsun, bilgisayarların yardımına başvurulmuş olunsa dahi, olgusal gerçekliğin boyutlarına ulaşamaz. Yalancı yalanlarının kaçından ayrı ayrı yakayı sıyırırsa sıyırsın, prensipte yalancılık etmiş olmaktan yakayı sıyıramadığını görecektir. Totaliter denemelerden ve totaliter hükümdarların yalanın gücüne duydukları korkunç güvenden mesela geçmişi bugünün siyasi çizgisine uyarlamak için tarihi sürekli yeniden yazabileceklerine ya da kendi ideolojilerine uymayan bilgileri saf dışı edebileceklerine olan inançlarından çıkarılabilecek derslerden biri de budur.