"Değişim kabulle başlar, dönüşümle devam eder"
RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL
Bu hafta sizler için Kuantum Danışmanı ve Bilinçaltı Uzmanı Ebru Demirhan ile konuştum. Kendisini "Yaşamda gerçek yolunu kaybetmiş, karşısına çıkan fırsatları güzel güzel yaşayan biri iken oğlunun erken doğumu ile gelen sorunlar sayesinde yolunu bulan, olan ile olmasının daha iyi olacağı ihtimallerin arasındaki onlarca farkı yaşayarak öğrenen biri" olarak tanımlıyor. İlkokul öğretmenliği, bankacılık deneyiminden geçip şifayı keşfeden Demirhan ile yolculuğunu ve kuantum düşünce tekniğini Konuştuk. İyi okumalar...
-İlkokul öğretmenliği, bankacılık derken oğlunuzun erken doğumuyla mesleki hayatınızın hatta hayata bakış açınızın bile değiştiğini söyleyebiliriz. Fakat yolculuğunuzun başlangıç hikayesini sizden dinlemek isterim. Neler oldu anlatır mısınız?
-Hamilelik sürecimde başlayan ailevi sorunların ardından oğlum erken doğdu. İlk üç yaşı erken doğumdan kaynaklanan karaciğer sorunlarından dolayı sürekli hastalıkla ve hastanelerde geçti. Birlikte hem duygusal hem de fiziksel olarak çok yorulduk. Bir gün, birkaç günlük koma sürecinin ardından, rehberliğine hala şükrettiğim bir doktor “Tıbben yapacak bir şeyimiz kalmadı, bu çocuğu hastaneden çıkarın ve onu sadece sevin, başka da yapılacak bir şey yok” dedi. O gün arayışımın yönü de değişti.
-Peki sizce insanı soru sormaya iten ve bir anlamda ruhunun uyanışını sağlayan durumlar hep acı, -keder veya bir hastalıktan sonra mı gelir?
-Böyle olmak zorunda değil. Fakat çoğunlukla bir acı, kayıp, yas, hayal kırıklığı veya benzeri bir sarsıntı yüzeyde çatlaklar oluşturur. Böylece altta saklı kalmış ve açığa çıkmayı bekleyen sorular, ortaya çıkacak yer bulurlar. Hastalıklar, kayıplar, acı ve her türlü travma çözüme ihtiyacı olanın ortaya, açığa çıkışıdır sadece. Kişi gücünü çözüme verirse konuyu sıçrama tahtası yapıp ilerleyebilir.
Kuantum düşünce tekniği son yıllarda ilgi çeken konulardan biri oldu. Okuduğum bilgilere göre Kuantum Düşünce Tekniği; hakkınız olan mutluluğu elde etmek, sahip olmak istediğiniz her şeyi kazanmak ve tüm bunları kalıcı kılmak sizin elinizde deniyor. Siz anlatır mısınız Kuantum Düşünce Tekniği nedir, nasıl öğrenilir?
-Kuantum düşünce teknikleriyle çalışma süreci kişinin kendi hayatına gözlemci olması sürecidir. Hayatını baştan bugüne gözden geçirir ve değerlendirir. Değişim kabulle başlar, dönüşümle devam eder. Kuantum bir mekanda ve zamanda yaşıyoruz. Geçmiş ve gelecek anın içinde mevcut. Yaşadığımız anın içinde anladığımız, kabul ettiğimiz her şey dönüşebilir. Şimdide, çocukluğumuza sevgi ve şefkat vererek onu şifalandırabiliriz. Karşılanmamış ihtiyaçları fark edip onları kendimiz için karşılamaya başlayabiliriz. Bazen insanlar kadere boyun eğip neye ihtiyacı olduğunu fark edemeyebilir. Bizler yol gösteren olarak destek oluyoruz.
On ay süren bir eğitimin ardından sınav ve staj sürecini tamamlayarak siz de uygulayıcı olabilirsiniz. Her uygulayıcı adayının ilk danışanı kendisidir. Önce kendisiyle tanışma yolculuğuna çıkar sonra da buna hazır olanların yolculuğuna rehberlik etmeye başlar. Kendi yaralarımızı tanımadan başkalarına baktığımızda yine göreceğimiz sadece kendi yaralarımız olacaktır. O sebeple önce kendimizden başlarız.
-Hocam peki Kuantum düşünce tekniği hayatımıza ne katar?
-Her şeyden önce farkındalık katar. Yaşanan deneyim içinde sürüklenip giden olmaktan çıkar hem deneyimleyen hem de kendi deneyimini gözlemleyebilen rolüne geçeriz. Gözlem anlayışı, anlayış idrakı, idrak ise şifayı getirir. Ayrıca hayatın, çözümlerin kolay olduğuna inanmayı sağlar. Kolay olanın güvenli olduğunu fark etmeyi sağlar.
-Bilinçaltı, bilinçdışı günümüzde çok duyduğumuz kavramlar. Peki Kuantum düşüncede bilinçaltı neden önemli?
-Kuantum düşüncede bizi biz yapan tüm dinamikler eşit derecede önemlidir. Hepsinin birleşimi ve uyumuyuz. Her bir tanesi, değiştiğinde diğer dinamikleri de etkileyerek bütünü değiştirme gücüne sahiptir. Bilinçaltını biraz daha özel kılan bilincimizle tam ve kolay erişim sağlayamadığımız bir alan olmasıdır. Oradaki verinin etkilerini ancak deneyimlerimiz üzerinden ve dolaylı olarak görebiliyoruz.
-Bilinçaltı tercihlerimizi nasıl etkiler? Örneğin; partnerimizi, işimizi bilinçaltımız mı seçer?
-Her şey bir enerji formundadır. Aklımızdan kalbimizden geçenler, sözümüz, sesimiz ve bilinçaltımızda olan her verinin de bir enerjisi, frekansları, yayılma ve etkileme güçleri var. Bilincimizle farkında olduklarımızı hayatımız için verimli kullanabiliriz. Bilinçaltı ise bilincin erişiminin dolaylı ve kısıtlı olduğu saklı bir kütüphane gibidir. Oradakileri anlamak hayatı yönetmek ve düzenlemekte bize güç verir.
-Son dönemde sıklıkla duymaya başladığımız bir diğer kavramsa olumlama. Olumla gerçekte nedir ve nasıl yapılır?
-Beyin muhteşem bir organ. Herhangi bir deneyimi negatif bir duygu ya da anlamla eşleştirdiğinde bu travma oluyor. Yani kabaca bir söylemle olumsuzlaştırmış oluyor. Aynısının tersini yapma gücüne de sahip. Pozitif duyguyu yükselten sözlü ifadeler ve imgelemeler olumlu anlam ve anı üretme gücüne sahip. Olumlamalar tespit edilen negatif duygu ya da hikayenin ihtiyacı olan şifayı anlamakla başlar. Onu şifalandıracak cümleler kullanılır ve belli bir süreyle sıkça tekrarlanır. Bir öğrenme sürecidir. Pozitif duygu ve anlam üretilip pekiştirilir. Öğrenme tamamlandığında alışkanlığa dönüşür.
-Olumlama cümleleri bilinçli düzeyde söylenmediğinde 'pozitif düşünmek'ten öteye gitmez gibi, öyle mi?
-Duygu, düşünce ve davranış insanın üç temel boyutu. Her ne yapıyorsak ancak üçüyle birlikte ve uyumlu yaptığımızda sonuç alırız. Dolayısıyla olumlama çalışmaları yaparken duyguyu hissetmek ve yükseltmek, zihnimizle oradaki ihtiyacı ve bu cümlelerin o ihtiyacı nasıl karşıladığını kavramak ve son olarak davranışımızda bu duygu, düşünce ve algıyı destekleyen küçücük de olsa bir değişiklik yapmak önemlidir.
-Hayallerimiz için hep "istiyoruz" deriz. Ev istiyorum, araba istiyorum vb.. Siz doğru şekilde istememin önemini hep vurgulayan biri olarak bu konuda hangi uyarılarda bulunmak istersiniz, 'doğru istemek' ne demek, nasıl olmalıdır?
-İstemek eylemi kendi içinde pasiftir. Bir talep dile getirilir ve birinin karşılaması beklenir. Eylemsizliğin frekansına evren de eylemsizlikle karşılık verir ve bekletir. Kıymetli olan hayallerimiz ve planlarımız için sorumluluk almamız, eylemde olmamızdır. Bir hayal kurarken ya da bir plan yaparken onu gerçekleştirme sürecinde başrolün ve sorumluluğun kendimize ait olduğunu hatırlamak gerekir. Niyet etmek fiili bu sorumluluğu içerir. Içerisinde bir karar, bu kararı uygulamak üzere payına düşenleri yapmaya gönüllü olmak ve de yapmak vardır. Sözümüzde, duygumuzda ve düşüncemizde aynı ortak frekansı ürettiğimizde hayalleri gerçeğe taşımak kolaylaşır.
-9 yıllık bir bankacılık geçmişiniz var. Dolayısıyla ekonomiye uzak değilsiniz. Öncelikle para ve bilinçaltı nasıl yanyana gelir? Bilinçaltımız para kazanmayı nasıl etkiler?
-Bilinçaltının aklımıza gelen gelmeyen her konuda belli tanımları ve kodlamaları vardır. Anne rahminden itibaren bu tanımlar ve kodlamalar şekillenmeye başlar. Para için de aynısı geçerlidir. Öncelikle annemizle aramızdaki ilişki, ardından ebeveyn ya da bakım verenlerin maddi deneyimleri, çocukluk boyunca para ve kazanç ilgili deneyimlerimiz ve şahitliklerimiz birlikte para ile aramızdaki ilişkiyi belirler. Henüz anne rahmindeyken yaşamın ilk alışverişi anne ile aramızda başlar. Bu alışveriş hem duygusal hem de maddeseldir. Para ve kazancın tohumları burada atılmaya başlanır.
-Çekim yasasını çokça duyduk. Çekim yasasını, her düşünce ya da duygunun belirli bir enerji frekansına sahip olması olarak biliyorum. Bir de itim yasası var. Peki İtim yasası nedir ve çekim yasası ile nasıl çalışır anlatır mısınız?
-İtim ve çekim yasası birlikte çalışırlar. Şu an yaşamakta olduğumuz her şey çekim yasamızın ürünüdür. Yaşamadığımız geriye kalan tüm olasılıklar ise itim yasasınca itilmektedir. Biz hangi frekanstaysak itim ve çekim yasamız onunla uyumlu çalışır. Örneğin zorluğun frekansındayken hayatımıza çekeceğimiz her şey zorluk getirir, zor olur. Kolaylık ise itim yasasına tabi olmuştur. Kolay olan, kolaylaştırıcı olan her şeyi bilerek ya da bilmeyerek kendimizden uzaklaştırırız. Neşenin frekansında olduğumuzda etrafımızda neşeli insanlar ve hikayeler artar, neşe neşeyi doğurur. Neşenin zıddı olan nefret ise itim yasamız gereği yaşamın dışına atılır.
-Bedenin Şifa Kapıları isimli bir kitabınız var. Hastalıkların duygusal karşılıklarını anlatıyorsunuz. Her organın farklı bir mesajı mı var? Örnekler verir misiniz?
-Bizler duygusal olarak ne yaşıyorsak fizik bedenlerimizde bizimle birlikte yaşıyor. Sürekli tekrar eden negatif etkisi olan duygular beden tarafından dönüştürülemeyerek biriktirilmeye başlar. Genel olarak baktığımızda belli duygular ve konulara belli organlar sahip çıkar. Örneğin ilişki problemleri böbreklerde, güven sorunları safra kesesinde, öfke karaciğerde, ifade ile ilgili eksiklik ve fazlalıklar ciltte, hazmadilemeyen hikayelerin ve kendin olamamanın yükü midede kendini gösterir. Bu genellemeler yol gösterici olmakla birlikte en doğrusu durumu kişi özelinde değerlendirmek olacaktır.
-Hastalıklara düşünceler sebep oluyorsa, hatta ne yazık ki düşüne düşüne kendimizi hasta edebiliyorsak bu düşünceleri nasıl bırakabiliriz?
-Her şey farkına varmakla başlar. Hangi tekrarlayan duygu, düşüncelerin ve döngülerin esiri olduğumuzu fark etmek gerekir. Fark etmek neyin altına bakacağımızın, nerenin derinine ineceğimizin yolunu gösterir. Köklü duygu ve düşüncelerden arınmak için destek alınabilir. Kendi kendinize uygulayabileceğiniz en güzel yöntem de anlatmaktır. Suya, doğaya, insana, ağaca duygunuzu anlatın. Anlatın ki bedeninizde ve içinizde birikmesin. Klozete anlatıp sifonu çekin, çöp poşetine anlatıp ağzını bağlayıp çöpe atın.
-Öfke ve nefreti de konuşmak isterim. Bu duygular bize nasıl zarar verir?
-Öfke ve nefret kendilerini mayalayan duygulardır. İnsanın içinde küçük bir nokta kadar var olmaya başlar, kendini mayalayarak büyür. Kişinin dışına taşar ve onu kapsar. Artık o kişi duygusunu yönetemez, o duygu kişiyi ve hayatını yönetmeye başlar. Her iki duygu da yıkıcıdır. Içeride ve dışarıda ne varsa yakıp yıkar. Kendilerinden başka bir şeye alan tanımazlar. Sevgiyi, neşeyi, huzuru, ilişkileri, sağlığı yıkıp geçerler.
-Peki hocam korktuğumuz şeyler başımıza gelir mi, bu nasıl olabilir?
-Korkunun da her duygu gibi bir frekansı var. Korku yükseldiğinde korkutacak olanı da çekmeye başlar. Ayrıca sadece sorunuzdaki ifade bile güçlü bir inançtır. Korkunun korkulanı çektiği inancı ortak bilinçten hepimize akar, kişinin bu inancı destekleyecek geçmiş deneyimleri de varsa güçlenir ve kendini doğrulayan kehanete dönüşür.
-Affetmek de önemli bir konu. Fakat affedersem gururum incinir, kendimi kötü hissederim inancı çok fazla. Affetmek ile ilgili önerileriniz neler?
-Affetmenin ne demek olduğunu kavramak kıymetlidir. Gerçek bir af egosal değildir. İki veya daha fazla kişi arasında yaşanan her olayın tüm taraflara bir öğretisi vardır. Kızabiliriz, küsebiliriz, hayatımızdan insanları çıkarabliriz. Bunlarda sorun yok. Af kalbidir ve içseldir. Görüşmesek de, konuşmasak da affedebiliriz. Affetmek, o kişilerle bir öğreti sebebiyle bir araya geldiğimizi bilmektir. Dersimizi almayı ve yolumuza devam etmeyi seçmektir. Nefret ya da öfkeyle o hikayeye, insana ve zamana takılıp kalmak yerine payımıza düşeni görmemizi ve ilerlememizi sağlar.
-Hayatı kendinden doğurmak herkesin hakkıdır diyorsunuz "Hayatı Yeniden Başlat" isimli kitabınızda. Biraz anlatır mısınız bu nasıl mümkün?
-Anne rahmine düşüş ile yaşam başlar. Rahim süreçlerimiz ve doğum hikayelerimiz yaşamlarımız üzerinde belirleyici role sahiptir. İlk ilişki rahimde anneyle kurulan ilişkidir. O ilişkinin dinamikleri kendimizle, hayatla ve her şeyle kurduğumuz ilişkileri etkiler. Hikayelerimizin bu bölümlerindeki dinamikleri keşfetmek, kurulan ve kurulamayan hasarlı bağları anlayabilmek onları şifalandırmanın da ilk adımıdır. Bu şifalanma süreci bugün yaşamakta olduğumuz deneyimlere, duygularımıza ve bedenimize de akar.
-Hayat ile ilgili kritik kararlar vermemiz gerektiğinde kalbin sesini dinlemenin önemi vurgulanır. Açıkçası ben de genel olarak kalbinin sesini dinleyen biriyim. Sizden dinlemek isterim kalbinin sesini dinlemek ne demek, kazanan hep kalp mi olur? :)
-Kalbin sesi, ruhun ve sezgilerin süzgecinden geçmiş bir sestir. Akıl ve mantık sınırlıdır. Gördüğü, duyduğu, yaşadığı kadarını bilip algılar. Oysa ruh her şeyi bilir, mutlak çözümleri görebilir. Akıl bilgi ise ruh bilgeliktir. Aklın yapılamaz zannettiğinin nasıl yapılabileceğini ruh bilir. Zihnimizle yaşayan varlıklarız. Dolayısıyla aklı dışarda bırakmamıza gerek yok. Sadece kararlarımızı hem ruhla hem akılla besleyerek almak yeterli.
-Eğitimler de veriyorsunuz. Verdiğiniz eğitimler sonrası aldığınız dönüşler nasıl? Sizi sevindiren ya da şaşırtan geri bildirimler alıyor musunuz?
-On dört yıldır eğitim veriyorum. Eğitimler oldukça derin ve yoğun. Öğrencilerim bir uygulayıcı olmadan önce eğitim boyunca kendileriyle karşılaşıyor, tanışıyor ve kendi dönüşüm süreçlerini başlatıyorlar. Herkes birbirinin sürecine şahitlik ve hatta aracılık ediyor. Eğitimin sonunda bir aile gibi oluyoruz. Hala öğrencilerimle görüşüyorum, biraraya gelme fırsatları yaratıyoruz.
-Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim.
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.