Ömer Ünal: "Türklerin destan, mit, efsane yaratmamış olması düşünelemez"
RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL
Ünal, 2020 yılında yayımlanan “Yeşim Taşı Efsanesi/Karanlık Dünya'ya Yolculuk” adlı kitabı, Kayıp Rihtim tarafindan yılın en iyi yerli fantastik kitabı ödülüne layık görüldü, 2021 senesinde Gizemli Kitap adlı eseri yine yılın en iyi yerli fantastik kitabı seçildi. Türkçe öğretmenliğinin yanı sıra Türk mitolojisi ve halk bilim alanlarında editör olarak da görevine devam etmektedir. Türklerin Şeytani Masalları”, “Türk Kültüründe Vampirler”, “Türk Halk Anlatmalarında Olumsuz Tipler” başta olmak üzere çok sayıda akademik kitabın da editörlüğünü yapan Ömer Ünal'ın denemeleri, öyküleri ve makaleleri ulusal dergilerde yayımlanmaktadır. Türk mitolojisi ve çocuklar için fantastik edebiyat konularında çalışmalar yapan Ünal ile keyifli bir söyleşi yaptık. İyi okumalar...
-Birçok insanın mitolojiye ilgisi olduğunu görüyorum. Fakat Türk mitolojisi hem çok az biliniyor, hem de kaynaklarının yetersiz olduğu söyleniyor. Sizce de öyle mi?
-Türk mitolojisi, son dönemlerde dikkat çekmeye başladı. Bunun nedeni çok fazla. Bunların başında belki de Türklerin mitolojisi mi olurmuş, gibi sığ bir yaklaşım tarzı geliyor. Özgüvensizlik bu noktada da ön planda. Kaynaklar var ancak dediğiniz gibi sayıca çok çok az. Türklerin mitolojisi oldukça zengin ve derin. Bunu işleyip sadece ders kitaplarında değil sanat eserlerinde de öne çıkarmak gerekiyor. Hem romanlarda hem dizilerde ne kadar çok mitolojimize ait unsur görürsek o kadar çok mitolojimizin varlığını gösterebiliriz.
-Çok merak ediyorum Halkbilimci olarak Türk Mitolojisiyle de ilgilenen biri olarak ikisini harmanlandığınız oluyor mu?
-Her ikisi de zaten iç içe alanlar. Halk bilim; mitlerin kaynaklarını, mitik metinleri de inceleyen bir disiplin. Çünkü mitler, halkın hayatı algılama gücünü ve olaylara bakış açısını yansıtan temel anlatılar. Bu nedenle ben de hem eserlerimde hem de söyleşilerimde bu iki alanın ortaklığından sık sık yararlanıyorum.
-Türk Mitolojisi ve fanstastik edebiyat alanına nasıl yöneldiniz, anlatır mısınız?
-Çocukluk, hayatın en temel adımlarının atıldığı dönem ve ben de bu dönemi bol bol okuyarak geçirenlerdenim. Jules Verne’nin kitaplarını okumak bana fantastik dünyanın kapılarını açmış olabilir diye düşünüyorum. Tabii bunun yanına izlediğim filmleri de eklemeliyim. Zamanda yolculuğun belki de en anlatıldığı film üçlemesi Geleceğe Dönüş’ü her izlediğimde kim bilir belki bir gün bizler de zamanda ileriye sıçrayabiliriz diye düşünmüşümdür. Belki de tüm bu fikirsel Zemin beni zamanla fantastik edebiyata yönlendirdi. Yazdığım her yazıda bir şekilde olağanüstüyü kovaladım. Buldum mu? Elbette hayır ancak fantastiğin zaten temel niteliği de bu zaten. Doğal olmayanı düşlemek ve onu her dem bitmeyen bir enerjiyle aramak. Devamında Rowling’in kalemi ve düş gücü, Tolkien evreni, Ursula Le Guin’in eserleri, Müstecaplıoğlu’nun kültürümüze dair kurguları beni fantastik edebiyatın içinde tutu. Son dönemde ise Sandman ile daha çok popular olan nam-ı diğer Amerika’nın pop star yazarı Neil Gaimann’ın düşlerinden kaleme yansıyan her şey bu zengin edebiyat alanında beni de tutmayı başardı.
-Mitoloji denildiğinde akla ilk olarak Yunan ve İskandinav mitleri geliyor. Ancak siz editör olarak da Türk mitolojisine dair birçok kitabın yayımlanmasını sağladınız. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
-Burada temel bir özgüven bunalımı ve uluslaşma sürecini geç fark etmemizin acı faturası devreye giriyor. Maalesef mitolojiye karşı ön yargımız var. Türk mitolojisi olmaz yanılgısı ve kimi bilgilere karşı yoğun bir taassup bu sonucu doğuruyor. Mitleri araştırmak ve onların kaynaklarına inmek yoğun emek istiyor. Belki de bu nedenle tembelce hareket etmiş de olabiliriz. Yunan mitolojisi var ya deyip kenara çekilmek çok kolay. Ancak söz konusu eserlerde belirtildiği gibi Türklerin Şeytani Masalları gibi bir kitabı ortaya koyabilmek oldukça zor. Bu noktada Seçkin Sarpkaya, Mehmet Berk Yaltırık gibi önemli araştırmacılardan söz etmeden geçemem. Son dönemde ise Bartu Bölükbaşı’nın Türk Mitolojisi Atlası büyük ses getirdi.
Türk mitolojisine ilgi giderek artıyor. İnsanlar artık mitolojinin farkına vardılar. Belki de yoğun bir şekilde batı kültürüne maruz kaldıktan sonra peki ya biz demeye başladık ve kendimize döndük. Çünkü tarihi, dili bu denli zengin bir milletin mitlerinin sığ olması beklenemez. Coğrafyalar aşmış, türlü savaşlara ve önemli olaylara şahitlik etmiş Türklerin destan, mit, efsane yaratmamış olması düşünülemez. Dolayısıyla özellikle gençliğin Türk mitolojisine ait anlatılara, kahramanlara, kutsal mekanlara ve olaylara yoğun bir ilgiyle bakacağını düşünüyorum. Çünkü mitlerde hem kendilerine ait birçok öge yakalayacaklar hem de yüksek hayal gücünün nelere gebe olduğunu fark edecekler.
-Peki kısa bir tanım yapacak olursak, Türk Mitolojisi kavramından ne anlamamız gerekiyor?
-Mit, tarihin bilinmeyen dönemlerinde anlatılmış olağanüstü özellikler barındıran anlatılardır. Bunların içinde tanrılar, tanrıçalar, doğaüstü olaylar ve olağanüstü kahramanlar yer edinir. Bunları sistemli halde araştıran disiplinin adı da mitolojidir. Türk mitolojisi de dünyanın var oluşu, insanın ortaya çıkışı, ölüm, kıyamet gibi temel insan merakına mazhar olmuş konuların derin bir şekilde yer aldığı anlatılara sahiptir. Ülgen, Erlik, Kayra Han gibi tanrılar, yer, su, eşik iyesi gibi olağanüstü ve görülemeyen varlıklara ev sahipliği yapan Türk mitolojisi; aynı zamanda kutsal eşya ve mekanları da barındırır. Örneğin kayın ağacı, hayat ağacı, yeşim taşı bunlar arasında sayabileceğimiz örneklerdendir. Derin ve zengin Türk mitleri, yaşam ile ölüm arasındaki tüm konuları Türklerin hayatı algılayış biçimlerini de ele verecek şekilde açıklar.
-Genel olarak Türk mitolojisi hakkında neden az şey biliyoruz? Bu ilgisizlikten mi yoksa kaynakların daha az aktarılmasından mı sizce?
-Çeviri eserlerin sayısının azlığı. Akademik araştırmalarda bağlı kalınan ya da kalınmak zorundaki kimi ekoller ve siyasi nedenler Türk mitolojisine karşı hocaların uzak durma nedenleridir. Çünkü mitleri belirli bir siyasi görüş üzerinden ya da günlük politika üzerinden değerlendirmeye kalkarsanız sonuç hüsran olur, eldeki eserler de bilimle bağdaşmaz. Çünkü mitler, özgür ruhların ve beyinlerin günümüze fısıldadıklarıdır. Bu fısıltılara kulak verebilmek de yine özgür kalemler ve akademisyenler ister. Gelenekselleşmiş akademik görüşlerin tersine bir çizgisi vardır mitolojinin. Bir yerde sizin hiç tasvip etmeyeceğiniz bir pagan inanışı çıktığında onu yok sayıp, olmaz böyle şey derseniz mahalle günündeki kadınlardan farkınız kalmaz. Bizim en büyük açmazımız bu zaten. Bizde bu olmaz ki, biz böyle değiliz deyip günümüzün sığ anlayışları üzerinden binlerce yıllık mitleri yorumlamaya kalkıyoruz, hal böyle olunca da yazarlar çizerler bu konu üzerinde ya yanlı eserler ortaya çıkarıyorlar ya da topluca bir yok saymaya girişiyorlar.
Mitlerden filmler, oyunlar, diziler ve kurgular oluşturmadan bunları yaymak zaten mümkün değil. Bunu başarabilecek bir kadro şu an var. Ali Can Meydan, Uruz Er Kişinin Dönüşümü oyunuyla Cihan Engin illüstürayonlarıyla Seçkin Sarpkaya makaleleri ve kitaplarıyla Bartu Bölükbaşı ise hem çizgi romanları hem de mitoloji anlatısıyla şimdiden bunu başardı. Giderek artan bir merak ve istekle dahasının başarılacağına inanıyorum.
-Türk mitolojisi hakkında çok bilinmeyen ama mutlaka bilinmesi gerekir dediğiniz anekdotlar var mı?
-Türklerin özgün bir mitolojilerinin olduğunu öncelikle kabul edelim. Sonra avatar kavramının aslında Türk mitlerinde yer aldığını bunun daha sonra Anadolu’da ervah kavramıyla karşımıza çıktığına değinelim. Anadolu evliyalarının don değiştirme dediklerinin aslında geleceğin metaverse teknolojisiyle benzerlikler taşıdığını vurgulamalıyım. Bu belki de benim görüşüm ancak yıllar sonra Türk mitlerinden neler neler icat edilip satışa sunulacağını tahmin etmek çok da zor değil. Umay karakteri çok bilinir ancak onun aslında bebekleri getiren leyleklere dönüşerek günümüzde devam ediyor olması bence ilginç bir dönüşüm örneği.
-Türk mitolojisi ve çocuklar için fantastik edebiyat konularında çalışıyorsunuz. Çocukların ilgisi nasıl?
-Çocuklar sınırsız bir hayal gücüne sahip. Mitlerde de aynı durum söz konusu. Bu nedenle çocuklar için mitler inanılmaz kaynaklar. Kitaplarda okumaya, filmlerde izlemeye bayılıyorlar. Mitoloji hakkında yaptığım söyleşilerde çocuklardan çok yaratıcı sorular alıyorum. Onlar, geçmişin kimi sınırlar çeken fikir ayrılıklarından çok çok uzak bir yerdeler. İnternet ve gelişen oyun sektörü sayesinde hepsi mitlerin ne olduğunu ve temel mitolojik karakterleri çok iyi biliyorlar. Onlara Türk mitlerine dair olaylardan söz ettiğimdeyse zaten hali hazırda bildikleri mitik olaylara yenisini eklemiş oluyorum. Erlik Han’ın aslında iyi yönlerini merak edenler, Ülgen’in gücü ile Odin’ı karşılaştıranlar ve daha niceleri var. Çocuklardan çok ümitliyim. Bizler Türk mitolojisinin varlığından bihaber büyüyen 90 kuşağıyız ancak şimdi biz büyüdük ve bizlerin ürettiklerini dakikada tüketebilen bir kuşak var karşımızda. Tüketmekle de yetinmiyor, merak ediyor ve araştırıyor. Elinin altında ise sınırların olmadığı ve Türk mitlerinden de söz eden bir internet dünyası var.
-“Yeşim Taşı Efsanesi” seriniz var. Ve üçüncüsü geçtiğimiz günlerde raflarda yerini aldı. Bol okurlu, bol satışlı olmasını diliyorum. Peki “Yeşim Taşı Efsanesi” ni yazma sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz? Neden yeşim taşı?
-Çok teşekkür ediyorum. Öncelikle ortaokul sıralarında yazdığım kısa bir öykümün her şeyi başlatan ilk kıvılcım olduğunu söylemeliyim. Orada geçen çocuk karakter Yeşim Taşı Efsanesi serisinde Oğuz olarak yer aldı. Üç çocuğun mitolojik yolculuğu Ankara’da başlıyor ve farklı dünyalarda, evrenlerde ve hatta zamanlarda devam ediyor. Kitaba başladığımda bunun bir seri olacağı hatta yayımlanacağı fikri bile yoktu bende. Kendim için başladım yazmaya. Sonra çevremdekiler yazdıklarımı beğeniyle okudular. Devamında neler olacak acaba meraklarını benden saklamadıklarında kitabın devamının geleceğine dair umudum yeşerdi. Yazmaya devam ettikçe ben de Türk mitleriyle çocukları buluşturma fikri daha da alevlendi. Çünkü inanıyorum ki kendi mitleriyle yoğrulan her zihin geleceğin kültür devriminin bir parçası olacaktır. Tüm bu düşüncelerim kitabı yazma motivasyonuma katkı sağladı. Neden yeşim taşı sorunuza gelecek olursak da Türkler için kutsal bir taş ve Uygulara ait Göç Destanı’nda da yer buluyor. O taş elden gidince felaketler başlıyor. Maalesef kitabın çıktığı dönem 2020 yılının Ocak ayıydı ve devamında neler olduğunu biliyorsunuz. Neyse ki okura müjde verelim, yeşim taşı emin ellerde. Tabii büyüyü bozmayalım, karanlık dünya ile savaş seri boyunca devam ediyor.
-Hikâyelerinizdeki karakterleri ve mekânları yazarken nelere dikkat ediyorsunuz, seçimlerinizi neye göre yapıyorsunuz?
-Karakterlerin çocuk dünyasına ait olması gerekiyor. Bu çocuklarla yaşıt olması anlamında değil. Yetişkin bile olsa çocuğun gördüğü profildeki bir yetişkin olmalı. Bir öğretmen, anne ya da baba… Tüm bu karakterlerin çocuğa göreliliği mühim. Mekanlar ise fantastik evrenin içinde bile olsa günümüze gönderme yapmalı. Örneğin Atatürk Orman Çiftliği serinin temel mekanı… Fantastik mi? Çoğu kişiye göre olmayabilir ancak benim için oldukça nefes açan bir mekan sadece akciğerler için değil zihinler için de öyle. Geçmişle günümüzü bağlayan fantastik bir yönü var. Ağaçlar, türbeler, kutsal sular, dağlar… İnsan zihnine bambaşkalık katabilen neresi varsa orası benim mekanım olabilir.
-Son olarak bir halkbilimci gözüyle de çocuklarla ilgili düşündüğünüz projeleriniz var mı?
-Kitaplar en temel projem ancak bunların dışında eğitimler, seminerler ve söyleşiler de var. Örneğin mitoloji ile eğitim mümkün mü diye sordum kendime ve kimi yanıtlarım var. Bunları uyguladım, en son bir sempozyumda bildirisini de sundum. Neden olmasın ki diyerek çıktığım yolda aslında mitoloji ile eğitmin mümkün olduğunu ve çocuklara çok şey kazandırabileceğini gördüm. Mitoloji, halk kültürü çocuklara kim olduğunu ve içinde yaşadıkları milletin kim olduğunu gösteriyor. Yani yalpalamadan yürümelerine ve ben olabilmelerine imkan sağlıyor. Aidiyet duygusu son dönemlerin en büyük sorunu ve bu nedenle aidiyet kavramına vurgu yapan eğitimlere ihtiyacımız var. Çocuklara temel matematikten ya da özneden yüklemden önce kendi temelini nereye konumlandırması gerektiği ve hayatın öznesinin ne olduğunun öğretilmesi gerekiyor. Çünkü yolunu kaybeden ve hayatlarındaki öznelerle nesneleri karıştıran gençlerden bir suçlu var edebiliriz. Oysaki aidiyet duygusuyla ailesine ve milletine bağlı çocukların, gençlerin hem kendilerine hem de ülkelerine kazandıracakları çok şey var.
İşte tüm bunları dert edinen bir eğitimci ve yazar olarak yeni kitaplarda, söyleşilerde ve eğitimlerde çocuklarla görüşmeyi dört gözle bekliyorum.
-Teşekkürler…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.