Yunanistan'ın Türkiye ile politikası ve uzman analizi
2022 yazı, Yunanistan’daki olası bir sıcak çatışmaya dair kaygı verici söylentilere rağmen sivil hayat ve turizm açısından sorunsuz geçti. Hatta İzmir-Selanik arasında feribot seferleri başlatıldı. Sıradan insanlar açısından hayatın akışında normalleşme gözlemlense de siyasi düzeyde tam tersi bir şekilde gerginliği artırmak için özellikle ciddi çaba gösterilmeye devam edildi. Nitekim ağustos ayının son günlerinde Yunanistan’ın elinde bulunan S-300 füze sistemlerinin radarlarından aktif NATO görevindeki Türk F-16’larına kilit atılması, Türk yetkililerce provokasyonun bir adım ötesinde algılanması gereken bir konu olarak değerlendirildi. Akabinde 10 Eylül’de Gökçeada açıklarında, Türk karasularında da devam edecek şekilde Ro-Ro gemisi Anatolian’a Yunan Sahil Güvenlik botlarınca defalarca kez ateş açılması provokasyon aşamasından açık saldırıya geçildiğine dair yorumlara sebep oldu.
Türkiye’deki tartışmalarda uluslararası mekanizmaların harekete geçirilmesi talep edildi. Yunan tarafı ise olan biteni Ege’deki göçmen akışı üzerinden "hibrid savaş" ile açıklayarak meşrulaştırmaya çalıştı, bazen de S-300 olayındaki gibi bu iddiaları reddetti. Açıklamaların en önemli özelliğinin saldırgan taraf olarak görülmemek ve uluslararası norm ve kaidelere riayet eden taraf olarak görülmek olduğunun altı çizilmelidir. Peki o halde gerginliği artırmak hatta yıkıcı bir topyekun savaşa yol açacak bir sıcak çatışmayı zorlayacak adımların atılmasının sebebi nedir? Özellikle Yunanistan’da bir kesim tarafından hiç gündemden düşürülmeyen "kaçınılmaz savaş" söylemi gibi riskli bir düşüncenin kaynağı nedir?
- Gerginliğin tırmandırılmasının nedenleri
Türkiye’deki genel kanıya göre bu soruya Yunanistan açısından verilecek en kısa cevap, Yunanistan’ın bölgesel ve küresel düzeyde Türkiye’den daha güçlü aktörlerce desteklendiği ve Türkiye’nin karşısında bir hizalanmanın oluştuğu varsayımıdır. Bu hususta Yunan hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalarda, AB, ABD ve NATO’da Yunanistan’ın galip geldiği, bu sebeple Türkiye’nin agresifleştiği iddia ediliyor; Fransa ile yapılan savunma anlaşmasına referansla Fransa’nın nükleer bir güç olarak Yunanistan’ın yanında yer aldığı gibi iddialara sıklıkla rastlanıyor.
Bu durum sahada güç asimetrisinin dezavantajını yaşayan Yunanistan açısından yeni bir fırsat penceresi olarak değerlendiriliyor. 1974’te Kıbrıs müdahalesinde ABD’nin Türkiye'nin yanında yer almasından dolayı Türkiye lehine çıkan sonuç gibi, bugün ABD desteğinin Yunanistan lehine dönmüş olduğu düşüncesi Yunanistan'da güç algısını ve kazanım beklentisini artırıyor. Yunan tarafında Ankara'nın son dönemdeki diplomatik başarılarına rağmen, Türkiye’nin "zayıf ve yalnız bir anında olduğu" gibi bir varsayım üzerinden askeri bir çatışmanın ulusal çıkarlar açısından faydalı olduğu kanaatine varılmış görünüyor. Yunanistan'ın AB sürecinde olduğu gibi Türkiye’yi NATO dışına çıkartarak NATO’yu Yunan çıkarları için araçsallaştırabilmek gibi iddialı hedefleri de bu bağlamda değerlendirilebilir.
Bu iddialı amacı besleyecek adımlardan en önemlisi Yunanistan tarafından yürütülen kamu diplomasisi ve lobi çalışmalarıdır. Örneğin, Yunan makamları ve sivil toplum kuruluşlarınca Batı tanımının dışına çıkarılmış "ortak tehdit Türkiye" imajının yaratılması, Türkiye’nin Rusya gibi uluslararası hukuk ve kurallara uymayan bir ülke olarak tanıtılmaya çalışılması ve bu süreçte Yunanistan’a taşıyabileceğinden büyük bir rol vererek, Ukrayna gibi Batı’nın savunucusu rolü verilmesi gibi iddialı hedefler yoğun şekilde gözlemleniyor. Bu bağlamda taraftar toplanması hedefinin baskın olduğu açıklamalar yetkili makamların ağzından birbiri peşinden geliyor. Örneğin, Yunan hükümeti özellikle Washington’da F-16’ların verilmesi de dahil Türkiye’yi güçlendirecek her türlü yakınlaşmaya karşı "büyük savaş" başlattı. Bu gayrete atfedilen önem, Yunan devletinin kurulmasından bu yana devam eden Batı merkezlerinde yaratılan düşünsel etkiyle bile ilişkilendirilmekte hayati olarak tanımlanıyor.
- Yunan propagandasının sembolleri
Bu propaganda mücadelesinde farklı tarihsel olaylara ve sembollere yer veriliyor. Örneğin, Yunan resmi makamlarınca yeni Soğuk Savaş benzetmesi yapılan uluslararası gelişmelerde Türkiye, Rusya taraftarı ve karşıt cephede konumlandırılmaya çalışılıyor. Yunanistan, ikinci Ukrayna olacağı söylemi ile Batı’nın yeni "dış sınırı" olarak Yunan sınırlarını sunuyor. Böylece Yunan sınırındaki genişleme bu söylemde Batı yararınadır. Türkiye’nin Batıdan koptuğu ve bu kopuşun Batıda da genel bir tercih olduğu, bu nedenle Batılı müttefiklerin Yunanistan’ın yanında yer almasının şart olduğu iddia ediliyor.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’na dair sembolik ifadeler, kelimeler ve referanslar da yine ulusal politikayı kuvvetlendirmek amacıyla kullanılıyor. 10 Eylül 2022’de Uluslararası Ticaret Forumu’nda konuşan Başbakan Miçotakis, Yunanistan’ın durumunu izah ederken, Türkiye’den kabul edilemez açıklamaların geldiğini, buna "Hayır, sayın Erdoğan" şeklinde cevap vereceklerini söyledi. Devamında, Türkçe argo bir ifadeye referans vererek, "Yunanistan’a dayılık yapmak yok" ifadesini kullandı. Burada "dayılık" ve "yok" kelimeleri Yunanca'da da kullanılan Türkçe kelimeler olarak konuşmada yer aldı. Bu açıdan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki konuşmalarına cevap niteliği taşıyor. Bir diğer önemli yönü de, 28 Ekim 1940'ta Metaksas’ın Mussolini İtalya’sının "teslim ol" çağrısına verdiği "hayır" cevabını andırması. Halen bir ulusal direniş sembolü olarak kutlanan Hayır Günü’ne referans verilmesi, savunmadaki Yunanistan ve bu bağlamda kahramanca öncülük eden hükümet imajı inşası açısından önemli bir tercih. Bu sebeple de salondaki askeri ve sivil bürokratlarca ayakta alkışlandı. Yine aynı konuşmada 1922’yi referans vererek Anadolu’daki Yunan varlığının ortadan kalkması ve "ulusal vatan kaybı"na değinildi. Bu da yine oldukça önemli bir gönderme olarak ele alınmalıdır.
- ABD politikalarının bir aracı olarak Yunanistan
Peki, bu kullanılan semboller ve benzetmeler ile kurulan ilişki ve tercih edilen siyaset biçimi ve hedefler, Yunan siyaseti çerçevesinde nasıl ele alınabilir? Bu soruya verilecek cevap da bugüne dair beklentilerin ve bunların sonuçlarına dair ipuçları verecektir.
Miçotakis, aynı Venizelos’un Yunanistan’ı İngiliz kontrolüne vermesi gibi, Yunanistan’ı tamamen ABD politikalarının bir aracı haline getirmeyi kabul eden bir siyasi tercihte bulundu. Venizelos’un Anadolu macerası da bu bağlamda uygun koşulların yakalanmasıyla, büyük güçlerin desteği ve yardımıyla başlamıştı. Yayılmacı bir ruhu temsil eden Venizelos’un dönemine ait sembollerin mevcut hükümetin söyleminde yer alması ilginç.
Öte yandan aynı konuşmadaki diğer referans 1940 yılındaki Hayır Günü ve ulusal kahraman olarak görülen mimarı Metaksas ise önce 1919 işgaline karşı çıkmış, sonra da ülkesini savunmak amacıyla Musolini karşısında 1940’ta "Hayır" demiş ve bu durum Türkiye dahil pek çok ülke tarafından da takdirle karşılanmıştı. Olumsuz etkiler yaratır ve Almanya’nın tepkisini çeker diye İngiliz askerlerini Yunanistan’a almayan, sadece kısıtlı hava desteğini kabul eden Metaksas 1941 yılında ölünce yerine geçen Aleksandros Korizis çekingenlikleri kenara bırakmış ve İngiliz askerlerinin ülkeye daveti ile ülke feci bir çatışma ve yıkıma sahne olmuş, Yunanistan büyük güçler arası siyasette bir unsur halini almıştı. Buradan da anlaşılıyor ki, Metaksas’ın savaşçılığı savunma amaçlı bir ima taşırken Venizelos’unki daha yayılmacı bir anlam taşıyor ve farklı şekillerde Yunan siyasetinde zuhur ediyor.
Bu durumda Miçotakis hangi geleneği sürdürüyor? Kullandığı karmaşık sembol ve metaforlar ile tüm geçmişin olumlu mirasını almaya çalışsa da seçime giden bir liderin hızlıca milliyetçi oyları devşirme çabasındaki Miçotakis, Venizelist bir çizgide ve sadece savunmayla yetinmeyeceğini gösteren ince mesajlar veriyor. Yunan muhalefetine yönelik anti-demokratik ve hukuk dışı uygulamaların milliyetçi retorik ile birlikte artması, Yunan siyasi hayatında "ulusal bölünme"ye benziyor. Mevcut hükümetin uluslararası politik dengelere uygun hareket etmesi sebebiyle iktidarda tutulması, Metaksas dönemi gibi temkinli bir siyasetin değil, bölgesel dengelerde bir araç olmayı seçen siyasetin yaşandığı Yunanistan’ın makbul görüldüğüne de işaret ediyor.
[Doç.Dr. Zuhal Mert Uzuner, Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.