"Gen tedavileri ile de tanı almış hastalıklar tedavi edilebilir"

"Gen tedavileri ile de tanı almış hastalıklar tedavi edilebilir"

Genetik kimlik nedir, kaderimizi genlerimiz mi belirliyor, seçimlerimizde genlerin etkisi ne kadardır gibi merak edilen pekçok soruyu GENOMAD Araştırma ve Geliştirme Laboratuvarı Kurucu Ortak, Genetik Uzmanı Prof. Dr Korkut Ulucan' a sordum.

RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL

Genetik nedir sorusu merak edilen önemli konulardan bir tanesidir çünkü geçmiş her zaman merak konusu olmuştur. Son yıllarda DNA araştırmaları yalnızca kimi sağlık sorunlarının çözümü için yeni tedavi yöntemlerini geliştirmekle kalmıyor aynı zamanda etnik grupların kökenleriyle ilgili de yeni bilgiler sunuyor. Genetik kimlik nedir, kaderimizi genlerimiz mi belirliyor, seçimlerimizde genlerin etkisi ne kadardır gibi merak edilen pekçok soruyu GENOMAD Araştırma ve Geliştirme Laboratuvarı Kurucu Ortak, Genetik Uzmanı Prof. Dr Korkut Ulucan' a sordum. İyi okumalar.
Hocam en çok merak edilen sorulardan biriyle başlamak istiyorum. Öncelikle kaderimizi genlerimiz mi birliyor?
Kaderimizin belirlenmesini sadece genetik faktörlere bağlamak biraz iddialı olur. Genetik bilgilerimizi bizlere metabolizmamız, hücresel işleyişimiz, hücrelerimizin belirlediği organ ve sistemlerimizin çalışmaları hakkında bilgiler veriyor. Ancak bizlerin asıl merak ettiği, günlük hayatımıza etki eden birçok faktör çevreden geliyor. Daha doğrusu ana hatlar genlerden, yan yollar çevreden. Çevreden kastım yediklerimiz ve içtiklerimiz gibi besinsel faktörler, iklimsel şartlar, uyku düzenimiz ve hatta mesleklerimiz bile bizlerin davranışlarını ve karakterlerimizi belirliyor. Bu yüzden davranış kalıplarımızın belirlenmesinde, hastalıklara olan yatkınlıkların belirlenmesinde ve tedavi protokollerinin oluşturulmasında, bireye özgü beslenme programlarının oluşturulmasında genetik veriler çok önemli, ancak epigenetik faktörlerde unutulmamalı. O yüzden hep derim; genetik bilgi hakkında yorum yapılırken mutlaka işin uzmanı gerekmelidir diye.

whatsapp-image-2022-10-01-at-00-18-24-1.jpeg
“Kalıtsal” terimini çok duyar ve kullanırız. Bir kuşaktan diğerine aktarılan özellikler değiştirilemez görülüyor. Oysaki yetenek, büyük çabalar var. Çevre ve diğer dış etkenler genlerimizin işleyişini değiştirebilir mi?
Genlerimizin değiştirilmesi kelime bakımından farklı anlaşılabiliyor. Bireylerin genetik yapılarında sonradan bazı değişimler olabiliyor. Bunlarında fark edilenleri zararlı etkileri olduğu için bunlara mutasyon adı veriliyor. Örenğin birçok kanser türünün altında mutasyonlar yatar. Ancak bazı durumlarde genomumuzda meydana gelen değişimler sessiz kalmaktadır. Bu değişimler etkilerini gösteremezler, bu yüzdende bizler olası zararlı veya yararlı etkilerini bilemeyiz. Ancak bazı moleküler mekanizmalar ile artık genlerimizde iyi niyetli bazı değişiklikleri yapabileceğiz, hatta bunların ilk ürünleri de hayatta şuanda, insanlar üzerinde uygulandı. Ama henüz istenilen ve canlı ergenliğe geldikten sonra yapılabilecek değişiklikler değiller. o yüzden de anne ve babmızın birçok özelliğini çocuklar gösterir, tabi anne ve babamızın üreme hücreleri oluşurken bazı değişimler gösterirler. Ancak epigenetik konusunda ki elde ettiğimiz bilgiler bizlere bazı genlerin işleyişlerinin değiştirilebileceğini gösterdi. O yüzden artık genleriniz kaderiniz değildir anlayışı kullanılıyor. Ancak bu etki oldukça sınırlıdır, yani bu bilgi her gen yolağı için geçerli değil. Daha önümüzde çok yol var. Sınırlı da olsa genetik metabolizmalarımızın işleyişleri için bazı ufak değişimler (gen yapısı için değil) yapılabilir, bu değişimnlerde bizlerin hayat kalitesini artırabilir.
Japoncada, “hastalık zihinden ileri gelir” diye bir özdeyiş vardır. Başka bir ifadeyle, düşünce tarzımız bizi hasta edebilir ya da tam tersine iyileşmemize yardımcı olabilir. Bazı bilim adamları, genlerimizin ve işleyişlerinin mutlu bir yaşam sürüp sürmeyeceğimizi belirlediğine bile inanmaktadır. Sizin bu konuda ki düşünceniz nedir?
Ben moleküler genetik dalında çalışmalarını sürdüren bir bilim insanıyım. Yıllarımı genetik analizlere, onların etkilerine ve insan hayat kalitesini nasıl daha yukarı çekebilirim diye düşünerek geçirdim. Genetik yapımız sadece psikolojimiz için değil, her sistem için çok nitelikli bilgiler bizlere veriyor. Ve bizlerde bu bilgilere göre beslenme programları, egzersiz programları, cildine uygun farklı vitamin ve kimyasal içerikli kremler gibi birçok ürün oluşturabiliyoruz. Ben her insanın bir genetik kimlik kartının olmasına inanıyorum, örneğin kendimle ilgili birçok uygulama yapabiliyorum bu bilgiler sayesinde. Evet, genetik bilgiler bizlere neler yapabileceğimiz, ancak daha da önemlisi neler yapamayacağımız hakkında veriler sunuyor. Yeterki onları doğru okuyabilelim. Düşünce tarzımız açısından onunda genetik faktörlerin etkisi ile yönlendirilebileceğini biliyorum, bizlerde bu konuda birçok çalışma yaptık. Ancak düşünce tarzımızın bizi hasta edebilmesi ya da tam tersine iyileşmemize yardımcı olabilmesi ile yorum yapabilecek psikoloji bilgi ve altyapısına sahip değilim. Bir psikolog veya psikiyatrist hocalarımızın bilgisine başvurmak daha doğru olabilir.

whatsapp-image-2022-10-01-at-00-18-24-2.jpeg
Okuduğum kadarıyla; genlerimizin yalnızca % 5-10’luk bir bölümü gerçek anlamda çalışıyormuş. Geriye kalanlarının ne yaptığıysa meçhul deniyor. O halde, nasıl yaparız da genlerimizi mutlu olmamızı sağlayacak biçimde çalıştırırız?
Gerçek anlamda çalışıyor demek belki tam anlamı ile karşılığı olmayabilir. Şöyle ifade edeyim, genomumuzun ürün veren, yani bir enzimi veya proteini kodlayan kısmı yaklaşık %2’si kadardır. Eskiden, yani yaklaşık 10 yıl kadar önce geri kalan kısmını, yani %98’lik kısmı “hurda” veya “çöp” olarak adlandırılıyordu. Ancak düşünsenize enerji tasarrufunun en işlevsel olduğu yapılarda, yani hücrelerimizde işe yaramayan bir yapı olacak, ve bunun oranı yaklaşık %98’lerde olacak. Bu mümkün değil. Gelinen noktada artık genomumuzun %50’si ve daha fazlasının görevlerini daha net anlamaktayız. Evet, hormon, enzim gibi veya hücre ve dokular gibi yapısal ve işlevsel bilgileri az bir genom taşıyor, ancak geri kalan kısımda bunun organizasyonu için çalışıyor.
EPİGENETİK; DÜNYAda 1940’larda konuşulmaya başlanmış. Ülkemizde 2011 yıllarından beri bahsi geçmeye ve dikkat çekmeye başladı. Epigenetik nedir, Epigenetik bilimi neyi inceler?
Epigenetik sizinde dediğiniz gibi gerçek anlamda anlamını son yıllarda buldu. Epigenetik dediğimizde anlamamız gereken nokta genetik yapımızın çalışmasının, yapısının değil, çevresel faktörlerden etkilendiğidir. Yani bizler gerekli uygulama ve yaşam biçimleri, beslenme programları, egzersiz planlaması ile genlerimizin bazılarının daha farklı çalışmasını sağlayabiliriz. Bu tüm genler için değildir, bu nokta çok önemli. Yani mutasyona uğramış bir geni çevresel değişikliklerle durdurmak çok iddialı bir yaklaşım olur. O yüzden kimyasal destek, yani ilaçları alıyoruz. Ancak herhangi bir hastalığa veya durum bozukluğuna yatkınlığımızı önceden bilebilirsek bunu geciktirmek için bazı değişikliler yapabiliriz hayatımızda, işte epigenetik burada devreye giriyor. Kısaca epigenetik, genlerin çalışmasını düzenleyen faktörleri inceleyen bilim dalıdır. Yakın gelecekte çok daha fazla duyacağız bu terimi.
Erkeklerin epigenetik yollarla çocuklarına özellikle oğullarına aktardıkları anomalilere bakılarak, babaların rolü epeyce önemli olduğu söyleniyor. Gerçekten de babalar, genetik olmayan kalıtımda sandığımızdan büyük role sahip olabilir mi!
Erkekler biyolojik olarak erkek çocuklarına “Y” kromozomlarını aktarırlar. Kadınlarda tüm çocuklarına cinsiyet kromozomu olarak “X” kromozomunu, birde mitokondri adını verdiğimiz bir organeli aktarırlar. Bu organelinde kendine has bir DNA’sı vardır (mtDNA). Burada 37 adet gen bulunmaktadır. Bu yapılarda taşınan genlerin epigenetik aktarımları cinsiyete has bir şekilde gözlemlenebilir. Bu ekstra yapıların haricinde biyolojik olarak genel bir fak bulunmamaktadır, ancak bazı hastalıklarla ilgili ilişkili bazı gen bölgeleri anne ve babadan iletilebilir. Ancak epigenetik açıdan bu farkları günümüz bilgisi ile açıklamaya çalışmak doğru olmayabilir. Yani epigenetik açıdan anne ve babanın çocuklarına bazı özelliklerle ilgili daha fazla bilgi taşıması mümkün olabilir, ancak böyle olsa da biyolojik açıdan bunu net açıklamak çok iddialı olacaktır. Ama dediğim gibi yapısal farkların dışında, epigenetik olarak her iki ebeveyninde eşit olarak çocuklarına katkı yaptığı şimdilik daha anlamlı gözükmekte. Ancak bazı örneklerde bizleri sizin sorduğunuz şekilde düşünmemize nedenn oluyor, ancak altta yatan biyolojik nedeni net olarak belirlememize daha zaman var.

Aile genlerinin aktardıklarının sadece fiziksel bilgiler (saç-göz rengi vb) olmadığını, genetik dizilimin çok fazlasını miras bıraktığını da söyleniyor. Öncelikle Genetik dizilim ne demek bir kaç örnekle anlatır mısınız?
Şöyle ki bizlerin genomu yaklaşık 3 milyar (çok az daha fazla) harften oluşuyor. Biz bu 3 milyar harfin bir kopyasını annemizden (mtDNA’yı da sadece anneden alındığını unutmamamız lazım) diğer kopyasını da babamızdan alırız. Bunları da kromozom adı verdiğimiz yapılar taşırlar çocuklara, 23 adet. Yani bizler 23 adet kromozom olarak anne ve babamızdan alırız DNA molekülünü. Tüm insanlarda aynı genler bulunmaktadır, ancak bunların farklı formlarını alırız anne ve babmızdan. Bu farklı gen formlarına “allel” adı verilmektedir. Bu allellerin etkileşimi ile insanların hem fiziksel, hem de kimyasal özellikleri belirlenir. Örneğin sizinde ifade ettiğiniz gibi göz rengi, kan grupları, …… vs. annemizden gelen allel “A” kan grubunun bilgilerini taşıyabilir, babamızdan gelen allelde bazen farklı, bazen de aynı bilgiyi taşır. Bu allellerin etkileşimi ile kan grubu belirlenir. Veya hastalıklara yatkınlıklarda da yatkınlığa neden olan allel anne veya babamızdan, bazen de her ikisinden gelir. Birisinden gelirse diğeri onu baskılayabilir, ve böylece hastalığı ömür boyu göstermeyebiliriz.
Daha çok kanser tedavilerinde gündeme gelen genetik testlerin, gençlerin başarılı olabileceği spor dallarını belirlemede de kullanıldığını artık sizin çalışmalarınızla öğrendim. Siz erken yaşta yapılacak analizlerle sporcuların önemli başarılar elde edebileceğini söylüyorsunuz ve "Şampiyon Geni" isimli çokta güzel bir kitabınız var. Çocuğunuz bir Agassi, Messi olabilir mi, gerçek doping genlerde mi gizli gibi soruların cevabını bulabiyoruz. Okuyucularımızın için de anlatır mısınız şampiyon geni nedir?
Şampiyon geni diye özel bir gen yok. Daha önce de bahsettiğim gibi bu genin allellerini bizler taşıyoruz. Sadece bu kitabın başlığı. Ancak şunu biliyoruzki bazı genler bireylerin hangi antrenman programlarına yatkın olduğunu bizlere söylüyor. Bazılarımız daha kısa süreli aktivitelerde başarılı iken bazılarımızda daha uzun süreli aktivitelere yatkın. Kimilerimizin kılcal damarlarda kan akışı daha basınçlı ve hızlı, kimilerimizin daha düşük. Kimilerimiz mitokondrilere hücresel enerji yakıtlarını çok daha hızlı sokabilirken kimilerimizde bu işlem daha yavaş oluyor. Işte bizle, bunlar ve bunlar gibi birdolu allelleri analiz ederek bireylere ne tip antrenman yapmaları gerektikleri hakkında tavsiyelerde bulunuyoruz. Bireyler, zevk aldıkları fiziksel aktiviteleri veya spor branşlarını yapmalı, bizler sadece doping gerek kalmadan istenilen düzeye daha hızlı ve sistemik bir rahatsızlık göstermeden çıkabilmeleri konusunda sporculara, sporcu adaylarına veya fitness yapan bireylere destek olmaya çalışıyoruz. Ancak şunu da biliyorum, bizde bu konuda sonuca iyice yaklaştık, gün gelecek ve elde edilen genetik verilerden bir skor üreteceğiz, ve bu skor bize bu sefer hangi spor branşında daha faydalı olur bu blgileri sağlayacak. Ancak bunu iddia etmek henüz erken.

whatsapp-image-2022-10-01-at-00-18-25.jpeg
Peki spor genetiğinin çalışma alanı neleri kapsıyor, amacı nedir?
Türkiye spor genetiğinde hangi seviyede? Hangi sporcular faydalanıyor?

Sporcu genetiği çalışmaları sporcuların hangi antrenman modellerini yapmaları gerektiği, hangi besinlerden hangi oranlarda faydalanmaları gerektiği, darbeye bağlı olmayan sakatlıklara yatkınlıklarının belirlenmesi ve antrenman veya müsabaka sırasında konsantrasyonlarının düşmemesi ve agresyonlarını kontrol altında tutabilmeleri konusunda bilgiler sağlıyor. 2014 yılından itibaren ekip arkadaşlarımla birlikte “Ulusal Spor Genom Projesini” yürütüyoruz. Belki iddialı olacak ama elimizde ki DNA bankası ve elimizdeki bilgiler dünyada belki de en çok veriyi barındırıyor. Bu projeden 20’den fazla yüksek lisans çalışması, devam edenlerle birlikte 4 kadar doktora çalışması, ve 30’dan fazla ulusal-uluslararası yayın gerçekleştirdik. Tüm arkadaşlarımın ellerine sağlık. Aslında alt yapımızı yıllardır dünyanın en iyisi olarak sağladık. Şimdi ise bizlere kulüpler veya federasyonlardan gelecek destek ile uygulamak kaldı. Bu konu da dediğim gibi en fazla veri muhtemelen bizde var, belki ilk üçteyizdir, belki de ilk ikide. Birde bireysel sporcularımız var birlikte çalıştığımız. Bu sporcu kardeşlerimizin bazıları alanlarında dünya şampiyonu, olimpiyat dereceleri var. Çok fazla milli sporcumuz var. Hatta HADO milli takımı ile güzel bir çalışma yaptık, hem Avrupa şampiyonu ve ikincisi olduk. Çünkü teknik bir sorun nedeni ile takımımızı ikiye böldük, finali birlikte oynadık. Örnekler çok fazla, tek istediğim artık bunun Milli bir politika olması. Bunu yapabilecek güçteyiz.

Futbol dışındaki spor dallarında da çalışmalarınız oluyor mu, onlarda farklı parametreler öne çıkıyor mu?

Evet, sadece futbol odaklı değiliz. Dediğim gibi bu genler hepimizde var, ama asıl soru hangi alleller var ve ona uygun bir program oluşturabiliyor muyuz. Asıl gelmek istediğimiz noktada bireysel “spor genom” kartlarının olmasını sağlamak tüm sporcu kardeşlerimize. Böylece sporcularımız nereye giderlerse gitsinler bu yapılarına uygun hareket edecekler be başarı hem sakatlanmadan hem hileye gerek kalmadan kendiliğinden gelecek.

Belki de çocuklarda doğar doğmaz yapılacak genetik test ile onların beslenme alışkanlıkları baştan belirlenebilir, hangi spora yönlendirmeleri gerektiği anlaşılabilir, hatta belki başka yetenekleri bile en baştan bilinebilir. Bu mümkün olacak mı?

Ben şimdiki bilgiler ile yönlendirmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Elde ettiğimiz bilgiler anlattığım gibi sadece antrenman modellerinin belirlenmesinde kullanılması daha doğru, ama şimdilik. Çünkü bireyler sevecekleri spor branşlarında başarıya daha kolay ulaşırlar. Kolay derken o yolda çektikleri eziyet sorun yaratmaz kendilerine. Beslenme programları için sadece sporcuların değil, herkesin kesinlikle yaptırması gerektiğine inanıyorum. Kaliteli yaşamın sırrı popüler diyetlerde değil, genetik yapımıza uygun beslenmede. Ancak o zaman toksinlerde daha uzak ve hücrelerimizin daha etkili çalıştığı durumları sağlarız. Örneğin her besin grubu herkes için aynı fayda da değil. Genetik testler bunlar ile ilgili bizlere çok önemli bilgiler sağlıyor.

Zombi genlerden bahsetmeye başladık hatta ilk sizden duyduk. Öncelikle nedir bu zombi genler? Genler neden zombiye dönüşüyor?
Bu da tıpkı benim ilk kitabım “Şampiyon Geni” gibi, nasıl şampiyon geni bulunmuyorsa zombi genler diye özel bir gen grubu da bulunmuyor. Sadece bu isim bu çalışmanın etkisini daha da artırmak amacı ile konmuş bir isim. Bu genler çalışmanın yapıldığı beyin dokusunda beyin vücut dışına alındıktan yaklaşık 12 saat sonra birden aktivite göstermesi ile ön plana çıktı. Vücut dışında hücreler belirle aktivitelerini devam ettirerek kısıtlı da olsa yaşamsal aktivitelerini sürdürdüler. Ancak bu kısıtlı aktivitelere rağmen hücrelerde bazı inflamatuvar moleküller birikti ve hücre bu moleküllerden kurtulmak amacı ile sessiz olarak duran genlerini aktive ettiler. Bu yüzdende bu genlere zombi gen adını verdiler. Aslında o genler yükümlü oldukları ileri gerçekleştidiler, ancak beyin dokusu vücut dışında olunca sanki ölümden sonra da aktivite gösterdiler diye bir algı oluştu. Halbu ki o hücreler ve dolayısı ile o genler henüz ölmemişti. Ancak bu bilgi de bizlere özellikle beyin dinamiği için ve bazı metal hastalıklara yaklaşım için çok önemli bilgiler sağladılar.
Kadın ve erkek genlerinin farkı ne?
Kadın ve erkek genleri diye ayırım yapmak biraz hasızlık olur diye düşünüyorum. Ama bazı genler sizinde belirttiğiniz gibi hücrelere dişi özellikleri ve dolayısı ile organizmalara dişi özellikleri kazandırırken aynısı erkekler içinde geçerli. Ancak bunlar arasında genlerin dizi farklılıkları dışında başka bir fark bulundurmamakta. Yani bu genlerin organizasyonları ve çalışma prensipleri arasında belirgin fark yok. Ancak daha öncede belirttiğim gibi bazı durumlarda, ki bu durumlarda çoğu zaman hastalıklar ile ilişkilendirilir, organizasyon farklılıkları olabilir ancak bunlar cinsiyet farkı olarak sınıflandırılmazlar. Dişi hücrelerde ve erkek hücrelerde cinsiyete has özelliklerin dışında belirgin anlamda bir fark bulunmaz.
Genetikte risk nasıl engellenir? Gen tedavisiyle ömür uzatılır mı?
Genetik açıdan risklerin önlenmesi için ilk etapta bunların belirlenmesi gerekmektedir. Örneğin Mendelyan kalıtım gösteren tek gen hastalıklarında olası riskler belirlendikten sonra tedavi planlaması, semptom tedaviler planlanabilir. Çok gen ve çevresel faktörlerin içinde bulunduğu hastalıklar veya durum bozukluklarında ise yatkınlıkların belirlenip bazı yaşam değişiklikleri, beslenme programları gibi, veya ek supplementler gibi, veya daha düzenli doktor kontrolleri gibi önlemler alınmalıdır. İşte burada epigenetik devreye giriyor. Genleri almışız anne ve babamızdan, bunları günümüzde değiştiremeyiz, ancak genlerin çalışmalarını elimizden geldiğince düzenleyebiliriz. Gen tedavileri günümüzde oldukça kısıtlı olarak gerçekleştirilebiliyor. Sadece bazı hastalıklarda daha etkili. Eğer gen tedavisini daha etkin metotlarla gerçekleştirebilirsek, CRISPR gibi, o zaman hayat kalitemiz çok daha artar. Uzun yaşam sadece genlerin doğru çalışması ile ilgili değil, birçok faktör ile ilişkili olduğu için daha fazla efor gerektirir, ancak en azından gen tedavisinin yapıldığı hastalık bakımından ömrümüz daha uzun olur.
Evlilik öncesi sağlıklı genleri seçmek mümkün olacak mı?
Bu çok tartışılan bır konu, ısmarlama bebekler olacak mı. Bende bireysel olarak karşı çıksamda teknoloji be bilim iş birliği bizi buraya doğru götürüyor. Ancak bu gurum hayat kalitesi ile ilişkili ise, yani bir hastalığın veya durumun önüne geçmek için kullanılacaksa, tabi ki, bunu tartışmak bile yersiz. Bu durumlarda karar verecek olan heyetlerin kararlarına göre müdahaleler uygun bilim insanları tarafından yapılmalı. Ancak boy, pos, göz rengi, IQ gibi özellikler için bu uygulamalar kesinlikle kullanılmamalı. Günümüzde bazı hastalıkların engellenmesi için zaten PGT gibi yaklaşımlar yapılıyor zaten, ve uygun embriyolar anneye transplante ediliyor. Ancak bunlar tıbbi sorunlar, keyfe keder değil. Ama çocuk sahibi olmadan özellikle aile hikayesi olan bireylerde ilgili genetik analiler mutlaka yapılmalı. SMA örneğinde olduğu gibi, tedavi çok ama çok pahalı ve kısıtlı. Yani yaptırsanız bile garanti yok. Bu durumu ancak önceden yapılabilecek bir genetik test ile engelleyebiliriz.
Peki gerçek aşk, genlerimizde mi saklı, bilim dünyası aşka ve aşkı yaşama şekline ne diyor?
Aşk gibi duyguların çok daha ön planda olduğu durumlar genelde beyin kimyasalları ve onların etkilşimde bulunduğu sistemik mtabolizmalarile açıklanmaya çalışılıyor. Aşk gibi, bağlılık gibi, tek eşlilik gibi birçok duygu-durum ile iligli bilgilerimiz artıyor, bunları anlamlandırabiliyoruz. Belki çok yakın bir dönemde aşk hapları, veya benim “beyin viagrası” olarak adlandırdığım bizleri çok daha dinç hissetmemizi sağlayacak haplar piyasada olacak. Ancak bu tip duygu durumları sadece bir gene veya gen grubuna indirgeyemeyiz. Yani aşkın altında yatan biyolojik temel halen net değil, sadece dopamine veya serotonine bunu bağlamayız. Ama aşık olan beynin az çok kimyasal içeriklerini bilebiliyoruz.
İnsan embriyosunun 'genleri değiştirilebilir'mi? Olursa sonuçları ne olur? Genetik hastalıklar önlenebilir mi?
Genetik hastalıkları engellemenin en kolay ve kesin yolu anne ve babaya yapılacak genetik analizler, ve hatta bazı durumlarda anne karnında ki embriyoya uygulanacak testler. Ancak bu moleküler işleyişi iyi bildiğimiz ve hastalık ile ilgili gen veya genler hakkında gerektiği kadar bilgimizin bulunduğu durumlar için geçerli. Eğer sorunlu genler anne ve/veya babada saptanabilirse, yardımcı üreme teknikleri ile bu durumun önüne geçebiliriz. Günümüzde bazı hastalıklar için bunu yapabiliyoruz. Her geçen günde birçok hastalık için yeni bilgiler elde ediyoruz, ve bunların önüne geçebilmemizin en önemli yolu genetik yaklaşımlar. Embriyoda genetik değişimler hatırlarsınız Çin’de denendi, CRISPR metodu ile ikizlerin genomunda değişiklik yapıldı, belki de değişiklikler, bizler sadece takip edebildiğimiz kadarı ile bilgiye sahibiz. Bir üçüncü embriyonunda doğduğu söyleniyor. Her ne kadar tepki çektiyse de bence bu muhteşem bir yaklaşım, ve hastalıkların genetik tedavisi için çok önemli bir kilometre taşı. İnşallah çok daha yaygınlaşır, bizler bir yandan genetik testler ile olası genetik hastalıkların önüne geçerken gen tedavileri ile de tanı almış hastalıklar tedavi edilebilir.
Son olarak özellikle kadınları ilgilen bir soruyu sormak istiyorum:) Makyaj ve kremler ile ilişkisi nedir genetik yapımızın?
Teşekkür ederim bu soru için. Bu konu da genetik bilminin bizlere sunduğu en yeni nimetlerden. Hücresel metabolizmamıza uygun yaklaşımlar kullanabilecdeğimiz kremlerin içeriklerinin kişiye özel olarak hazırlanabildiğini gösterdi. Veya deri hücrelerimizin özelliklerine göre kullanmamız gereken güneş kremlerinin faktörlerini bile ayarlayabiliyoruz. Bu sadece anti-aging uygulamalar için değil, aynı zamada deri hücrelerimizin sağlığı ve kimyasal ve fiziksel faktörlerin neden olabileceği kanserleşme sürecinin önüne geçmek içinde çok önemli. Bazı durumlarda ise sadece krem içeriklerinin değil, yani dıştan alınan destek değil, içten alınabilecek desteklerle de deri hücrelerimizin daha sağlıklı ve daha dinç gözükmesini sağlamak mümkün. Kozmetik alanında genetic bilgiler çok daha kullanılır hale gelecek. Hatta bazı firmalarşimdiden kişiye özel kremler üretmeye başladılar. Birde kişiye özel deodorantlarda piyasaya çıkmaya başladığında bu bilgiler çok daha önemli hale gelecek.
Verdiğiniz bilgiler ve bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.