"Suyun gerçekten bir hafızası var"

"Suyun gerçekten bir hafızası var"
Tasavvufta Marifet Kapısı'nın sembolü “su”dur. Gönül yolunda en sondan bir önceki mertebe olan Marifet Kapısı, hakikatine sâdık kalan insanın cevherinden dolayı su ile ifade edilir.

Tasavvufta Marifet Kapısı'nın sembolü “su”dur. Gönül yolunda en sondan bir önceki mertebe olan Marifet Kapısı, hakikatine sâdık kalan insanın cevherinden dolayı su ile ifade edilir. İnsan kendini bilirse su gibi sırrına kavuşur ve Hak ile bir olur.

Fizik öğretmeni ve yazar Burçak Yüce, “Suyun Yolculuğu” isimli kitabında bilimle tasavvufu harmanlayıp insanın tekâmül yolculuğunu bir su damlacığının döngüsü üzerinden anlatıyor. Suyun yolculuğunu Burçak Yüce ile sizler için konuştum.

RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL

-11 yıldır yazıyorsunuz. 4 kitap ve 3 proje kitabınız var. Fizik öğretmenisiniz aynı zamanda teoloji ve felsefeyle ilgilisiniz. Kendi adıma hem bilim hem ilim sevdalısı olduğunuzu söyleyebilirim:) Siz kendinizi nasıl anlatırsınız?

-Evet teknoloji bilim ve felsefe meraklısıyım sevgili Hande hanım. Üniversite yıllarından itibaren teknoloji, bilim ve felsefe ağırlıklı konularla ilgilenmeye başladım. Burada fizik bölümünü kazanmış olmanın rolünü yadsıyamam. Hani bir klişe vardır ya fizikçiler tanrı inancını fazlaca sorgular ve ateist olmaya daha yatkınlardır diye. Ben ise bu görüşün tam aksini savunuyorum. Çünkü bölümüm bana mikro alemi ve makro alemi daha detaylı inceleme ve gizemlerini herkesten fazla bilme imkanı sundu. Hal böyle olunca yaratım sanatına hayran kalıyorsunuz ve bu sanatın insan üstü olduğunu anlı. Hülasa bırakın bir yaradan fikrini inkar etmeyi gördükleriniz ister istemez sizi bu fikre sürüklüyor.

ekle-1.jpeg

James Webb teleskopundan sonra kainatın sınırsızlığı ve hassas ayarları hepimizi hayran bıraktı. Yalnız burada ilim ve bilimin sınırlarını da ortaya koymak gerekir. Şöyle ki, bilim yalnızca maddi dünya ile ilgilenir. Bu sebepten esasen bilimin teoloji ile bir ilgisi yoktur. Ancak ilim manevi ve dünyevi bilgilerin tamamını içermektedir. İlimde maddeye yani metaya ek olarak maneviyat söz konusuyken bilimde yalnızca meta vardır. Yani ben yalnız ilime sevdalıyım dersem yerinde olur.

-YouTube kanalınız var. Pek çok program yapıyor, programlara konuk oluyor, yazmaya devam ediyorsunuz. Hatta resim sergilerinizde var. Tüm bunları en iyi haliyle yaparken ailenize de zaman ayırıyorsunuz. Peki bu enerjinin, motivasyonun kaynağı ne?

-Az uyku diyebilirim. Genellikle 5 saat uyku bana yetiyor. Uyurken bile ilgi duyduğum konularla alakalı bir program dinlerim muhakkak. Hatta şöyle söyleyeyim yaklaşık beş yıldır bir program bitirmeden uyuduğumu hatırlamıyorum. Bir de vaktimi iyi programlıyorum sanırım. Ortaya koyduğum işler beğenildikçe ve etrafıma fayda sağladığımı gördükçe çok mutlu oluyorum. Motivasyon kaynağım bu diyebilirim.

- ”Suyun yolculuğu” isimli kitabınızı konuşmak istiyorum. Suyun yolculuğu fikri nasıl gelişti, neden suyu anlatmak istediniz?

-Çocukluktan beri suya karşı özel bir ilgim var. Oda ailem ve yakın çevrem bana su kuşu derdi. İçinde olmayı da içimde olmasını daha çok seviyorum. Ama kitabı yazma sürecim nasıl başladı dersek süreç şöyle gelişti: ticaretle uğraştığım bir dönem masamda oturup dışarıda yağan yağmuru izliyordum. O esnada aklımda şu beş satır belirdi.

ekle-2.jpeg

“Onların serüveni bir bilinmezlik içinde milyarlarca yıl öncesinden başladı. Birbirinden çok farklı özellikteki iki taneciğe artık uslanmasını söyledi yaradan. Ne yak dedi ne de yan. Ak dedi gönülden Gönül’e arındır ferahlat yardım et yolu bulsun beni arayanlar. Bana aksınlar, cennet bahçelerindeki berrak nehirlere karışsınlar.”

Ve böylece bu sözler üzerine yaklaşık 250 sayfalık kitap oluştu.

-Hayati bir önemi var suyun, her canlının ona muhtaç olduğu açık. Sizden de dinleyelim suyun hayatımızdaki önemi nedir?

-Su olmadan canlılıktan bahsedemiyoruz. Canlı cansız her şeyin içinde su var. Bir taşın dahi içinde olduğunu biliyor muyuz? Beynimizin % 90’ı, gözümüzün % 94’ü, vücudumuzun yaklaşık % 70’i sudan oluşmaktayken ve suyu enerjimizi göre değiştirebiliyorken, elimizdeki gücünün farkında olalım. Uzayda bile canlılık ararken ilk baktığımız madde su. Hatta madde değil manası olan bir kavram.

Yaradan kuran kerim de her şeyi sudan yarattığını bildiriyor. İnsan açlığa haftalarca dayanabilirken susuzluğa ancak birkaç gün dayanabiliyor. Su maddi manevi tüm özellikleriyle en elzem ihtiyacımız.

ekle-3.jpeg

-Suyun fiziksel ve kimyasal özelliklerinden de bahseder misiniz?

-Evrende ilk oluşan element hidrojendir. Hidrojenin manası ise hidro genes yani suyu oluşturan demektir. Yanı dışı hidrojen gazi ile yakıcı oksijen gazının birleşmesi ile su gibi söndürücü özellikte bir sıvı meydana gelir. Kimyasal reaksiyonlarda reaksiyona giren elementler özelliklerini kaybeder ve bambaşka özellikte yeni bir bileşik oluştururlar. İşte su da hidrojen ve oksijen elementinin fedakarlıkla kendi özelliklerinden vazgeçmesi suyu oluşturmaya vesiledir. Kaliforniya Üniversitesi’nden Richard Saykally der ki “suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri günümüzde hala problem teşkil eder.” Çünkü bazı özellikleri hala çözülememiştir.

-Peki suyun psişik özellikleri ve kadim öğretilerde yeri nedir?

-Bu konuda verilebilecek çok örnek var. Ama suyun pişik özelliklerinden ilginç bir örnek vermek gerekirse 1600 yıllara gitmek gerekir. Bu tarihlerde biyolojik savaşın konuşulduğu bir toplantıda katılımcılar sadece su içtiği halde ve suda herhangi bir zehir bulunmadığı halde zehirlenme belirtisi ile hastaneye kaldırıldılar. Yapılan incelemeler sonucunda suda herhangi bir zehirli maddeye ulaşılamadı. Biyolojik savaşın konuşulduğu oda öyle negatif bir enerjiye bürünmüştü ki su bu negatif enerji ile insanı zehirleyecek kadar etkilendi. Bizim kadim kültürümüzde bilindiği üzere su içmeden önce “bismillah” denir. Gidenin arkasından su dökülür. Dini vecibeleri ve özellikle Allah’ın huzurunda namaza durmadan önce su ile abdest alınır. Anne karnında su ortamındaydık ve yine bu dünyadan yıkanarak uğurlanacağız.

-Tasavvufta Marifet Kapısı'nın sembolü “su”dur. İnsan kendini bilirse su gibi sırrına kavuşur denir. Bu konuda neler söylersiniz?

-Hande Hanım su gerek fiziksel görünüşü ile gerek sistemdeki faydasıyla insana örnek teşkil eder. Ne şekli vardır ne rengi vardır, ne kokusu ne dokusu vardır. Bunların herhangi birinin olması suyun kalitesini bozar ve içilmez hale gelir. Yani sistemde böyle bir yokluk haliyle vardır ve kıymeti ile bizlere son derece örnek teşkil eder. İşte insan da böyle bir yokluk haliyle sistemde bu kadar faydalı olma gayreti ile ve sürekli Akışta kalarak yoluna devam ederse cennetteki berrak nehirlere karışır.

-Yapılan araştırmalara göre suyun içinde kristaller var ve bu kristaller bilgiyi hafızasında tutuyor. Suyun hafıza hücresinde 444 bin bilgi hücresi bulunduğu kaydedilmiş. Hücreler arasında bilgi alışverişi su sayesinde oluyormuş. Su bir bilgiyi alıyor ve diğer hücrelere taşıyormuş. Gerçekten de suyun hafızası var mı?

-Evet çok doğru. Suyun gerçekten bir hafızası var. Bunu ben söylemiyorum alanında uzman bilim insanları yüzyıllardır bunu savunuyor. Pensilvanya Üniversitesi’nden Rustum Rot derki suyun geçtiği ortamdaki bilgileri fotoğraflama ve yapısını kaydetme özelliği vardır.

Leonardo da Vinci ise, “Su geçtiği ortamın çeşitliliği kadar çeşitliktedir” der. Çünkü geçtiği ortamın bilgilerini moleküler yapısına kaydeder. Evet su iki hidrojen bir oksijenden meydana gelir lakin su molekülleri, kendi içinde dizilimi ile fark yaratır. Kömürde karbondan meydana gelir elmas da. Önemli olan içeriğinden öte yapısıdır. Yani moleküllerin birbiri ile bağlanma şeklidir.

-Şöyle bir iddia var: “Evrende canlı-cansız her varlığın bir bilinci vardır. Dolayısıyla denilenleri anlarlar. Su donarken eğer ona güzel sözler söylersen güzel şekillerde buz kristalleri oluşur. Eğer kaba, kötü sözler söylersen çirkin kristaller oluşur.” Bu doğru mudur?

-Bununla alakalı en çarpıcı deney Japon bilim insanı Masaru Emato tarafından yapıldı. Bu bilim insanı aynı suyu iki kaba ayırarak birinci kaba sevgi, şefkat, şükran, aşk gibi güzel enerjili frekanslar yollayarak bir köşeye koydu. İkinci kapta ki suya ise savaş nefret kötülük gibi kötü enerjili frekanslar yönlendirdi. İki kaptaki suyu da dondurup mikroskop altında incelediğinde çok ilginç bir sonuca ulaştı. Güzel enerji yollanmış su moleküllerinin daha simetrik daha parlak ve enerjisinin daha yüksek olduğunu, kötü enerji yollanan su moleküllerinin ise daha simetrik, daha düşük enerjili ve daha az parlak olduğunu gözlemledi. Aynı bilim insanı daha sonra bu gözlemi zemzem suyu inceleyerek gerçekleştirdi. Ve zemzem suyunun en mükemmel su olduğunu bizlere aktardı.

ekle-4.jpeg

-Niyetlerinizi suya söyleyin, rüyalarınızı suya anlatın deniyor, neden?

-Çünkü suyun nötrleme özelliği vardır. Üzerinizdeki negatif enerjiyi alır. Mesela suya girdiğinizde yine aynı şekilde üzerindeki fazla elektrik yükleri suyu aktarılır. Aynı şekilde niyetlerimizi yani niyetimizin frekansını suya yönlendirdiğimizde su bu enerjiyi alır. Daha sonra neler olabildiğini açıkçası ben çok bilmiyorum. Ama bilenlerin olduğunu biliyorum. Buna dair sadece bir hipotezim var. Hani hep bir kolektif bilinçten bahsediyoruz ya. İşte ben, buradaki bilincin su üzerinden aktarıldığına inanıyorum.

-Masuru Emoto: “Eğer düşünceler bunu suya yapabiliyorsa kendi düşüncelerimizin bize neler yapabileceğini düşünün!” bu konuda neler söylersiniz, düşüncelerimiz bizi nasıl etkiliyor?

-Daha önce de söylediğim gibi düşünsenize beynimizin çok büyük bir kısmı sudan meydana geliyor ve vücudumuzun yine çok büyük bir kısmı sudan oluşuyor ise biz pozitif düşündüğümüzde ve etrafımızdaki insanlar ile ilgili de iyi niyet beslediğimizde bunun önce kendimize faydası oluyor. Olumlu düşündüğümüzde ve çevremize yönelik güzel duygular beslediğimizde bedenimizdeki tüm su molekülleri daha simetrik ve daha yüksek enerjili hale bürünüyor. Mesela bizim kadim kültürümüzde dedikodu en büyük günahlardan biridir. Çünkü dedikodu yaptığımızda yaydığımız negatif enerjiden öncelikle bedenimizdeki su etkilenir. Bu davranış sosyal ilişkileri bozmakla birlikte bedenimizin yapısını da bozar.

Suyun iyileştirici gücünden de bahsedelim?

-Suyun iyileştirici gücü yüzyıllardır bilinmekte. Burada su içmenin faydalarına değinmeye gerek yok. Çünkü suyun faydaları yazmakla bitmez. Ben yine işin metafizik tarafını anlatmaya gayret edeyim. Bizim kadim kültürümüzde su çokça kullanılırdı. Hatta su sesi ile tedaviler yapıldığını biliyoruz. Avrupa’nın medeniliğinden bahsederiz lakin onlar akıl sağlığı yerinde olmayan insanları yakarken biz su sesi ile bu hastaları tedavi etmeye gayret ediyorduk. Zamanında külliye olan şimdi Edirne de sağlık müzesi olarak işlev gören yeri ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Orada su sesi ile tedavileri ve bitkileri kullanarak insanların nasıl şifalandırıldığını balmumu heykelleri ile görebilirsiniz. Gümüşte bekletilen suyun Amerika Afganistan savaşında antibiyotik olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Sizden ricam ne olur sularınızı plastik kaplarda bekletmeyin. Mümkün oldukça cam kapları kullanın.

-Suyun sürdürülebilirliği de çok önemli bu yüzden alınabilecek önlemler neler olmalı?

-Hande Hanım gerek bireysel gerekse devlet teşviki ile alınacak önlemler var. Aslında bireysel olarak yapmamız gerekenleri çoğumuz biliyoruz. Tekrar etmek gerekirse, kullanmadığımız zamanlarda musluklarımızı kapatalım. Musluklarımızı ucuna su tasarruflu aparatlar takalım. Tasarruflu sifonlar kullanalım. Çamaşır ve bulaşıklarımızı makinede yıkayalım. Çamaşırlarımızı biriktirerek makinede yıkayalım. Alınacak önlemler bunun gibi basit uygulamalar. Ama ülkemizde kullandığımız suyun çoğu tarımda kullanılıyor. Bu nedenle tarımda vahşi sulama Yani suyun toprak üzerinden rastgele bir yoldan ilerlemesi yerine damlama ve Yağmurlama suya yönelmeliyiz.

-Kitaplarınızın gelirleriyle Bangladeş'te 6. su kuyusunun açıldığı bilmiyorum. Su kuyuları açtırmaya devam edecek misiniz?

-İnşallah daha nicelerine açtırma niyetim var. Ve kitabımı alan her kişi açılan su kuyularına destek vermiş oluyor. Damlaya damlaya göl olur diye boşuna dememişler. Kim bilir hep birlikte daha kaç tane su kuyusu açtıracağız.

-Öğretmenlik mesleğinize de devam ediyorsunuz. Peki öğretmenlik mi yazarlık mı sizi daha çok besliyor?

-İkisi farklı farklı noktalarda besliyor diyebilirim. Bunu gıdalardaki çeşitlilik yani karbonhidrat, protein, yağ gibi düşünebilirsiniz. Her birinden aldığınız fayda ve tat birbirinden farklıdır. İnsan bazen karbonhidrat yani ekmek veya tatlı yemekten keyif alırken, bazen de bir parça kızarmış tavuk o sırada canının çektiği, vücudunun ihtiyaç duyduğu gıdadır. İşte ben öğretmenliği, yazarlar, resim yapmayı böyle görüyorum. O esnada hangisini yapıyorsam ruhuma iyi geliyor ve ruhumu besliyor. Bir boğa burcu yani iştahına düşkün bir kişi olarak bu durumu ancak böyle örneklendirebilirdim.

-Severek okuduğum kitaplarımıza yenileri eklenecek mi?

-Çok teşekkür ederim. Severek okumuş olmanız ve bunu okuyanlardan duymak beni her daim çok motive ediyor ve yazmaya teşvik ediyor. İnanın kitap başka türlü yazılmaz. Bana göre çok sancılı bir süreç. Evet suyun yolculuğu dört serilik bir kitabın başlangıcıydı. Toprağın sırrı, havanın hakikati, ateşin hali yazmak istediğim diğer kitaplarım. Toprağın sırrına geçen hafta başladım. Ne zaman biter Allah bilir.

-Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.

-Rica ederim ben teşekkür ederim. Benim için de çok keyifliydi.

Kaynak:BBN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.