"MUTLULUK,  İNSANIN VAROLUŞ AMACIDIR"

"MUTLULUK, İNSANIN VAROLUŞ AMACIDIR"

Dünyanın EN mutlu insanıyım dediğim zaman bana dediler ki; tüm dünyadaki insanlar içerisinde sen nasıl dünyanın en mutlu insanı olabilirsin?

RÖP: Hande İpekgil

ERKAN DEMİR: "MUTLULUK,

İNSANIN VAROLUŞ AMACIDIR"

Bu hafta 2018 - 19 - 20 - 21 ve 2022 yıllarında, HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GSK, BY MEDYA GURUP, Azerbaycan RAINBOW TEAM, BY MARK, DUSE ULUSAL MEDYA ÖDÜLLERİ, MEDYADA PRODÜKSİYON, ROLPAR GRUP, ENJOY DERGİSİ ALTIN EGE ÖDÜLLERİ gibi bir çok kurum ve yayın organlarından “YILIN EN İYİ KİŞİSEL GELİŞİM UZMANI, UZMAN EĞİTİMEN, KARİYER UZMANI ve PROFESYONEL YAŞAM KOÇU” ödüllerini almaya hak kazanmış, Mutluluk Doktoru, “Dünyanın EN MUTLU İnsanı” marka patentli sloganı ile tanıdığımız Profesyonel Koç ve Hacettepe Üniversitesi Gençlik ve Spor Kulübü Türkiye Eğitim Direktörü ve Denetleme Kurulu Başkanı Dr. Erkan Demir ile hayatına ve hayatındaki farkındalıklarına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik ve "Mutluluğu" konuştuk. İyi okumalar...

Sizi dünyanın en mutlu insanı olarak tanıyoruz çünkü siz kendinizi böyle tanıtıyorsunuz. Merak ediyorum gerçekten mutlu musunuz?

-Dünyanın EN mutlu insanıyım dediğim zaman bana dediler ki; tüm dünyadaki insanlar içerisinde sen nasıl dünyanın en mutlu insanı olabilirsin? Ben size tüm dünyada yaşayan canlıların içerisinde ki dünyanın en mutlu insanı demedim. Kendi dünyamdan bahsediyorum, benim görebildiğim, duyabildiğim, hissedebildiğim, yaşayabildiğim dünyanın en mutlu insanıyım. Bu bir paradigma yani bakış açısıdır. Dünyaya baktığımız penceredir. Ve o pencerenin temizliği ile alakalı görmek, duymak ve yorumlamaktır.

Dünyanın en mutlu insanı demek üzülmeyen, ağlamayan bir canlı demek değil. Bakın dünyadaki bir canlıda bulunan bütün özellikler bende de var. Nefrette, düşmanlıkta, üzüntüde, pişmanlıkta, mutsuzlukta, korku da, cesarette de. Yani üzüldünüz mü? Evet, üzüntüyü de yaşayacaksınız, oda bizim ihtiyacımız olan bir duygu. Mutluluk bu duyguları yönetebilen bir lokomotiftir. Duygularını tanıyan, yönetebilen ve bu yüzdende diğerlerinin duygularına empati ile yaklaşabilen insanlar mutlu ve başarılı insanlardır. İçerlerde bir yerde sakladığın bir farkındalık. Şükretmek bir sebeptir, mutluluktur. Onu açığa çıkarmaktır.

img-0052.jpg

Bazen durup kendime şu soruları soruyorum: Ben hayatta ne istiyorum? Ve bu istediklerimi neden istiyorum? Hayattaki çabalarımın, arayışlarımın, eylemlerimin amacı ne? Pek çoğumuzun bu sorulara verdiği yanıt şu oluyor: Hayattan mutluluk ve huzur bekliyoruz. Sadece yaşamak değil, iyi yaşamak istiyoruz. Mutluluk gerçekten bu soruların cevaplarında mı gizli?

-İnsanların, yaşam koşulları, kişilik yapısı, yaş ve cinsiyet durumu, mutlu olma düzeyini belirler. Sizin de sorduğunuz üzere, o mutluluklar kendimize sorduğumuz soruların yanıtında gizli. Hayatı sorgulamak gerekiyor ama yargılamadan… Nereye varmak istiyorum? Varmak istediğim yere vardığımda ne hissedeceğim? Yaşam yolculuğunun son durağında indiğimde geride nasıl bir yol hikâyesi bırakmak istiyorum? Nasıl anılmak, nasıl bir imza bırakmak istiyorum? Aklımızın rotası ile yüreğimizin pusulası aynı yönü gösteriyor mu? Uyum ve denge içinde mi? Tam olarak var olmak için kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu keşfetmemiz gerekiyor. Doğru ve güçlü sorular bize yaşamsal amacımızın keşfini bulmamıza yardımcı olacaktır.

Peki, nedir bu mutluluk, nerede bulunur, nasıl bir şeydir? Kaçar mı kovalanır mı, an’da mıdır, geçmişte ya da gelecekte mi?

-Mutluluk, insanın varoluş amacıdır. İnsan yaşamının öncelikli odak noktasıdır. Bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal iyi olma halidir. An’ı ve yaşanılanları eleştirmekten ziyade zihnin, yapılan şey ve anın tam olarak içerisine girmesini sağlayan bir çeşit kabullenme…

Bir şeyi iyileştirebilirseniz iyileştirirsiniz, değiştirebilirseniz değiştirebilir, geliştirebilirseniz geliştirirsiniz. Peki, olmadı mı? Kabullenir şükredersiniz. İşte bu karmaşada kabulleniştir mutluluk. Bir yerlerde, bir başkasında aramak çok doğru değil. İnsanın önce kendisini bulması gerekir. Ve bulduğu kendisinde ki sebeplerin sonucu o kişiyi mutluluğa götürecektir.

Mutluluk dediğimiz hepimizin peşinden koştuğu kimyasalın nasıl hasıl olduğuna bir bakalım önce. Malumunuz, beynimiz kendimizi iyi hissettiği farklı anlarda şu dört hormonu salgılıyor. Serotonin, dopamin, oksitosin ve endorfin. Bunların tek tek detaylarına girmeden özetle şunu söylemek gerekir; beynimiz bu kimyasalları aramak üzere tasarlanmış ve beynimiz DNA’larımızda kodlandığı üzere gıda bulma, güvenlik ya da sosyalleşme gibi yaşamsal ihtiyaçları giderdiğimiz zaman bu hormonları salgılama emrini verir. Çok iyi hissettiğiniz bir anınızı düşünün. Hemen akabinde sanki bir şeylerin ters gitmeye başladığını düşünmeye başlamaz mısınız? Hepimiz mutlu bir kimyasal salgılamamızın hemen ardından bir anda işlerin sanki kötüye gitmeye başladığını hissederiz. Ve hızla yeniden iyi hissetmek için güvenilir bir yol, araç ararız. Kimimiz abur cubur yer, TV izler, sosyal mecralarda kaybolur gider, kimimiz para harcar, alışveriş yapar. Ama maalesef bu alışkanlıkların hiçbiri bizi sonsuza dek mutlu kılmaz. Beynimiz böyle çalışmaz çünkü. O yüzden insanoğlu hep bir arayış içindedir. Yeni alışkanlıklar, kendini meşgul edecek işler peşinde koşar.

Mutluluk bir tercihtir. İstediğimizi elde etmek değil, elde ettiklerimizle mutlu olabilmeyi öğrenebilme yeteneğidir, mutluluk. Mutluluk almakla değil, vermekle başlayan bir süreçtir. Hayatımızı aldıklarımızla sürdürürüz ancak verebildiklerimizle o hayatı yaşarız. Yani alma, verme arasında ki denge sizlerin mutluluk ya da mutsuzluk sürecinizi ortaya çıkartır. Kısacası, anda olma ve denge sanatıdır diyebiliriz.

Geçmişle yaşamak, araba kullanırken hangi yola sapacağınızı görmek için yola değil de, dikiz aynasına bakmaya benzer. Sürekli dikiz bakarak yaşam direksiyonunda yol alamaz ve bir yere toslarsınız. Bu yüzden o anın ve önümüzde kocaman duran, bize gideceğimiz yönü gösteren büyük cama odaklandığımızda yolculuğun durakları hep mutluluğa çıkacaktır. Geçmiş geleceği yönlendiremez. İyi ya da kötü artık yaşanmış ve geçmiştir. Bugün, şu an senin geleceğindir. Kısacası, geçmişi değiştiremezsin ama geleceğini bugünden yeniden inşa edebilirsin.

img-0070.jpg

Araştırmalar mutluluk ve karakter üzerine ne söylüyor?

-Hepimiz mutlu olmak isteriz ve mutluluğun ne olduğu ve nasıl elde edilebileceği hakkında her gün sayısız fikirle karşılaşırız. Son yıllarda Pozitif Psikoloji ve Nöro Bilim alanında yapılan araştırmalar mutluluğun, geliştirilebilir zihinsel bir beceri olduğuna dair önemli kanıtlar sunuyor.

Mutluluğun kişiden kişiye değişen pek çok anlamı ve literatürde farklı tanımları olsa da benim en sevdiğim Dr. Martin Seligman’dan. Diyor ki; mutlu insanlar, pozitif duyguları daha sıklıkla yaşayan, derin doyurucu ilişkiler kurabilen, anlamlı bir yaşam sürdüğüne inanan, kendisini başarılı hisseden, tutkuyla bağlanabileceği, yaparken zamanı unutabildiği ve keyif alabildiği meşguliyetleri olan kişilerdir. En sevdiğim çünkü genel bir anlayış var, mutluluk sanki hep eller havaya modunda yaşamak, istediğin her şeye sahip olmakmış gibi. Oysaki hayat bu…. Acı çekmeyen, hayal kırıklığına uğramayan, kızmayan, üzülmeyen, kayıplar yaşamayan insan var mı dünyada?

Genellikle bir hedefe ulaştığımızda, başarılı olduğumuzda veya arzu ettiğimiz bir şeye sahip olduğumuzda mutlu olacağımızı zannederiz. Oysaki yapılmış binlerce araştırma aslında mutluluğun, fiziksel ve zihinsel sağlığın yanı sıra sosyal ve iş yaşamında başarının kaynağı olduğunu gösteriyor. Mutluluk düzeyi yüksek insanlar daha düşük olanlara nazaran daha istikrarlı evliliklere, daha güçlü bağışıklık sistemlerine, daha yüksek gelire ve yaratıcılığa sahiptir, özetle mutluluk başarının bir sonucu değil, onun asıl kaynağı ve nedenidir.

Mutluluk, kaderimiz değil, karakterimizdir. Neden? Çünkü yaşamda ki düşüncelerimiz içselleşir. İçselleşen davranışlarımız alışkanlığımız, alışkanlıklarımız ise karakterimiz olur. Yani kimse dünyaya mutsuz olarak gelmez. Mutsuzluğu ya da mutluluğu karakter haline getirir. Eğer ki mutluluk tercihiniz olursa o karakter o zaman kaderiniz olacaktır.

Mutluluk nerelerde aranma(ma)lı? Mutluluğu yanlış yerlerde ve ya kişilerde mi arıyoruz?

-Belirli bir hedefimiz olmadan, amacımız olmadan, hayatımızda büyük değişiklikler yapmadan, rutini bozmadan, kişisel gelişimimize yatırım yapmadan, kendimizi gerçekleştirmeden, gerçekten mutlu olabilir miyiz? Arayışa kendimizden başlamamız gerekmez mi?

Hangi dinden, kültürden, ülkeden ya da sosyal sınıftan olursa olsun, her bir insanın özünde arayışta olduğu gizli bir formül. Aynı şekilde her bir insan için ayrı bir anlamı olan şey. Mutluluk o nedenle karşılaştığımız en soyut, en sübjektif (göreceli) olgulardan biri. Ancak; genel çerçeveden bakıldığında insanların mutluluk arayışı iki şekilde gerçekleşiyor. Kimi için bunun anlamı “ANLIKTIR”. Kimi içinse çok daha geniş anlamı vardır. Daha uzundur. Kimi zaman bir hedef değil kat ettiği yoldur. Arayışın kendisidir.

Mutluluk dediğimizde gözümüzde canlanan ilk resim genellikle haz ve tatmin olma duygusunu akla getiren aktiviteler ve deneyimler oluyor. En sevdiğimiz tatlıyı yemek, seyahat etmek, en basiti modumuzu düşürecek herhangi bir stres uyarıcısının olmadığı huzurlu anlar. Bu tip mutluluk arayışını “hedonik” mutluluk olarak alır uzmanlar. Yani anlık haz patlamaları… Pozitif duyguları yaşamak adına en kolay ve en hızlı yol yoludur. Negatif duygulara yer olmayan, tam bir tatmin olma duygusu…

Bugün karşılaştığımız “mutluluk” hikâyeleri de tam olarak bunun eksikliğini yaşıyor ve yığınla yanlış mesaj içeriyor. Kimse kendini gerçekleştirmekten, kişisel gelişimden ya da “amaçtan” veya “anlam arayışından” bahsetmiyor. İşte burada “ödomanik” mutluluk devreye giriyor. “İyi ve mutlu bir yaşam” nedir sorusuna daha kapsamlı bir cevap sunuyor.

Özetle; kendinizin daha da farkında olduğunuz, bilinç düzeyi yüksek, tüm özelliklerinizle insan olduğunuz, iyisi ve kötüsüyle kendinizi kabul ettiğiniz, bir amacı olan, etrafınızda birlikte büyüyebileceğiniz, yükselebileceğiniz insanların bulunduğu bir hayat yaşamanız.

Para mutluluk getirir mi getirmez mi sorunsalı var, bu konuda neler söylersiniz?

-Mutlulukta para ya da kapital araç gereçler tam anlamıyla kullanış amacına uygunsa iyi birer araçtır diyebiliriz. Paranın mutlu ya da mutsuz ettiği inançlarından ziyade neyi nasıl kullandığımızı gözden geçirmemiz mutluluk ya da mutsuzluk sebeplerini de ortaya çıkartır.

Kazançlarımızı sadece kapital olarak değerlendirmemek gerekir. İyi bir mali bütçe size seyahat etme özgürlüğü, iyi mekânlarda konaklama ve kaliteli bir yaşam sürmenizi sağlarken farklı durumlarda iyi bir kazanç sağlığınızı ya da psikolojinizi kaybettiğiniz durumlarda da fayda sağlamayabilmektedir.

Mutlu insan, madde ile savaşmayan, maneviyatıyla barışık insandır. Mutsuz insan ise israfıyla şükürsüz yaşayan insandır…

Mutluluk konusunda yapılmış birçok araştırma ve kitap okudum. Sistem tarafından da pompalanan, “7 adımda mutluluk”, “mutlu olmak için yapmanız gereken 5 şey” gibi hap önerilerle desteklenen, her zaman mutlu olmak zorundaymışız gibi hissettirilen mesajlara maruz kaldığımız, çok popüler bir konu. Bütün bunlara bakınca gerçekten Mutlu Olmak Zorunda gibi hissediyoruz. Gerçekten mutlu olmak zorunda mıyız? Bu durum toksit mutluluklara sebebiyet vermez mi?

-Daha öncesinden vurguladığım gibi mutluluk, insanın varoluş amacıdır. İnsan yaşamının öncelikli odak noktasıdır. Buraya kadar tamam ama olmak ya da olmamak konusunun zorunluluktan ziyade tercih meselesi olduğunu kavramamız gerekir. Çok haklı olarak dayatılan formüller insanı toksit mutluluklara hatta depresyona ve sonrası da önlenemez psikolojik travmalara kadar götürebilmektedir.

Örnek vermek gerekirse Omega 3, D, E, C vb. vitaminlerinin insanın en önemli yaşamsal ihtiyaçları olduğunu biliriz. Ancak gelişi güzel kontrolsüz pazarlama ağında sürekli bunların olmazsa olmaz mecburiyeti vurgulandığında, bunu duyan, izleyen bireyler doktor kontrolü olmadan kafasına göre bunları ölçüsüz kullanmaları durumunda hayati değeri varken hayati zararları da söz konusu olmaktadır. İşte mutluluk formüllerinde de kişinin, eğitim seviyesi, edinmiş olduğu kültürleme, yaşadığı coğrafya, toplumsal ve kişisel değerler, ilkelerle çarpışması durumunda onarılması güç hasarlara sebep vermektedir. Bu yüzden her şeyin ya uzmanıyla ya da dozunda kullanımını bilmek gerekir.

İnsan tüm duygularıyla bir bütündür. Eğer bunlardan birini yok ederseniz işletim sistemi aynı robotik kodlamalardaki kodlardan birinin hatalı olmasında yarattığı etkiyi yani hata verir. Bizim hassasiyetle vurguladığımız ise insan tüm duygularıyla tanışıp, yaşayacak ve o duyguyu yönetebilmesi onun daha sağlıklı ve verimli yaşamasını sağlayacaktır.

Mutluluk bir Entropidir. Mutluluk arttığında mutsuzlukta otomatik olarak azalır. Mutluluğu öğrenebilmesi için mutsuzluğu da öğrenmiş olması gerekir. Evrende her şeyin bir zıttı vardır. Zıtlığını yaşamayan doğruyu bulamaz diyebiliriz.

Peki, bir insan neden hiç mutlu olmaz? Eksik olanı nasıl buluruz?

-Mutluluk kendiliğinden olmaz. Bir durum değil bir süreçtir. O nedenle ona yatırım yapılacak, emek verilecek ve onun sonucunda ulaşılacak. Tıpkı bir müzik aleti öğrenir gibi mutluluğun notalarının öğrenilmesi lazım.

Mutlu olmanın iki yolu vardır diyebilirim; ya isteklerimizi azaltırız ya da imkanlarımızı çoğaltırız. Yaşadığımız coğrafyanın hayata bakışı ve kültürlemde ki öğretisi olarak bizler acıdan beslenmiş bir toplumuz ve bize bu vesileyle kasıtlı olarak olmasa da mutsuzluğu öğretmiştir. Buraya kadar tamam da mutsuzluk öğretilebiliyorsa mutlulukta öğretilebilen bir duygu olmuş olmuyor mu?

Öğrenilebilen duygunun en iyi yöntemi eksiklerin ya da bizi mutsuz eden alışkanlıkların, davranışların tekrar gözden geçirilmesi. Sürekli kullandığımız klişe bir cüme olacak ama gittiğimiz yol bizi bir yere götürmüyorsa gitmediğimiz yolu deneyeceğiz ve varmak istediğimiz yere varmak için alternative yollarda hikaye yazmaya devam edeceğiz. Bize en uygunu bulana kadar yolculuk bu şekilde devam edecek.

Hayalden Gerçeğe Yolculuk kitabınızda okurlarınıza neler anlattınız, özellikle vurgulamak istediğiniz farkındalık ne oldu?

-Hayallerini gerçeğe taşımak isteyen, hayal kuruyorum ama bunun hayal olarak kalmasını istemiyorum diyenlere; kim olduğunu, nerede olduğunu ve nereye gitmek istediğini bulmak isteyenlere, hayata artı değer katmak, hayatı yaşamak ve yaşatmak isteyenlere, korkuları ile mücadele etmek isteyen tüm cesur yüreklere… Yani diğer BEN’imize itaf edilerek yazılmış bir baş ucu kitabıdır.

1984 yılında Artvin 1. Liği ve Türkiye 3. Lüğü kazandıran bir kompozisyonun günümüze kadar anlam kazandırdığı ve kalemden okuyucu ile buluştuğu insanların yaram kalan hikayelerini tamamlamaları için bir rehber niteliği taşımaktadır. Kişisel gelişimi ve NLP (Algısal Davranış Kontrolü) bilimini halk dilinin anlayabileceği kadar sade bir dil ve yanmış hikayelerimle serpiştirdiğim bir insanlık yemeği tarifi diyebilirim…

img-0059.jpg

Sosyal medya etkileşimleri bizi ne kadar mutlu ediyor?

-İnsanların sosyal medya hesaplarını günde ortalama en az 17 kere control ettiğini biliyor muydunuz? Evet, çevremizle ya da iş çevremizle etkileşim içerisinde olmamız gerektiği aşikarken, bu tüm boş zamanımızı sosyal medyada geçireceğiz anlamı taşımamalıdır. Bu yüzden günlük yaşamı programlayıp, bir düzene otutturmalı.

Bu “like” ve “takipçi sayısı” çılgınlığı doğamızı değiştirmiyor değil. Mutluluk ve sosyal medya birbirine doğrudan ilişkili olmasa da bugün bağlantımız kopsa mutlu olacağımızı söylemek de zor. Sosyal ağların sorunu tam da bu. Onlar moralimizi bozduğu kadar yükselten de mecralar. Yani tam bir aşk/nefret ilişkimiz var. Beğeni yarışı, kendini karşılaştırma, ideallerin olur olmaz tanımları ve boşa harcanan onca zaman...

Geçtiğimiz günlerde Spiderman'i canlandıran ünlü oyuncu Tom Holland, sosyal medya hesaplarını kapatacağını açıkladı. "Spiderman'in bile canına tak etti!" olarak özetlenebilecek şekilde, sosyal medyanın ruh sağlığımızı olumsuz etkilediği gerçeği gün geçtikçe daha rahatsız edici hale geliyor.

Hayatın çeşitli anlarını sosyal medyada paylaşmak, var olma, görülme, sevilme ve onaylanma ihtiyacı ile doğrudan ilişkili. Sosyal medya paylaşımlarıyla insan bu doygunluklara ulaşabiliyor. Bu nedenle en çok fotoğrafı paylaşan kişi veya her zaman daha özgün, daha güzel ve daha da kışkırtıcıyı kovalama gibi bir gereksinim doğuyor. Herkesin sadece mutlu veya mükemmele yakın hallerini paylaşması bir süre sonra toksik pozitiflik etkisi yapıyor ve insan kendine ve yaşama yabancılaşıyor.

Aşırı sosyalleşme insanları yalnızlığa sürekler mi?

-Bunun cevabını sosyal medya etkileşimi üzerinden de verdik. Ancak sadece sosyal medya da değil yaşamsal alanlarda kendini aşırı sosyalleştiren insanlar gerçek yaşamla sosyal hayattaki rolleri arasında uçurumlar yaratmakta ve kendilerine yabancılaşmaya başlamaktadır. İşte bu durum insanları iç dünya ve dış dünya arasında sıkıştırmakta, bireyi yalnızlığa sürüklemektedir.

Kıskançlık, haset, endişe, kızgınlık, öfke gibi durumlar ruh halimizi ve mutluluğumuzu nasıl etkiliyor?

-Kişilik özellikleri kişinin mutluluğunu önemli derecede etkiliyor. Mesela, nevrotik kişiler suçluluk, öfke, kaygı gibi duygulara daha açık olduğundan mutsuz olma eğilimindeler. Bu kişilerin negatif duygular taşımasının dışında sahip olduğu bir diğer dezavantaj ise, duygusal zekâlarının düşük olması. Çalışmalar nevrotik insanların diğer kişilerle ilişki başlatmak ve bu ilişkileri sürdürmek konusunda kayda değer sıkıntılar yaşadığını gösteriyor. Bu da mutsuzluklarının en önemli sebeplerinden birini oluşturuyor.

‘Hangi karakter özelliğine sahip insanlar daha mutlu?’ sorusunun cevabı ise dışadönüklük olarak veriliyor. Yani kısaca, -araştırmalara göre- cumartesi akşamlarını tek başına evde oturarak geçirmek yerine doğa, gezmek, eğlenmek gibi sosyalleşerek geçirmeyi seviyorsanız mutlu bir insan olma olasılığınız çok daha fazla.

Mutlu ilişkiler ve iletişim nasıl sağlanır?

-Kaliteli bir ilişkinin en doğru anahtarı doğru iletişimden geçer. İletişim, temelleri çocukluğa ve aile yapısına bağlı olan bir unsurdur. Çocukluk döneminde aile ve çevresel faktörlerin etkisiyle kişinin iletişim becerilerinin temeli atılır. En sık olarak anne, baba ve kardeşler gibi yakın akrabalar, öğretmenler ve arkadaşlar iletişimde en etkili olan kişilerdir. Bu nedenle, anne ve babaların özellikle çocukları erken yaşlarda iken tavır ve davranışlarına ekstra özen göstermeleri gerekmektedir.

İletişim becerileri, aileden ve yakın çevreden köken alsa da sonrasında kişinin tercihleriyle şekillenir. Özellikle kendi kişisel gelişimine önem veren bireylerde iletişim becerileri çok daha gelişmiş bir hale gelebilir. İletişimde eksiklik ve kopuklukların olduğu ailelerde yetişmiş olan bireylerin, sonradan kendilerini geliştirip çok daha etkili iletişim kurabildiği durumlar vardır.

Kişi karşısındakini dinlemeyince otomatikman ayna nöronlar (ayna nöronlar sayesinde karşımızdaki ne yapıyorsa bizde aynısını yaparız), karşısındaki kişi de onu dinlemez, zihninde cümleler hazırlar ve karşısındaki kişiye vereceği cevapları düşünür. Bu durumda karşıdaki kişi de ister istemez aynı durumu sergiler ve karşısındakini dinlemeden kendi cevaplarını hazırlar. Bu durum karşılıklı bir iletişimden ziyade herkesin kendi kendine konuşması durumudur.

Anlamak, hak vermek demek değildir. Dinlerken karşımızdaki insan anlaşılmış olduğunu hissetmek ister, karşımızdaki insan gibi düşünmeyebiliriz elbette, ancak onun söylediğini anlamak başka bir şey onun söylediği gibi düşünmek başka bir şeydir.

Sağlıklı bir iletişim için, karşımızdakinin söylediğini anlamamız gerekiyor ve anlamamız için de dikkatle dinlememiz gerekiyor. Arada içgüdüsel olarak hhmmmlayabiliriz, başımızla onaylayabiliriz, bazen özetlemesini isteyebiliriz. Böyle geri bildirimler iletişimi güçlendirir. Şöyle şöyle olmuş sen de üzülmüşsün dediğimizde karşımızdaki insan rahatlar. Çoğu durumda karşımızdaki kişi olay için bizden çözüm istiyor gibi düşünürüz, ama karşımızdaki kişi ilk etapta bir çözüm değil, sadece anlaşılmak ister. Çözüm istiyorsa bunu zaten açıkça ifade edebilir ve biz de çözüm sunmak üzere anlatılanı değerlendirebiliriz.

Bir toplumu en çok neyin mutlu ettiğini çok merak ediyorum? Mesela ekonomi mi, refah seviyesi yüksek olan toplumlar daha mı mutlu?

-Gelişmiş ülkeleri incelediğimizde güçlü ekonomilerinden ziyade refah seviyesinin yüksek olduklarını gözlemliyoruz. Özellikle yapılan araştırmalarda İskandinav ülkelerinin Dünya Mutluluk Günlerinde listenin ilk sıralarında yer almaları tesadüf olmamalı. Bu ülkelerin ortak özellikleri eğitime ve toplumsal refah standardına odaklanmaları. Bu sayede üretim kapasitesini artması da ekonomik ya da endüstri alanında da dünya sıralamasında önemli bir yere sahip olmalarını sağlamaktadır. Bu da toplumsal mutluluk seviyesine katma değer olarak yansımaktadır.

Bugüne kadar milyonlarca insana ulaştınız, onlarda farkındalık yarattınız. Bu eğitimler ve seminerler sonucunda geri dönüşümler nasıl oldu?

-Çocukluk hayalini yaşamak ve insanlara da yarım kalan hikâyelerini tamamlamalarına model olmak en büyük hayalimdi. Bu hayalimde bazen aksamalar, duraklamalar ve bazen de vazgeçişlerle dolu oldu. Vazgeçişlerde ki yaşadığım hayatın beni mutlu etmediğinin farkına vardığım durumda hayat hikâyemi yeniden yazmaya karar verdiğimde şairin dediği gibi; yaş otuz beş yolun yarısıydı. Ve şimdi yarım kalan hikâyeyi tekrar kaleme alıp kendi kaderimi yazma vakti geldi dediğim o günden bu günü yurt içi ve yurt dışında çevrimiçi ama yüz yüze 1, 5 milyonun üzerinde kitleyle ortak hikâyelerimizi paylaşma imkânı bulduk.

Başarının formülü araştırırken insanın hayallerini gerçekleştirmesi ve gerçekleştirdiği hikâyelerinden elde ettiği sonuçlarla yarattığı tohumların diğer insanların hayatında yararlı olmasını sağlamak ve bu yararları geri bildirimler, dönütlerle yaşamak bizleri daha mutlu, başarılı ve güçlü kıldı. Kimin çocuğu büyüdü meslek sahibi oldu, kimi atandı istediği kariyerini yakaladı. Kimi aile içi mutluluğu yakaladı, kimiyse travmatik durumdan çıkıp mutlulukta bizlere rakip oldu J Bu da bizim mutluluğumuzu besleyerek ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu, aynı zamanda bu dünyanın kirasını hizmet olarak öderken huzurla yol almamızı sağlamaktadır.

Hayal etmeyi severseniz gerçekleştirmenin bağımlısı olursun derken, bizlere bu hikâyelerimizi kitlelerle buluşturma fırsatı verdiğiniz için siz BBN Türk ailesine sonsuz şükranlarımı sunarız.1 Eylül ve benim doğum günümdü. Bu röportaj benim için hediye oldu. Hediyenizi yaşam boyu hatırlayacağımı bilmenizi isterim. Sevgiyle kalın…

Biz de hep mutlu kalmanızı diliyoruz hocam. Teşekkürler.

Kaynak:BBN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.