Çelik, MYK Toplantısı sonrası açıklama yaptı
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında, yeni yılın ilk MYK'sinin partisine ve milletine hayırlı olsun temennisinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın MYK toplantısında, geçen yıl yapılan faaliyetlerle ilgili değerlendirmelerde bulunduğunu belirten Çelik, teşkilat çalışmaları, partinin hedefleri ve yapılması planlanan çalışmaların yanı sıra iç ve dış politika ile ekonomi gibi konuların kapsamlı olarak ele alındığını kaydetti.
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MYK üyeleri için teşkilat çalışmalarının MYK Toplantısı'nda en önemli konuların başında geldiğini anımsatarak, "Bu Kovid sürecinde teşkilat arımızla bir araya gelme konusunda çeşitli sıkıntılar oldu ama tabii ki kongre süreçlerimiz devam edecek. 13 Ocak'tan itibaren il kongrelerimize Kovid önlemlerine uyarak yeniden başlıyoruz. Yeni dönemde biraz sonra sizinle paylaşacağım konular çerçevesinde demokrasi konusunda, reformlar konusunda ve hedeflerimiz konusunda yürüyeceğimiz yollar ile gerçekleştireceğimiz faaliyetler var." diye konuştu.
Geçen senenin ilk siyasi krizinin geçen yıl 3 Ocak'ta ABD'nin düzenlediği saldırı sonucu İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'nin öldürülmesiyle ortaya çıktığını işaret eden Çelik, "Bölgemizde ve dünyanın çeşitli yerlerinde çok ciddi bir şekilde bir tansiyon yükselmesi söz konusu olmuştu. Geçen seneye bununla başlamıştık. Ondan sonra 2020 yılı belki de son 100 yılın en kritik yıllarından biri olarak hafızalarımıza kazınacak bir sürü olayla doldu. Tabii en önemlilerinden bir tanesi yüzyıl öncesinde görülmüş şekliyle en azından, bir pandeminin söz konusu olması. Bütün dünyayı kilitleyen bütün dünyanın algılarını ve çalışma biçimlerini altüst eden bir şey." ifadesini kullandı.
Çelik, iklim değişikliği sorunlarına ilişkin, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Çıkarılacak en önemli derslerden bir tanesi insanoğlu dünyayı yok ediyor. Teknolojik gelişmeyi sağlarken kendi maddi refahını gözetirken, neo-liberalizm tüketim toplumu dünyanın kaynaklarını tüketen doğal hayatın dengesini bozan bir sarsıntı yaratıyor. iklim değişikliğinin Antartika'daki buzulların çözülmesini sağlaması, Amazon ormanlarının yağmalanmasıyla yepyeni virüsler ve bakteriler insanoğlunun hayatına giriyor. Tabii tüm bunlar insan hayatını tehdit eden unsurlar olarak yeni tehlikeler ve tehditler olarak önümüzde duruyor. En önemli konulardan bir tanesi insanın doğa ile hayatla uyumunu sağlayacak bir siyasi perspektifin bir hayat felsefesinin gerçekleşmesi neo-liberalizm tüketim çılgınlığının insanoğlunu yok oluşa götürdüğünü daha net bir şekilde görülebilmesi gerekiyor."
Dünyada pek çok ülkenin maske tedariki ve bazı ülkelerde bakımevlerindeki yaşlılara bakma konusunda sıkıntılar yaşadığını anımsatan Çelik, "Bu dünyadaki olağanüstü gelişmeler karşısında daha olayın başından itibaren Cumhurbaşkanımızın verdiği talimatlarla Türkiye Dünya Sağlık örgütünden ve diğer ülkelerden çok daha önce bu krizi karşılayacak bir kapasiteye sahip olduğunu gösterdi. En önemli ortaya çıkan bazı şeylerden bir tanesi Türkiye kendi vatandaşının yardımına koştuğu gibi özellikle yaşlılarımızın ve büyüklerimizin yardımına koştuğumuz gibi aynı zamanda 155 ülkeye yardım eden bir ülke haline geldi." şeklinde konuştu.
"Topyekun dayanışma"
Ömer Çelik, sağlık çalışanlarının yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecindeki fedakarlıklarına değinerek, şunları söyledi:
"Sağlık çalışanlarımız vatanseverliğin tanımını yeniden yazdılar. Bu 2020 yılına damga vuran en önemli hadiselerden bir tanesi budur. Bunu bir meslek olarak yapmadılar, gerçekten olağanüstü bir şekilde insana sahip çıkmanın insan haysiyetine, insan şerefine ve insan yaşamına sahip çıkmanın olağanüstü bir özverisiyle yaptılar. Sağlık çalışanlarımız vatanseverlik kavramına yepyeni boyutlar kazandırmışlardır. Bunun içerisinde yine sahadaki ekiplerimiz, polislerimiz, jandarmamız diğer unsurlarımız bütün bunlar vatandaşımızı bir an olsun yalnız bırakmayarak kapılarını çalarak, nitekim sivil olarak destek veren vatandaşlarımız, belediyelerimiz topyekun bir dayanışmanın nasıl olacağını dünyaya net bir şekilde göstermiş olduk."
Şehir Hastanelerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Çelik, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızın bir vizyon projesi olarak ciddi bir şekilde sahiplendiği, yıllardır altını vurguladığı, başkalarının çok yerleştirdiği ama şimdi ne kadar kıymetli olduğunun Kovid sürecinde görüldüğü şehir hastanelerinin varlığı bizim bu salgınla mücadelede en büyük stratejik gücümüz olmuştur. Dünyanın pek çok yerinde yoğun bakımlardaki kapasitesizlik, aynı şekillerde hastanelerin altyapısının buna müsait olmaması çok büyük facialara, hepimizin içini yakan görüntülere imza atarken Türkiye şehir hastaneleri başta olmak üzere sağlıkta hükümetlerimiz döneminde gerçekleştirilmiş bu devrim sayesinde bu büyük krizi göğüsleyecek bir imkan ve kabiliyeti ortaya koymuştur."
"Takip etmeye devam edeceğiz"
Çelik, Diyarbakır annelerinin, dağa kaçırılan çocukları için HDP İl Başkanlığı binası önünde tuttukları evlat nöbetine ilişkin olarak da şunları kaydetti:
"Evladını teröre kaptırmış anneler öylesine güçlü bir vicdan çığlığı ortaya koydular ki bu söz zihnimizde 'Ana gibi yar olmaz Diyarbakır gibi diyar olmaz' diye yankılandı. O anneler çocuklarına kavuşmak için terör örgütünün birtakım çirkin projeleri için birtakım terör projeleri için kaçırdığı o çocukları kandırdı. O çocuklara evlatlarına kavuşmak için çok asil çok dirayetli bütün dünyaya örnek olacak bir nöbet ortaya koydular. Bazı siyasi partilerin buna hiç sahip çıkmadığını bunu görmezden geldiğini aynı şekilde Türkiye'deki en ufak olayı başka türlü duyuran bazı ajansların medya organlarının bu konuyu sistematik olarak ve kurumsal olarak görmezden geldiğini görüyoruz. Daha önce de bir vesileyle söylemiştim, Türkiye herhangi bir şekilde bir DEAŞ saldırısına uğradığı zaman Avrupa'daki bazı binalara Türk bayrağı yansıtılıp Türkiye ile dayanışma ortaya koyuluyordu. Ama Türkiye bir PKK saldırısına uğradığı zaman aynı şekilde Türk bayrağı Avrupa'daki binalara yansıtılmıyordu. Buradaki çifte standardın aynısının Diyarbakır annelerine sahip çıkma konusunda da yapıldığını görüyoruz. O annenlere bir kere daha buradan hürmetlerimizi ve saygılarımızı iletiyoruz. Evlatlarına kavuşma nöbetlerini, o vicdan nöbetini buradan takip etmeye, güçlü bir şekilde takip etmeye devam edeceğiz."
"TSK'ya hakarettir"
Çelik, darbeyle ilgili açıklamalara dair, "İktidarı seçimsiz nasıl göndereceksiniz? Bu açıkçası darbe çağrısıdır, utanılması gereken bir yaklaşımdır. Ordu, bunların gözünde ancak darbe yapan bir mekanizma. Bu aslında TSK'ye de hakarettir. Darbeler arasında etiketleme yapıyorsanız buradan demokratlık çıkmaz" değerlendirmesinde bulundu.
Çok sayıda operasyonla terör örgütlerine göz açtırılmadığını belirten Çelik, koalisyonun 50 ülkesinin gerçekleştiremediği mücadeleyi DEAŞ karşısında Türkiye'nin tek başına ve sahada gerçekleştirdiğini söyledi.
Türkiye'nin DEAŞ, PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ettiğini bildiren Çelik, Türkiye'nin terörle mücadelesinin dünyanın en yüksek meşruiyete sahip mücadelesi olduğuna işaret etti.
Bazı müttefik ülkelerin terör konusundaki çifte standartlarının da açık ve net bir şekilde açığa çıktığını aktaran Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrılarına rağmen bazı müttefik ülkelerin terör örgütlerine silah vermeye devam ettiğini kaydetti.
"Milletimizin sevindiğini biliyoruz"
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin yeniden ibadete açılması konusuna da değinen Çelik, "Ayasofya Camii'nin tekrar milletimizle kavuşması burada güçlü bir iradenin ortaya çıkmasıyla yıllar sonra gerçekleşmiştir." ifadesini kullandı.
Bunun, nesiller boyunca istenen ve dua edilerek beklenen bir talep olduğunu anlatan Çelik, caminin açılmasından rahatsızlık duyanların gerekçelerini hatırlattı.
Ömer Çelik, "Sonuç olarak milletimizin sevindiğini biliyoruz, yıllardır beklenen üzerinde hiçbir şekilde bir engel olmamasına rağmen tamamen başka saiklerle engellenen bu durum Cumhurbaşkanımızın bu iradeyi ortaya koymasıyla ortadan kaldırılmıştır. Ayasofya 2020'nin ve bütün zamanların yıldızlı tacı olarak bir kere daha hafızalarımıza, gönüllerimize kazınmıştır. Milletimizin duasına katılmak, milletimizin sevindiğiyle sevinmek büyük bir nimettir. Bu nimetten yoksun olanlara söyleyeceğimiz bir şey yok. O konuda bir tedavi yöntemi olup olmadığını bilmiyoruz biz ama milletimizin duasına katılmanın, milletimizin sevinciyle sevinmenin büyük bir nimet olduğunun farkındayız." değerlendirmesinde bulundu.
"Geri adım atılmadı, taviz verilmedi"
Dünyada salgın dolayısıyla yatırımların durduğu, büyük bir durgunluğun olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devasa proje düzeyinde 70'ten fazla açılış yaptığını ifade eden Çelik, hız kesmeyen bir hizmet sürecinin 2020 içerisinde görüldüğünü dile getirdi.
AK Parti Sözcüsü Çelik, Fatih Sondaj Gemisi'nin "Tuna-1" kuyusunda doğal gaz bulduğunu anımsatarak şunları kaydetti:
"Bu, bütün dünyanın dikkatini çekmiş bir haberdir. İçeride birtakım kara propaganda odaklarının tercümanı olmaktan öte bir siyasi kabiliyeti olmayanlar onu küçümsemeye çalıştılar, gerçek olup olmadığını tartışmaya çalıştılar ama gerçek enerjide dışa bağımlılığımızın azaltılmasına katkı sağlayacak stratejik bir denklemin ortaya çıkmasıdır. Hem Türkiye için hem Türkiye'nin gelecek nesilleri için Türkiye'nin geleceği için son derece önemli bir aşama bu şekilde elde edilmiştir. Bunu da engellemek isteyenler oldu, çeşitli tehditler ambargo tehditleri ve buna benzer birtakım yaklaşımlar söz konusu oldu ama sadece milletimizi dinleyen ve sadece milletimizin sesine kulak veren gerçek bir demokratik siyaset sayesinde hiçbir şekilde geri adım atılmadı, taviz verilmedi ve bu aşamaya ulaşıldı."
ABD başkanlık seçimlerine ilişkin görüşlerini de dile getiren Çelik, "Amerikan demokrasisinin ağır bir değerler krizine girdiğini gördük. Ağır bir değerler krizi gibi kurumlar krizine girdiğini de gördük. Neredeyse bir seçim sonucunu değiştirmek üzere günlük hamlelerle geçen birkaç ay sonra nihayetinde bu neticelendirildi." dedi.
Brexit'in nihayete erdiğini ve İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrıldığını anımsatan Çelik, "Bundan sonrasının Avrupa'sı artık Türkiye ile daha stratejik ilişkiler kurması gereken Avrupa'dır. Göç krizini eğer Türkiye yönetmeseydi bugün göç konusunu istismar eden aşırı sağcılar ve faşistler şu anda Avrupa'da demokrasilerini yok etmişti." ifadelerini kullandı.
Az göçmen gelmesine rağmen bunu istismar edenlerin bazı Avrupa ülkelerinde meclise girmeye başardıklarını belirten Çelik, "Türkiye'nin içerisinde karışıklık çıkarılmaya çalışılan zamanlarda farklı yaklaşımlar üretenlerin, kendi ülkelerinde bu karışıklıklar çıkmaya başladığı zaman ne kadar sert tedbirler aldıklarını ve burada çifte standart uyguladıklarını da 2020 yılı içerisinde gördük." diye konuştu.
"Son derece güçlü bir hamle"
Türkiye'nin 100 yıl aradan sonra, Libyalıların iradesine sahip çıkan Libya'daki meşru hükümeti destekleyen bir siyaseti ortaya koymasının Akdeniz'deki denklemi değiştirdiğinin altını çizen Çelik, şöyle devam etti:
"Bütün o süreçte hatırlayın, Cumhurbaşkanımıza karşı kullanılan tehdit ifadeleri ki o tehdit ifadeleri önce dışarıda kullanılıyordu sonra içeride Cumhuriyet Halk Partisi tarafından tercüme ediliyordu. Yunanistan'ın bütün dünyaya Türkiye'yi şikayet etme şeklindeki turları ve neticede bütün bunlardan geri adım atılmayarak Libya ile imzaladığımız anlaşmalar neticesinde Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizin, münhasır bölgelerdeki hak ve menfaatlerimizin garanti altına alınması yönünde son derece güçlü bir hamle de bu şekilde ortaya koyulmuştur."
Birleşmiş Milletlerin desteklediği meşru hükümetin Türkiye tarafından desteklendiğine dikkati çeken Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:
"Orada darbeci olan ve aynı zamanda da toplu mezarlardan sorumlu olan Hafter güçlerinin arkasında Fransa'nın olduğu görülmüştür ama daha da vahim olan şudur; Cumhuriyet Halk Partisinden bir grup başkanvekili çıktı 'Serraç radikalmiş, Hafter ise seküler birisiymiş dolayısıyla selefi olan Serraç'a karşı seküler olan Hafter'i desteklemek gerekir' gibisinden tamamen meşruiyet dışı, tamamen Türkiye'nin hak ve menfaatlerine karşı duran Libya'daki mazlumların toplu mezarlarını görmezden gelen bir siyaset ortaya koydu. Defalarca uyardığımız halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti hangi taraftan yanaysa onun karşısında olan tutumlarını sürdürdüler. Bakın halen Hafter, onların seküler dediği, makul, ılımlı dediği Hafter oradaki Türkiye Cumhuriyeti güçlerini tehdit etmeye kalkıyor. Bu sözü söyleyenler Meclis çatısı altında söyledikleri bu sözü geri almadıkları gibi herhangi bir şekilde özür de dilemiyorlar. Bu siyasetin tabi ne kadar sağlıksız olduğu, dış politikada Türkiye'nin hak ve menfaatleri yerine başkalarının söylediğini tercüme ettiği net bir şekilde görülüyor."
Ömer Çelik, net bir durumun Suriye'de de söz konusu olduğuna işaret ederek "Eğer Türkiye Suriye'de olmasaydı oradaki mazlumların kanına, birbiriyle kavgalı güçler terör örgütleriyle birlikte gireceklerdi. Türkiye'nin bu mücadelesi sayesinde oradaki insanların meşru hak ve talepleri, oradaki kardeşlerimizin meşru hak ve talepleri de korunmuş oldu." ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.