“Müzeleri anlattığım masallara yuva yaptım”
RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL
Hafta sonu veya tatil planlarınıza müze gezilerini dahil ettiniz mi hiç? Ya da herhangi bir arkadaşınız “hadi gel bugün müzeye gidelim” dediği oldu mu? Sanırım bu birçok yetişkinde, çocuk ve gençte ilk başta pek de sevinç uyandırmıyordu. Ancak son zamanlardaki gözlemlerim bu konuda ülkemizin pek çok yerinde her kesime hitap eden müzelerin ve müzelerdeki etkinliklerin artmasıyla da müzelere olan ilginin artık daha çok arttığı yönünde. Çünkü görüyoruz ki müzelere illerde okulla gidilmesi gerekmiyor. Bugün müzelerin çocuklar için özel olarak hazırladığı atölye çalışmaları da mevcut. Bunlardan biri de Ankara'da tanık olduğum masallarla müze atölyeleri. Bu atölyelerden birini de Halkbilimci ve Masal Anlatıcısı sevgili Işılay Baysak hazırlıyor. Öncelikle kendisine çocukların müzeyle kurdukları ilişkileri geliştirip, çocuk yaştan itibaren çocuklarımızı farklı bir yoldan kültürel miraslarımızla tanıştırıp sevdirdiği için teşekkür ediyor sizi bu güzel söyleşiyle baş başa bırakıyorum.
-Genellikle okuduğumuz masallarda tüm insanlığa bir mesaj var. Kendi toplumumuzda da kültürel ve ahlaki kurallarımızı çeşitli motiflerle süsleyerek gerçek ve ya hayal ürünü kahramanlarla yazılan masalları çoğumuz dinlemişizdir. Bir Halkbilimci olarak öncelikle çocukluk çağlarında anlatılan masalların önemi nedir, anlatır mısınız?
-Ben çocukluğumda tek bir masal dinledim ve onu da hep annem anlatırdı. Yıllar geçti ve ne o masalı ne de o masalın kahramanlarını hiç unutmadım. Halkbilim bölümünü kazandıktan ve sözlü kültür ürünleri üzerine çalışmaya başladıktan sonra “keşke çocukluğumda daha çok masal dinleseydim bana daha çok masal anlatsalardı” dedim. İşte masalların çocukluğumuza böyle bir etkisi var. Masalları gerçek dünyayı keşfetmeye ve deneyimlemeye başladığımız çocukluk çağımızı süsleyen çiçekler olarak görüyorum. Elbette masallar ile ilgili pek çok görüş var. Birçok disiplin masallar üzerine çalışıyor ve masalların çocuklara anlatımının uygun olup olmadığı bugün hala tartışılıyor. Ben bir halkbilimci ve masal anlatıcısı olarak çocuklara masallar anlatılması gerektiğini ama her masalı anlatmamamız gerektiğini düşünüyorum. Masallar çocukluğumuzu süsleyen çiçekler olduğu gibi çocukluğumuzda ekilen zararlı tohumlar da olabilir. Hepsinden öte masallar çocuklara dünyayı keşfetmeleri ve gerçek hayatta yaşayacakları pek çok şey hakkında da haber verir. Hatta psikolog Bruna Bettelheim çocuğun kişisel gelişimini masallar kadar destekleyecek başka bir türün olmadığını söyler. Ben de onun bu düşüncesine katılıyorum, yalnızca kişisel gelişimi değil kültürel gelişimi açısından da masallar çocuklar için eşsiz bir kaynak. Bu yüzden onlara bol bol masallar anlatmalıyız…
-Peki masallar ve müzeler ile ilişkiniz nasıl başladı?
-Masallar ile ilişkim daha öncesinde başladı diyebilirim. Zaten hem edebiyatı hem sözlü kültür ürünlerini hep çok sevdim. Halkbilim bölümünde eğitim almaya başladıktan sonra akademik olarak bu alanda çalışmaya karar verdim ve bir de işin içerisine ‘masal anlatıcılığı’ girdi. Lisans eğitimim sırasında aldığım bir atölye çalışması ile masalları anlatma isteği doğdu ve hem çocuklara hem yetişkinlere çeşitli yerlerde masallar anlatmaya başladım. Sonrasında yolum Mardin’e düştü. Hem staj yapmak hem de lisans bitirme tezimi yazmak için yaklaşık bir ay Mardin Müzesi’nde bulundum. Bu esnada oradaki müze eğitim çalışmaları kapsamında kendi atölyelerimi tasarladım ve uyguladım. İlk kez masallar anlattığım yer Mardin müzesi oldu. Mezun olduktan sonra da orada Halkbilimci ve müze eğitimcisi olarak çalışmaya başladım. Yaklaşık iki yıl orada çalıştım ve bu süreçte onlarca atölye çalışması içerisinde yüzlerce çocukla çalışma, onlara masallar anlatma fırsatım oldu. Benim için masal ve müze arasındaki bu süreçte güçlendi ve birbirinden ayrılmaz hale geldi.
-Sizin için müzelerde masal anlatmak neden önemli ve müzede masal anlatmayı müze eğitimi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Ben hem çocukluğumda hem de yetişkinliğimin belli bir dönemine kadar müzelerden pek hoşlanmazdım. Müzeler benim için soğuk ve hissiz mekanlardı. Çok eskiden kalmış onlarca eserin sonsuza dek sergileneceği açık bir mezarlık gibi… Hele ki eserlerin yanlarında yazan bilgileri okumaya ve anlamaya çalışmak! Bence bu bir yetişkin için bile belli bir akademik ilgiyi ve düzeyi gerektiriyor. Neyse ki hem lisans eğitimim esnasında yaptığım müze stajı sonrasındaki iş deneyimim hem de Türkiye’de giderek gelişen ve daha görünür hale gelen müze eğitim çalışmaları sayesinde müzelere bakış açım ve müzeler ile kurduğum ilişki değişmeye başladı. Hatta o kadar değişti ve dönüştü ki artık müzeler benim için vazgeçemediğim bir çalışma alanına dönüştü. Müzeleri anlattığım masallara yuva yaptım diyebilirim. Çünkü oradaki her bir eserin yanında yazan birkaç satır bilgiden ziyade daha uzun ve anlatılmayı bekleyen hikayeleri var. Bunların anlatılması, özellikle klasik bir müze gezisinin yorucu ve sıkıcı geldiği çocuklara anlatılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle düşünün ve bunu bir yetişkin olarak düşünün; bir müzeye giriyorsunuz, orada eserler var bu eserleri birkaç dakika seyrediyorsunuz, yanındaki bilgilerini okuyorsunuz ya da kulaklıkla dinliyorsunuz ve oradan uzaklaşıyorsunuz. Bir de şunu düşünün; bir müzeye giriyorsunuz orada bir eser var ve o eserin önünde bir anlatıcı o eserin hikayesini/ masalını anlatıyor. Sonra bununla ilgili bir uygulama yapıyorsunuz ya da bir ürün tasarlıyorsunuz sonra da onu yanınızda götürüyorsunuz. Hangisi daha etkili olur sizce? İşte bu sorulardan ve çocuklar ile yaşadığım deneyimlerden yola çıkarak müzelerde masallar anlatmaya ve bunu daha da geliştirmeye karar verdim. Müzede masal anlatmak derken de herhangi bir masal anlatmayı kastetmiyorum. Elbette müzelerde her masalı anlatabiliriz ama benim amaçladığım şey o müzedeki o eserin masalını anlatmak. Bu elbette ki yeni bir şey değil. Özellikle yurt dışında yıllardır “storytelling in museum” yani müzede hikaye anlatıcılığı denilen şey müze eğitimi kapsamında yapılıyor. Öyle ki hikaye ve masal anlatıcılığı pek çok müze için müze eğitiminin vazgeçilmez bir parçası. Çünkü bir müzedeki eseri, nesneyi özellikle çocuklara onların da çok sevdiği hikayeler ve masallar yoluyla anlatarak daha verimli bir müze deneyim yaşamlarını sağlıyoruz.
-Müzelerde ne tür masallar anlatıyorsunuz? Bu masalları kaynaklardan mı anlatıyorsunuz yoksa siz mi yazıyorsunuz?
-Bir halkbilimci olarak müzelerde önce Anadolu masalları anlatmaya başladım. İçerisinde var olduğumuzun kültürün değerlerini aktarma noktasında Anadolu masalları bizim için bir hazine. Bu konuda Türkiye’de yapılmış pek çok masal derlemesi var ve özellikle Halkbilimciler tarafından derlenmiş kaynakları kullanıyorum. Son birkaç yıldır ise müzelerdeki eserlerin gerçek hikâyelerinden yola çıkarak masallar yazıyor ve anlatıyorum. Ama burada de yine sözlü kültür ürünlerimizden faydalanıyorum. Anadolu masallarımızdaki tekerlemeler, bilmeceler ve söz kalıplarını yazdığım bu yeni masallara muhakkak ekliyorum. Bunlara ek olarak özellikle evrensel değerleri ya da çocuk hakları, hayvan hakları, doğayı korumak gibi kavramları masallara katmayı çok seviyorum. Gelenekselden beslenen modern masallar yazıyorum diyebilirim.
-Peki bu şekilde yazmış olduğunuz bir masala eser ve bulunduğu müze hakkında da bilgi vererek örneklendirebilir misiniz?
-Elbette. Mesela yaklaşık dört yıl önce yazdığım ve çeşitli müzelerde anlattığım “Moza’nın Sihirli Taşları” adlı bir masalım var. Bu masalı özellikle arkeoloji müzelerinde sergilenen mozaiklerden yola çıkarak hayal ettim ve yazdım. İlk kez Mardin Müzesi’nde orada bulunan Tavus Kuşu Mozaiğinin önünde anlatmıştım. Müzede Masal’da genellikle eserlerin ilk ortaya çıkışını yani nasıl keşfedildiklerini masal aracılığı ile anlatıyorum. Moza’nın Sihirli Taşları da bir keşif masalı. Mozaiğin Keşfi… Masal anlatımının ardından hem mozaikler ile ilgili hem de müzede bulunan mozaik eser hangisi ise onunla ilgili bilgiler veriyorum. Hemen ardından elimizdeki çeşitli materyaller ile, bunlar kağıtlar, taşlar, boncuklar olabilir, mozaik yapıyoruz. Her çocuk dinlediği masalı hayalinde yaptığı mozaiği elinde evine götürüyor.
Bir diğer örnek ise Ankara Üniversitesi Oyuncak Müzesi için müzenin gözde eserlerinden olan tahta oyuncak atlardan yola çıkarak yazdığım ve anlattığım Canbaz At masalı olabilir. Yine burada da insanlar ilk nelerden nasıl oyuncaklar yapmışlar neden oyuncak yapma ihtiyacı duymuşlar sorularını bir masal anlatımı ile cevaplamış olduk.
-Müzede Masal için yazdığınız masalları gerçek hikayelerinden esinlenerek oluşturduğunuzu söylüyorsunuz. Bu durum çocuklarda neyin gerçek neyin hayal olduğu noktasında bir karmaşa yaratıyor mu?
-Bu soruyu sıklıkla duyuyorum. Öncelikle Müzede Masal yalnızca bir masal anlatımı değil, farklı aşamalardan oluşan bir atölye çalışması. Burada biz önce tanışma oyunları oynuyor, masallar ve müzeler hakkında karşılıklı bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Masal anlatımı bu atölye çalışmasının bir aşaması. Burada amaç çocuğun o eser ile bağ kurmasını sağlayacak etkili bir yol bulmak ve ben bunu masallar ile yapıyorum. Evet şunu merak ediyorlar: Bu anlattığınız gerçek mi yoksa değil mi? Bu da benim her zaman beklediğim bir soru. İşte bu sorudan sonra ise o eserin gerçek hikayesi ile ilgili bilgiler veriyor sonra bunu kendi hayal dünyamda masallaştırdığımı söylüyorum. Yani bu masallar hem hayal hem gerçek. İçerisinde ikisi de var.
-Sizin için kültürel miras değerlerimizin aktarımı konusunda müze eğitiminde masal anlatımının önemi nedir?
-Müze eğitimi çok yönlü ve çok disiplinlerarası bir informal eğitim türü. Müze eğitiminde yalnızca masal anlatıcılığı, drama ya da sanatsal çalışmalar değil; müze türüne ve koleksiyonuna göre pek çok farklı alanla teorik ve pratik olarak çalışılabilir. Müzede Masal elbette müze eğitiminin bir parçası ve keyifli bir uygulama şekli. Ama özellikle kültürel değerlerin aktarımı noktasında oldukça önemli bir yerde durduğunu düşünüyorum. Şöyle ki UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) kültürel mirası üç alana ayırmıştır: Somut Kültürel Miras, Somut Olmayan Kültürel Miras ve Doğal Miras Alanları. Masallar insanlığın somut olmayan kültürel mirası, müzeler ve içerisinde barındırdıkları eserler ise somut kültürel miras alanlarına girmekte. Benim için müzelerde masallar anlatmak hem somut hem de somut olmayan kültürel mirasın birlikte aktarımı demek. Özellikle müze ve müzedeki eserler ilişkisi kurulara anlatılan hikayeler ve masallar doğrudan birer kültürel anlatım ve aktarım oluyor. Bu da her şeyin tek tipleştiği bir dünyada çocukların kendi kültürel zenginliklerini keşfetmelerini ve uygulayabilmelerini sağlıyor. Ayrıca çocuk çok iyi birer anlatıcı ve aktarıcılardır. Duydukları masalları yaptıkları etkinlikleri bir yetişkine kıyasla daha çok paylaşma ve anlatma istekleri vardır. Bu yüzden kültürel değerlerimizi anlatmak ve aktarmak istiyorsak önce çocuklardan başlamalıyız.
-Her müzede masal etkinlikleri ve masal anlatıcıları yok. Bu noktada ebeveynlere çocukları ile yapabilecekleri bir müzede masal/hikaye etkinliği öneriniz olabilir mi?
-Evet maalesef öyle. Ben her müzenin -ki türü ne olursa olsun- bir masalcısı olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle çocuklar ile yapılan müze eğitimi çalışmalarında masallar ve hikayeler çok etkili. Ama her müzede bir masal anlatıcısı ya da o müzeye özgü bir masla anlatımı ve etkinliği bulmak pek kolay değil. Çünkü bu iş biraz kişisel ilgi gerektiriyor ve kişisel çabalar ile ilerliyor. Fakat ebeveynler ve öğretmenler kendi çabası ile bulundukları şehirdeki bir müzeyi seçerek öncesinde oradaki eserleri araştırarak- mümkünse önce kendisi giderek- onların gerçek hikayelerini öğrenerek ve sonrasında kendi hayal gücünü de katarak bir masal yazabilir ve sonrasında bunu uygulamalı bir etkinlik ile birleştirebilir. Çocuklar o eserin çizebilir, kilden onun benzerini yapmaya çalışabilir ya da kendi masallarını yazabilirler.
-Çocukların ilgilerini ve tepkilerini de çok merak ediyorum, anlatır mısınız?
-Çocuklar için müzeler sessiz olmaları ve hiçbir şeye dokunmamaları gereken mekanlar. Yani onlar için sınırlarla ve kurallarla dolu bir yer. Ama bir eserin önünde oturup onunla ilgili bir masal dinlediklerinde ve sonrasında bununla ilişkili bir şey ürettiklerinde dokunamadıkları o esere başka bir şekilde dokunmuş ve ulaşmış oluyorlar. En güzeli de bunu unutmuyorlar. O eser ve dinledikleri masal o müze ile bütünleşiyor ve tabii ki en önemlisi çok eğleniyorlar. Zaten müze eğitiminin amacı çocukların eğlendikleri ve öğrendikleri bir interaktif müze deneyimi sunmak. Müzede Masal’da ise hem masal anlatımları hem öncesinde ve sonrasında oynadıkları oyunlar hem de tasarladıkları ve ürettikleri eserler ile oldukça keyifli bir süreç geçirdiklerini söyleyebilirim.
-Yetişkinler için de masallarla müze etkinlikleri oluyor mu?
-Ben şu an için yalnızca çocuklar ile çalışıyor ve onlar için nasıl daha iyi daha keyifli atölyeler tasarlayabilirim diye düşünüyorum. Fakat son zamanlarda özellikle yetişkinlerden -atölyelere katılan çocukların ebeveynleri oluyor genellikle- böyle bir talep var. Belki ilerleyen süreçlerde yetişkinler için de Müzede Masal anlatıları yapmaya başlayabiliriz. Neden olmasın…
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.